26 Eylül 2011 Pazartesi

EMZİRME HAFTASINDA EMZİRME HAKKINDA YAZILARIM1:BENİM EMZİRME HİKAYEM...

Tüm dünyada 1 Ekim, Dünya Emzirme Günü olarak kutlanmakta, bunu takip eden hafta boyunca anne sütü, emzirme ve bebek beslenmesi ile ilgili çeşitli etkinlikler yapılmaktadır.
 Ben de bloğumda 1-7 Ekim değil de bir hafta boyunca hergün Emzirme ile ilgili yazılar yazacağım. Sizelrin de merak ettikleri olursa bana email atarsanız, o konularda da yazabilrim.

Bu konu ile ilgili sizlerle paylaşacağım ilk yazım Benim Emzirme Hikayem...

Bloğumu takip edenlerin ve beni tanıyanların çoğunun bildiği bir süreç..


Ben bir Emzirme Danışmanı ve Hamile eğitimi veren biri olarak, Emzirme sürecinin çok zor olmadığını ,isteyen her annenin yapabileceğini tüm eğitimlerimlerinde anlatıyor, onlara nasıl emzirecekleri konusunda da bilgiler veriyordum.Teorik olarak deneyimli fakat pratik olarak deneyimsiz bir eğitmendim..






Oğlum 30. haftada dünyaya gelmeye karar verince bildiğim herşeyi unutarak, büyük bir korku ile 3 hafta daha Altuğ'u içeride tutmayı becerdim.Endişe seviyemin çok yüksek olduğuı bu bekleme sürecimin son günü göğsümden gelen sarımtrak sulu sıvıyı gördüğümde , göğsümün de iltihap kaptığını düşündüm.Aklıma bebeğim geliyor, sütü hazır ,diye hiç bir düşünce gelmemişti. Taa ki beraber çalıştığım bebek hemşireleri ''ne güzel, Altuğ geldiğinde sütü hazır''dedikleri ana kadar.

Oğlum 33. hafta da babasını ve beni epeyce bir korkutarak dünyaya geldi. O anı hiç unutamıyorum. İlk karşılaşmamız muhteşemdi:))) Acil bir doğum olduğu ve sonucunun ne olacağı belli olmadığı için bana biraz fazla anestezi vermiş olsalarda ,Altuğ'u kucağıma ilk aldığım an , anlatılmazdı. Minicik olan Altuğ, kocaman olan annesinin kucağında ilk emmesi oldukça başarılıydı.
Ben biraz dinlendikten sonra oğluşumu tekrar emzirmek istedim. Fakat bu sefre beni emerken siyonize olması , beni ve babasını gerçekten çok korkuttu. O zaman ( tabii ki şimid ki gibi düşünemiyorum, akciğer gelişiminden dolayı, erken doğan bebeklerde bu olabilirdi) emzirirken oğlumu boğuyorum, diye düşünmeye başladım. Kaygı düzeyim inanılmaz yüksekti. Bir de sezeryan olmama bağlı olarak yataktan kalkamadığım için bebek odasında oğlumu göremiyordum. Sağ olsun , hemşire arkadaşlarım fotoğrafını çekip, bana gösteriyorlardı, rahatlamam için...
Fakat kafam da emzirirken bebeğimi boğucağım, korkusu yerleşti..Bu korkuyla berber gelişen kaygım, oksitosin salınımı durdurdu. Böylelikle doğumdan önce gelen anne sütüm bıçak gibi kesildi. Kafam da bunu düşünüyorum. Bildiğim tüm rahatlama nefeslerini yapsam da , sabit bir düşünceye kapıldım: oğlumu emzirirken ya boğarsam::(((
Hastanede hemşire arkadaşlarımın yardımıyla emzirme çalışmalrı ve pompa ile sağma seansları işe yaramıyordu.. Kafamı rahatlatmam gerekiyordu ki onu da o zaman düşünemiyordum.. 4 gün sonunda oğlum hiç kuvöze girmeden, gayet sağlıklı bir şekilde  eve gittik..Anne sütünün yanı sıra mama da almak zorunda kaldı.Çünkü annesi çok kaygılıydı. Eve geldiğimiz de biraz daha rahatlamıştım. Sağdıkça süt miktarım artmaya başlasa da yeterli değildi.Çocuk doktorumuzun da desteği ile ben hem emziriyordum, hem mama veriyor hem sağıyordum.Zamanla sağdığımda 10cc gelen süt miktarımda artmalar olmaya başladı. Bu işi başarıyorum.Herr geçen gün bebeğim daha rahat emmeye başladı. Ben de her ne kadar sadece su içmenin yeterli olamsı yanı sıra süt getirecek aklınıza ne geldiyse yedim, yedim...
2. ayın ortalarında Altuğ sadece geceleri 1 kere mama alır durumuna geldi. Hiç bir zaman saklayacak kadar sütüm olmasa da oğluma yetiyordu. Hiç usanmadan her emzirmeden sonra sağdım. Gece emzirdim ve sağdım. Biliyordum ki gece daha fazla oksitosin salgılanıyor, ne kadar yorgun olursam olayım , sağma seanslarına devam ettim.
Ben ne zaman kafamı rahatlattım , o zaman işler yoluna girdi. Her dersimde anlattıklarımı tekrar kafamdan geçirdim ve onları uyguladım. Ben kendime de minicik oğluma da inandım, oğlumun 6 ay boyunca az mama takviyesiyle anne sütü almasını sağladım.
Bizim anne sütü maceramız 9 ay sürdü. Oğlum 9. ay sonunda birden bire emmek istemedi. Onu kızdırmadan, inatlaşmadan her beslenme öncesi emmeyi teklif ettim. Malesef istemedi.. Ben de sağarak yaklaşık 1 yıl devam ettim..
Bu süreç esnasın da bana destek olan eşime, anneme, İstanbul Cerrahi Hastanesi bebek odası hemşire arkadaşlarıma ve çocuk doktorumuz Zermine Büyükkeçeciler'e çok teşekkür ederim...
İşte benim emzirme hikayem..
Tüm eğitimlerimde anlattıklarımı değiştirdim. Artık deneyimleri olan bir anne olarak Emzirme anlatıyorum..
sizin emzirme hikayeniz nasıl? yazmak isterseniz buradan da yayınmlayabilriz...
sevgiler, bol sütlü günler:))

