14 Nisan 2014 Pazartesi
Anne Sütünün Antibiyotik Kullanımı Gerektiren Hastalıkları Azalttığını Biliyor Muydunuz?
Sevgili anneler, anne sütü mucizedir, bebeğiniz ilk doğduğu andan itibaren büyüme ve gelişme için gerekli olan tüm sıvı, enerji ve besin ögelerini içerir. Eşsiz içeriği ile bağışıklık sistemi gelişimini destekler, antibiyotik kullanımı gerektiren hastalıkları azaltır.
Bebeğinizin bağışıklığını guclendirmek için onu 2 yaşına kadar anne sütü ile besleyin. Anne sütü alımı azaldığındaysa bebeğinizin bağışıklığını Aptamil ile desteklemeye devam edebilirsiniz.
Detaylı bilgi için tıklayınız.
Bir boomads advertorial içeriğidir.
GERÇEK KARDA BENZERSİZ EĞLENCEYE GİTMEK İSTER MİSİNİZ?
Dört mevsim kış sporlarının yapılmasına ve kar oyunlarının oynanmasına olanak sağlayan Türkiye’nin ilk snowparkı “Torium Snowpark” ise çocuklara ve ailelerine
gerçek kar üzerinde alternatif bir eğlence fırsatı sunuyor.
Torium Alışveriş Merkezi içerisindeki Türkiye’nin ilk ve tek kapalı kar eğlence merkezi “Torium Snowpark”ın, kar kalitesi ve atmosferi ile Uludağ ve Kartalkaya gibi önemli kayak merkezlerini aratmayan eğlence alanında kar yarışmalarından kızakla kaymaya, kartopundan kardan adam yapmaya kadar birçok eğlenceli kış oyununu oynayabilecek, herkes kış atmosferinin tadını doyasıya çıkaracak.
Yanısıra uzman eğitmenler tarafından hazırlanan programlarla Snowpark, 100 metre uzunluğundaki 6 sıçrama rampalı snowboard ve kayak eğitim parkurlarıyla kış sporuna ilgi duyanlara haftanın 7 günü hizmet veriyor. Ziyaretçiler, eğlence alanında bulunan 9 adet Snowtubing parkurunda gönüllerince kayabiliyorlar. 130 kişi, kayak ve snowboard pistlerinden ise 70 kişinin aynı anda yararlanabildiği Snowpark’ta, misafirler kıyafet dahil her türlü kayak malzemesini yanlarında taşımaya gerek duymadan tesisten temin edebiliyor.
Eğer sizde bu eğlenceyi deneyimlemek istiyorsanız size bir hediyem var;
Bu yazıyı sosyal medya hesaplarınızdan paylaşın ve beni takip etmeniz, çekiliş için yeterli..ertugrul.esra@gmail.com bana iletşim bilgilerinizle birlikte e-mail atarak çekilişe katılabilirsiniz.
20 Nisan'a başvuranlar arasından bir talihliye bu eğlenceyi hediye edeceğim.
· Biletler 3 kişiliktir
· 5 nisan – 31 mayıs 2014 tarihleri arasında geçerlidir
· (resmi tatiller ve hafta sonları hariç )
BABYLAND.COM İLE BEBEKLERDE RUTİN OLUŞTURMA SEMİNERİ!!
Bebek doğduktan sonra ona nasıl bakacağınız hakkında pek çok sorularınız olacaktır. Bu eğitimde annelerimizin aklına en sık gelen sorulara yanıtlar vermeye çalışacağım .
Emzirme düzeni :
Ilk haftalarda emzirme düzensizdir ve bebek her istediğinde emzirilmelidir.Acaba sütüm yeterli mi?,Bebeğimi doğru emziriyorum? Emzirme düzeninizi oluştururken ipuçları nelerdir?Emzirme döneminde hangi malzemeler gerekir? Süt sağma pompasını nasıl seçmeliyim?Sütüm yetersizse nasıl arttırabilirim? Nasıl beslenmeliyim?