25 Eylül 2011 Pazar

DOĞUM ÖNCESİ DOKTOR SEÇİMİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN KRİTERLER




Hamilelik ve öncesinde doktor seçimi oldukça önemli, üzerinde iyi düşünülmesi gereken bir konudur. Hamilelik sürecini rahat geçirebilmeniz için bu konuya dikkat etmelisiniz.

Doktorunuzu seçerken ilk önce etrafınızdaki akraba ve arkadaşlarınızın tavsiyelerini dikkate alabilirsiniz. Fakat kişisel farklılıklardan dolayı, başkasının iyi anlaştığı bir doktor size uygun olmayabilir. O nedenle tek başına tercih etme kriteri olmamalıdır.

Doktor tercih ederken;


*Doktorunuza güvenmek,

Doktorunuzun yanında kendiniz rahat hissetmeniz ve ona gerçekten güven duymanız çok önemli. Doktorunuzun tedavinizle ilgili vereceği kararlar sağlığınız direkt olarak etkileyecektir. Eğer doktorunuza güven duymazsanız, onun size önerilerine uymakta zorlanırsınız. Kaliteli bir sağlık hizmeti alabilmeniz için ilk şart doktorunuza güven duyabilmenizdir.



*Doktorunuzun Mesleki Deneyimi,

Doktorunuzun mesleki deneyimini sorgularken bazı noktalara dikkat etmekte fayda vardır. Tıp bilimi çok hızla ilerlemekte ve her branş kendi içinde alt branşlara ayrılıp, uzmanlaşmalar olmaktadır. O nedenle doktorunuz sizi muayene edip, başka bir uzmana yönlendirmesi, onun yetersiz veya kötü olduğunu göstermez. Bu durum ekip çalışması içinde bulunan klinikler de fazlaca görülmekte ve doktorunuzun yetersizliği değil sizin sağlığınıza verdiği önemi gösterir.