Alt değiştirme :
Nasıl yapacağım?Bebeğime uygun bezi nasıl seçebilirim?Islak mendil/ pamuk ne kullanmalıyım?
Göbek bakımı :
Göbek bakımını nasıl yapacağım?Göbek bakımı yaparken bebeğimin canı yanar mı?
Bebek banyosu :
Bebeğimi nasıl tek başıma yıkayabilirim?Bebeğime günlük rutin oluştururken bebek banyosunu nasıl ayarlamalıyım?Bebek yıkarken hangi malzemeler gerekir?
Bebek yıkadıktan sonra bebeğime nasıl masaj yapmalıyım?Hangi bebek yağı/ losyonunu seçmeliyim?
Bebeğim cildine ne kullanmalıyım? Cilt bakımı neden önemli?
Hapşırık ve hıçkırıklar :
Bebekler ilk doğduklarından sonra çok fazla hapşırabilşir veya hıçkırık
tutabilir.Acaba bu normal mi? Ne yapmalıyım?
Yatma pozisyonu :
Bebeğimi nasıl yatırmalıyım?Bebeğin yatağını nasıl seçmeliyim?Yastık kullanmalımıyım?Yorgan mı uyku tulmumu kullanmalıyım?
Kundak:
Bebeğime kundak yapmalı mıyım?Kundağın yararı var mı?Nasıl kundak yapmalıyım?
Oda ısısı :
Odasının ısısı nasıl olmalı?Havalandırmak önemli mi?
İlk günlerde bize gerekecek malzemeler, kozmetik veya tekstil ürünleri
Bu ve daha pek çok sorunun cevabı için Sizi Bebeğe İlk Günlerde Rutin Oluşturmaeğitimine davet ediyorum.
Eğitim Yeri:. Caferağa Mh. Arayıcıbaşı Sk. N:3/4 Çınar Apt. 34710 Kadıköy, İstanbul
Eğitim Ücreti:100TL
Eğitim Tarihi: 27 Nisan Pazar günü 11:30-13:00 arasında olacaktır.
Bu eğitime eşlerinizle gelebilirsiniz. Yeni doğum yaptıysanız bebeklerinizle de gelebilirsiniz.
Eğitim sonunda birçok üründe indirim ve minik hediyelerimizden oluşan bir paket sizlere hediye verilecektir.
13 Nisan 2014 Pazar
KLİNİK PSİKOLOG GONCA ŞENSÖZEN'LE SOHBETİMİZ
Merhaba. 2000 senesinde Boğaziçi Üniveristesi’nde klinik psikoloji yüksek lisansımı tamamladım. O zamandan beri psikoterapist olarak çalışıyorum. 2004-2010 yıllarında İstanbul Cerrahi Hastanesi Tüp Bebek Servisi’nde uzman psikolog olarak görev yaptım. Türkiye’nin dört bir yanından gelen hastalarla hem bireysel terapi hem de grup destek çalışmaları yaptım. O süreçte “Tüp Bebeği Beklerken” isimli söyleşi kitabımı yayınladım. Halen özel bir merkezde terapi çalışmalarımı sürdürmekteyim. Zaman zaman hamile eğitimlerinde sürecin psikolojik etkileri hakkında bilgiler vermekte, çiftleri doğum sonrası lohusalık dönemi ve bebeğe alışmak ve bağlanmak konusunda bilgilendirmekteyim. Aynı zamanda üniversitedeki çalışmalarıma devam ediyorum.
Çiftin tedavi sürecine hazır olması gerekir mi?
Tüp bebek tedavisinin zamanlaması çok önemli. Zamanlama konusunda “tarihsel zamanlama” ve “kadının psikolojik zamanlaması”nı ayrı ayrı dikkate almak gerekiyor.