*Doktorunuzun yaklaşımı,

Doktorunuz sizi soru sormaya özen gösteriyor, sorularınız dikkatle dinliyor ya da dinlemiyor mu? Sizi muayene ederken sizler ne kadar ilgili? sizi soru sormaya teşvik ediyor mu?

Durumunuz hakkında size detaylı bilgi veriyor, alternatifleri açıklıyor mu?

Bunlar çok önemli olup, durumunuz hakkında bilgi edinmek, nedenini öğrenmek, riskleri, tedavi yollarını öğrenmek bir hasta olarak sizin hakkınızdır.

Eğer doktorunuzla bu iletişimi kurabiliyorsanız, doktorunuzu belirlemede önemli bir rol oynamaktadır.



*Ulaşılabilirlik,

Günümüzde iletişim ne kadar önemli herkes tarafından bilinmekte. Özellikle bebek bekleyen bir gebe de ihtiyaç duyduğu her an doktoruna ulaşmak isteyecektir. Özellikle bebek bekliyorsanız, bu durum daha bir önemlidir. Her ihtiyaç duyduğunuzda doktorunuza telefon, e-mail vb. iletişim araçlarıyla ulaşabilmeli ve cevap alabilmelisiniz. Bazı problemler muayeneye gitmeden, evden bile çözüle bilinir..



*İletişim,

Doktorunuzun sizin anlayacağınız dilden konuşması çok önemli. Size bilgi verirken tamamen tıbbı terimlerle konuşması sadece sizin kafanızı karıştıracaktır. O nedenle doktorunuzla konuşurken, onun ne demek istediğinizi anlamanız da çok önemli..



Sonuç olarak doktorunuzu seçerken;

-Kendinizi yanında rahat hissettiğiniz,

-Aklınıza gelen soruları rahatça sorabildiğiniz,

-Sorduğunuz sorulara cevap alabildiğiniz,

-Durumunuz hakkında yeterli ve aydınlatıcı bilgi alabildiğiniz,

-Gerektiği zamanlarda cep telefonuyla veya e-mail yoluyla rahatça ulaşabildiğiniz,

Muayeneden çıktığınızda aklınızda herhangi bir şüphe kalmadan gönül rahatlığıyla eve dönebilmenizi sağlayan doktor, sizin için en uygun doktor olacaktır.

Doğum için ne zaman hastaneye başvurmak gereklidir?


Her doğum için değişebilen bir sürenin sonunda kasılmalar düzenli ve güçlü hal alır. Genel olarak 30 - 40 dakikalık bir sürede beş dakika veya daha az aralarla düzenli kasılmalar hissediyorsanız hastaneye başvurma zamanı gelmiş demektir. Düzenli ağrıların başlamasıyla doğumun ‘aktif evre’ adını verdiğimiz bölümü başlamış demektir. Bu dönemde rahim ağzı açıklığı da genelde 3 - 4 cm.ye ulaşmış durumdadır. Aktif evrenin hastanede geçirilmesi anne ve bebek açısından daha güvenlidir.

Ağrıların başlamasıyla sümük gibi bir akıntının olması (“nişan”) adeta doğumun habercisidir. Nişan geldiğinde hemen hastaneye gitmek gerekmez. Bu doğumun çok yaklaştığını bugün yarın doğumun gerçekleşeceğini gösterir. Hazırlıkları gözden geçirmek için zamanınız vardır.

Bazen ise hiç doğum sancıları başlamadan amniyon suyu gelebilir. Suyun gelmesi hafif hafif ama sürekli şekilde olabileceği gibi birden bacakları ıslatır tarzda da olabilir. Bu durumda da acil olarak doktorunuzu arayınız. Doğumdan önce su keseleri yırtılan gebe kadınların çoğunluğu 12 saat içinde ilk kasılmaları hissederler; kalanların çoğu bunları 24 saat içinde hisseder. Sularınız geldikten sonra anne ve bebeğin enfeksiyon kapma ihtimalinden dolayı max. 24 saat içinde doğum gerçekleşecektir.

Kanama gebelik süresince riskli bir durumdur. Her türlü kanama dikkatlice değerlendirilmelidir. Az veya çok kanamanın olması doğumun habercisi olmakla beraber gebelikle ilgili bir problemi de ifade edebilir.

Bebeğin hareketlerinde azalma hissedilmesi durumunda da hastaneye başvurulmalıdır. Bu da bebeğin sıkıntıya girdiğinin işareti olabilir. Bu durumda genellikle NST çekilerek ve ultrason değerlendirmesi yapılarak karar verilir.

23 Eylül 2011 Cuma

PREMATÜR BEBEKLER VE ANNELERİYLE İLGİLİ GÜZEL BİR YAZI:))


Bu yıl binlerce annenin bebeği prematüre doğdu. Peki kimlerin prematüre annesi olarak seçildiğini merak ettiniz mi hiç?

Tanrı dünyanın üzerinde dolaşarak büyük bir özenle, en küçük ayrıntıyı bile düşünerek insan neslinin devam etmesi için araç olarak kullandığı insanları seçer. İnsanları incelerken de meleklerine büyük deftere not almaları talimatını verir.

“Armstrong, Beth, oğlan. Koruyucusu Aziz Matthew olsun.

“Forest, Majorie, kız. Koruyucusu Aziz Ceceila olsun.

“Rutledge, Carrie, ikiz. Koruyucusu…. ona Gerard’ı verin. Gerard küfüre alışıktır.”

Sonunda, Meleğine bir isim söyler ve gülümser: ” Bu annenin prematüre bebeği olsun”

Melek meraklanır.

“Peki Tanrım neden özellikle bu anne? O çok mutlu bir insan”

“İşte tam da bu yüzden” der Tanrı. “Kahkaha atmayı bilmeyen bir anneye prematüre bir bebek verebilir ? Çok zalimce olurdu bu.”

“Ama bu annenin sabrı var mı” diye sorar Melek.

“Çok sabırlı olmasını istemiyorum, yoksa umutsuzluk içerisinde sürekli kendine acır. Şok ve kızgınlığı geçince, bu işin üstesinden gelebilecektir.”

“Bugün onu izledim. Bir annede çok nadiren bulunan ancak bir o kadar da gerekli olan benlik ve bağımsızlık duygusu var onda. Biliyorsunuz, ona vereceğim çocuğun kendine ait bir dünyası olacak. Bu anne de bebeğinin kendisinin dünyasında yaşatmaya çalışacak ki bu da hiç kolay bir iş değil.”

“Ama yüce Tanrım, ben bu kadının size inandığından bile şüpheliyim.”

Tanrı gülümser, “Hiç sorun değil, ben onu hallederim. Bu kadın mükemmel bir aday. Yeterince de bencil.”

Melek şaşırır “Bencillik mi? Bu bir erdem mi?”

Tanrı başını sallar. “Eğer arada sıra kendisini çocuğundan ayıramazsa, asla ayakta duramaz. Evet, işte ben bu kadını beklenmedik bir şekilde gelecek bir çocukla kutsayacağım. O henüz bunun farkında değil ama herkes ona gıpta edecek .”

“Çocuğunun söylediği hiçbir kelimeyi doğal karşılamayacak. Hiçbir aşamayı sıradan bir gelişme olarak görmeyecek. Çocuğu ilk kez “Anne” dediğinde bir mucizeye tanıklık edecek. Gözleri görmeyen çocuğuna bir ağacı ya da gün batımını tarif ederken eserlerimi gerçekten görebilen nadir insanlar gibi görecek ağacı ya da gün batımını.

“Benim gördüklerimi açık ve net şekilde görmesine izin vereceğim- cehalet, zulüm ve önyargıyı- ve bunları aşmasına izin vereceğim. Asla yalnız olmayacak. Hayatının her gününde, her saniye onun yanında olacağım çünkü sanki yanımdaymış gibi benim işimi orada o yapacak.”

“Peki ya bu anneyi hangi aziz koruyacak?” diye sorar Melek not almaya ara verip.

Tanrı gülümser: “Aynada görecektir.”

Kaynak: Erma Bombeck’ten adaptasyon

21 Eylül 2011 Çarşamba

YENİ BİR SİTE: www.petitsomething.com

Bugün aldığım emaille bu siteyle tanıştım. http://www.petitsomething.com/ 

Çok güzel ve resimlerden de anlayabileceğiniz gibi yumuşacık ürünler var, bebeklerimiz, çocuklarımız için.. Oyuncaklar, patikler, tekstiller..