Bir yıldır denediği halde çocuk sahibi olamayan çiftlerin, en kısa zamanda bir kadın doğum uzmanına başvurmaları gerekir. Buna tarihsel zamanlama diyebiliriz. Ne olup bittiğini anlamak konusunda vakit kaybetmemek, doğal yolla çocuk sahibi olmak konusunda bir engelin olup olmadığını anlamak ve bunun ne olduğu ortaya çıkarmak, sonra da tedavi seçeneklerini belirlemek.
Bir de “kadının psikolojik zamanlaması” var. Çift, özellikle de kadın, varolan durumu, yani doğal yolla çocuk sahibi olmanın güçlüğünü ve tedavinin gerekliliğini henüz kabullenememiş ise kendi içinde bir karmaşa yaşıyor. Bir tarafı bu tedavinin gereksiz olduğunu düşünürken, diğer tarafı bu tedavinin zorunlulukları altına giriyor. Bunu aynı anda hem evet hem de hayır demeye benzetebiliriz. Böyle bir durumda ortaya nasıl bir cevap çıkar? Kadın tedaviyi kabullenmediğinde yaşanan durum tam olarak böyle oluyor. Bu şartlarda kadın tedaviye tam adapte olamıyor ve bu durum tedavinin gidişatını olumsuz etkileyebiliyor.
Kısaca doğru zamanlama, maddi şartları bir kenara bırakacak olursak, çiftin ama özellikle de kadının bu tedaviye ne kadar hazır olup olmadığı ile çok ilgili.
Neden özellikle kadının hazır olması önemli diye soracak olursan ise çok basit. Çünkü doğal yolla çocuk sahibi olamama sebebi sperm ile ilgili olsa bile tüm tedavi kadının vücuduna uygulanıyor. Bu yüzden kadın çok daha birebir yaşıyor tedavinin gereklerini ve tabi ki de bu süreçten çok daha fazla etkileniyor.
Yani erkek son derece istekli ve hazır hissederken, kadın böyle hissetmeyebilir. Bu noktada kadını zorlamak yerine, onun bu tedavi ile ilgili çekincelerine değinmek ve kadına zaman tanımak yerinde olur. Bu konuda psikologların çok yardımı oluyor. Tedavi başlamadan birkaç ay önce başlayan psikoterapi seanslarında, kadınlar tedaviye bedenen ve zihnen daha iyi hazırlanıyorlar.
Kadın ve erkek farklı duygular yaşayabilir bu süreçte. Neler hissederler?
Geleneksel anlamda annelik tanımı ile kadınlık; babalık tanımı ile erkeklik çok içiçe girmiş durumda. Infertilite problemi ortaya çıkmadan önce geleneksel kadın-erkek rollerine bürünmemiş olan çiftlerde bile, problemin teşhis edilmesi ile birlikte beliren bir konu “kadın olmak”, “yeterince kadın olmak” ya da “yeterince erkek olmak”. Çünkü toplumda kadın ya da erkek olmak üreyebilmek ile yakından bağdaştırılıyor. Bir kadının üreme kapasitesi ile ilgili sorun yaşanıyor ise, o kadın, kendini yeterince kadın hissetmediğini söylemeye başlayabiliyor.
İlginçtir ki çiftin tüp bebek tedavisinin sebebi erkeğe (sperme) bağlı bir faktör olsa dahi, kadınların bu tedavi içerisinde, kendi kadınlıkları ile ilgili yetersizlik duyguları yaşayabildiğini gözlemliyoruz. (“Sorunun spermden kaynaklandığını bilsem de hamile kalamayan ve doğuramayan ben olduğum için tam bir kadın gibi hissedemiyorum” diyen çok hastam oldu.)
Erkek için ise durum farklı seyrediyor. Yani eğer tüp bebek tedavisi kadının üreme sistemindeki bir faktörden kaynaklanıyor ise, erkek, kendi erkekliği ile ilgili yetersizlik duyguları yaşamıyor. Yaşadığı şey daha çok çaresizlik oluyor. Karısına yardımcı olamadığı, yaşanan krizi ortadan kaldıramadığı için.