Ben oğlum Altuğ için yukarıdaki robotu çok beğendim.En kısa zaman da da sipariş vereceğim. Ayrıca battaniyeleri de çok güzel.Tulumlar da çok şirin..Patikler de önümüz kış, çok kullanışlı, bebeklerin,izin ayaklarını sıcacık tutar..Daha detaylı bilgi için,

Tasarımları Sertan Özalt ve Bilge kalfa'a ait.. Gerçekten çok yaratıcılar.

Beğendiklerinizi  Beymen Kids ve Billstore'lardan alabildiğiniz gibi, internetten de sipariş verebiliyorsunuz.
İnternetten sipariş vermek için,
petitsomething.gmail.com   email atabilirisniz.

ALTUĞ PARTİDE!!!

Dün çok güzel bir gündü.. Altuğ ile birlikte emziren anneler grubundan ve bloglarından tanıdığım annelerle beraberdik. Avent annesi Müge ve Berrin'in hazırladığı ve Avent'in de sponsor olduğu bir partiydi. Çok eğlendik. bazı anneler hep toplanıyorlarken onları bloglarından takip ediyordum. Ama bu sefer ki toplantı da çalışan anneler de  düşünülmüş. Saat 17:30 da başladı ve Bostancı da İzci Anaokulndaydı.



Bizim eve de çok yakın olduğu için rahat rahat katılabildik. Altuğ anaokulundan içeri girer-girmez biraz gerildi. Sanırım daha önceki anaokulu deneyiminden dolayı. Çocuğum biraz korktu. Ben onu kucağıma alarak , burada parti olduğunu ve beraber buradayız dediğimde kısa sürede uyum sağladı. Ama ben üzüldüm. Durup-duruken gerginlik yaratmış olduk. Neyse buradan da şunu anladım: Altuğ'uyu bir daha okula gönderdiğimde ebeveynle kabul edene gönderip, sonra sonra alıştıracağım..







partinin sonuna doğru pasta kestik. Ardından Avent'in bebekler için hediye göbnderdiği tabak ve kaşık-çatalımız aldık. Bunun için de Avent'e çok teşekkürler.Altuğ bu tabak ve kaşık-çatalı çok sevdi. Hemen orada açıp , kullandık bile.. O tabak uğruna akşam evde de rahat rahat meyvesini yedi.
Bana da bu değişiklik iyi geldi. Altuğ ve ben ,Müge ve Berrin'e , partinin hazırlığında emeği geçen herkese çok teşekkür ederiz. Bir daha buluşmak da çok isteriz...

16 Eylül 2011 Cuma

ALTUĞ 20 AYLIK...

Bugünlerde bebeğinizi daha agresif olarak gözlemliyor musunuz? 20 aylık bir çocuk 2 yaş sendromuna yaklaşmaktadır. Çok şey anlamakta, çok şey yapmak istemekte ama fiziksel yetenekleri bunları uygulamaya dökmek için yetersiz kalmaktadır. Size bir şeyler anlatmaya çalışıyor ;ama tam olarak da ifade edemiyor. İşte bu kıpkırmızı bir surata ve öfkeden patlamak üzere olan bir çocuğa yol açabilir.
Öfke Nöbetleri :

2 yaşına yaklaşırken bebeğiniz tıpkı bir ”öfkeli şirin” tadındadır. Büyük adamlar gibi sinirlenmeye başlaması, tepkiler göstermesi sizin hem hoşunuza gider hem de sizi endişelendirebilir. Öfke nöbetleri sadece sizin çocuğunuzun yaşadığı bir dönem değil. Hemen tüm çocuklar aynı yoldan yürür. Onu daha çok anlamaya çalışmak yapacağınız ilk iş olmalıdır. Söylediklerini anlamak için,onun kendini daha çok ifade etmesine izin verin. ”Parka mı gitmek istiyorsun?” gibi sorular sorarak onun içindekini dökmesine izin verin. Öfkelerine, öfkeyle karşılık vermeniz onu kesinlikle sakinleştirmeyecektir. Siz de öfkelenirseniz derin bir nefes alın ve öfkenizi çocuktan uzak bir yerde dışa vurun. Odanızda yastığı biraz dişlemeniz serbesttir!