Erkekler sadece kendileri ile ilgili bir faktörden dolayı kısırlık tedavisi görüldüğünde, erkekliklerini ya da güçlerini sorguluyor oluyorlar. Yani eşini hamile bırakamamak bir erkeğin kendi erkeklik gücünü şiddetli şekilde sorgulamasına sebep oluyor.
Kısırlık probleminin yaşattığı sıkıntı elbette çiftten çifte değişse de genel olarak şunu söyleyebiliriz: Erkekler de kadınlar gibi bir şok ve inkar dönemi geçiriyorlar. Burada kadınlardan farklı olarak erkekler duygularını ortaya koymak yerine kendi içlerine dönmeyi tercih ediyorlar. Kadınlar bu durumu kendi arkadaşları ya da aileleri ile konuşma eğiliminde olurken, erkekler bu konudan daha az bahsediyor. Hatta genelde bir problem olduğunu ve artık bir doktora gitmek gerektiğini savunan önce kadın oluyor. Benim görüştüğüm çiftlerin bazılarında kadınlar bunun için erkekleri ikna etmek zorunda kalmışlar ve bu konuda eşleriyle çatışma yaşamışlardı. Tüp bebek tedavisi gerektiğini öğrenince daha az aceleci davranan taraf genelde erkekler oluyor yine. Kadınlar bu durumu “bir kriz var” olarak yaşamaya başladıklarında, yani bir problemin varlığını kabul ettiklerinde, erkekler henüz “daha oraya gelmemiş” olabiliyorlar. Erkeklerin daha ağırdan alan ve durumun varlığını inkara yakın tavırları kadınlara kızgınlık yaşatıyor, tedavi sürecini zorlaştırıyor ve çiftin ilişkisinde çatışmalara yol açabiliyor.
Tedavi süreci çiftin ilişkisine nasıl yansıyor?
Genel olarak şöyle bir tablodan bahsetmek mümkün: Eşler, kısırlık problemine yönelik kendi içlerinde hissettikleri olumsuz duygulardan birbirlerini korumak adına, iletişimlerini azaltma yoluna gidebiliyor, içlerine dönebiliyorlar. Ama maalesef iletişim kesilince destek alışverişi ve problem çözme imkanı da azalıyor.
Buna ek olarak eşlerin tedaviye adapte olma hızları da birbirlerinden farklı olabiliyor. Örneğin, başarısız bir tedavi karşısında eşlerden biri yas tutarken, diğer eş buna hazır olmayabiliyor ve iki ayrı zeminde bulunan çift iletişim konusunda bir senkronizasyon sorunu yaşıyor.
Eşleri ile kısırlık sorununu ve tedavi sürecini konuşabilen kadınlar rahatlamış hissediyorlar. Fakat erkekler çoğu zaman bu tip krizleri konuşunca daha kötü hissettiklerinden ve eşlerinin de böyle hissedeceğini düşündüklerinden, sessiz kalmayı tercih ediyorlar. Sessizliğin, stresli durumdan kendilerini koruyacağını umuyorlar. Bu durumun kadınlar tarafından anlaşılmasının güç olması, kadınları eşleri ile ilgili yanlış düşüncelere sevkediyor. Yani, eşlerinin çocuk istemediğine ya da kendileri kadar bu konuya önem vermediğine inanmaya eğilimli oluyorlar.
Tedaviler gebelik ile sonuçlanmadığında dahi, erkeklerin aynı tavrı sürdürmesi, kadınların reddedilmiş ya da eşleri tarafından desteklenmiyor oldukları fikrini doğuruyor.
Bazı erkekler, adet dönemi ve üreme ile ilgili konuları sadece kadın dünyasına ait buldukları için de kısırlık hakkında konuşmaktan çekiniyorlar.
Bunun yanında, tabi ki paralel duygular yaşayan ve eşzamanlı hareket eden çiftler de var. Böyle bir durumda çiftler birbiri ile bir çatışma yaşamadan tedavi sürecine başlamış oluyorlar. Daha rahat bir başlangıç bu.
Peki cinsel yaşam nasıl etkileniyor?