Altuğ da da ara ara bu nöbetleri görüyoruz. Saçma sapan bir şeye sinirleniyor küçük bey. O nedenle mümkün oldukça tersine gitmemeye , onunla inatlaşmamaya dikkat ediyoruz.
Güvenlik Nesnesi :

Bu günlerde eminiz çocuğunuzun çok yakın arkadaşları oldu. Bunlar muhtemelen canlı değil. Battaniye, oyuncak ayı gibi eşyalar bebeğiniz için ”güvenlik nesnesine” dönüşürler. Onlara sarılır ve hatta onlarla konuşmaya başlarlar. Güvenlik nesneleri korkularla başa çıkmanın en kolay yolu olmaktadır onlar için. Uyurken battaniyesine sarılmak onu rahatlatabilir. Muhtemelen bu battaniyede sizden bir şeyler bulacaktır. Kokunuzun sindiği bir güvenlik nesnesi, çocuğa siz sanki onun yanınızdaymış hissi verebilir. Özellikle yolculuklarda, yatılı ziyaretlerde çocuğunuzun güvenlik nesnesini de yanınıza almayı unutmayın.

Altuğ'unun yastığı güvenlik nesnesi. O kadar komik ki onsuz uyumak istemiyor. Uykuya dalana kadar da koca yastıkla resmen güreşiyor ...
Fiziksel Gelişim :

Bu günlerde küçük sporcunuz merdivenleri çıkabilir; ama aşağı doğru inmek ona zor gelebilir. Sizin elinize ihtiyacı olacaktır. Artık bir topu fırlatmak onun için zevkli bir eğlence olacaktır. Özellikle babaların oğullarıyla bu aktiviteleri yapmaya çok önceden başladıklarını tahmin etmek zor değil. Kazandığı bu yetenekleri geliştirmek için onun bol bol antreman yapması gerekmektedir. Onunla yapacağınız park gezintileri yeteneklerini denemesi için ona gerekli ortamı hazırlayacaktır. Siz temiz hava alırken,o da koşu yapmanın zevkini tadacaktır.


İkinci Dil :

Size ilginç gelecek ama bebeğinizin bu gelişim aşamasında ikinci bir dil daha öğrenmeye başlayabilir! Özellikle evde iki dilin konuşulduğu(yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız iyi bilir!) ortamlarda çocuğunuz iki dili birden öğrenmeye başlar. Muhtemelen cümlelerde iki dilin kelimeleri birbirine karışabilir. Ama uzmanlar bu yaştaki bir bebeğin iki dili birden öğrenmesinde bir sakınca görmüyorlar. Onların içindeki öğrenme canavarı bu iki işi birden yapmayı sindirebiliyor galiba.


Yaa!!! Altuğ daha Türkçeyi konuşamıyor. Ama evde denemeyi düşünüyorum. Bir de geçenler de ingilizce olan bir oyun grubu ile konuşmuştum. Hafta da 1 gün. Belki onu düşünebiliriz.
Eğer henüz yapmıyorsanız çocuğunuzun dişlerini fırçalamaya başlayabilirsiniz. O, bunu yapamazsa siz ona yardımcı olun. Onun dişlerine isim verin. Örneğin öndeki bir dişin adı ”Yasemin Teyze!’” olabilir. Çocuğunuz çok sevdiği teyzesinin çağrışımıyla ”Yasemin Teyze” yi fırçalamaktan eminiz zevk alacaktır.

Altuğ dişlerini düzenli fırçalamaıyor. ama çok istekli ve seviyor. Evde ne benim ne de babasını diş fırçasına rahat vermiyor. Banyo da oynadıktan sonra bir de bakıyoruz ki, oyuncakların arasuında diş fırçaları. Yavaş yavaş düzene sokmaya başlamalıyız. Yasemin teyze  hikayesi de çok şirinmiş.. Mutlaka deneyeceğim:))
 
kaynak: http://www.bebekolay.com/20-aylik-bebek-ofkeli-sirin/