Kısırlık problemi cinsel hayat üzerinde olumsuz etkiye sahip. Cinsellik sonucunda gebelik gerçekleşmedikçe, cinsellik başarısızlık hissi ile bağdaştırılıyor ve kaçınılan bir eylem halini alıyor. Ayrıca hamile kalmak amacıyla yapılan seks ayın belli günlerine sıkıştırıldığından, seks yaşamı keyifli halini kaybediyor. Mekanik ve tutkusuz bir hale dönüşüyor. Yani tüp bebek ya da her türlü kısırlık tedavisi cinsel hayatı bir dönemliğine bile olsa olumsuz etkiliyor. Bunun her zaman böyle devam etmediğini, bunun içinden geçilme ihtimali olan bir süreç olduğunu hatırlatmak isterim tabi. Cinsel hayatları tekrardan canlanan birçok çift var.
6) Tedavi sırasında akupunktur, yoga ve nefes çalışmalarını önerir misiniz?
Tedavi sırasında önerdiğim kadar tedaviye başlamadan önce böyle bir yaşam şekline adapte olmalarını öneririm hastalara. Nedir bu yaşam şekli? İnsanın kendini merkeze koyduğu bir yaşam. Nefes, canlılığımızın sebebidir. Nefesimiz bitince hayat da bitiyor. Nefesimizi farketmek ve onu merkezde tutmak, canımızı da merkezde tutmak demek. Bu tedavide odak o kadar çok bir şeyi yapmaya yöneliyor ki, hastalar neredeyse kendi bedenlerini ve canlarını arka plana atıyorlar. Oysa ki bebek, canlılığı olan bir varlıktan gelecektir. Bu sebeple bize canlılığımızı, yaşam sevincimizi, hayatımızda ne olırsa olsun bu yaşama kök salmış olan tarafımızı hatırlatan her türlü çalışmayı, ki nefes, yoga, meditasyon vb. kesinlikle önermekteyim. Bu tip çalışmaları merak edenler www.artofliving.org adresinden araştırma yapıp, Türkiye’deki kurslar hakkında bilgi alabilirler.
Tedavi süreci bitti. 10-12 günlük bekleme süreci var. Bu dönemde neler yaşanabilir?
Benim bütün hastalarımın en çok zorlandığı kısım burası. Buraya kadar bütün çaba sarfedilmiş, sık sık doktora gidilmiş, ilaçlar ve iğneler zamanı geçirilmeden alınmış, yumurtalar güzel güzel büyümüş, hatta döllenme olmuş ve transfer edilmiş. Yani neredeyse işlem tamam. Engelli koşunun tüm engelleri bir bir atlanmış. Finish çizgisi orada görünüyor ama gerçekten o çizgiye gelindiğinde çifti ne bekliyor olacak? Çift zaten bu kadar koşup, atlamaktan yorgun. Bir de tatsız bir haber alınırsa o çizgide? İşte el-kol bağlı o 12 günü beklemek çok zor oluyor herkes için.
Herkese uyan tek bir reçete yok tabi ama farklı tipte insanlara farklı şeyler öneririm: Kimisi kendini meşgul tutmayı sever stres ve belirsizlik anlarında. Mesela böyle insanlara “asla işe ara vermeyin” diyorum. Kendinizi meşgul kılacak ne varsa yapın. Bazıları da diyor ki “evde dinlenmek ve gebelik şansın arttırmak istiyorum”. Aslında evde dinlenmek ile gebelik şansının artması arasında bilimsel bir bağlantı yok ama hasta psikolojik olarak daha iyi hissedecekse, buna engel olan bir yorum yapmıyorum. Sadece dinlenmenin tanımını soruyorum kendisine. Çünkü bütün gün yatakta yatmak aslında zihinzel olarak yorucu bir eylem. Yani kafanın içinde hep aynı şarkı dönünce, dünyanın en güzel şarkısı bile çekilmez hale gelir. Bütün gün yatmak da insanın kafasının içinde hep aynı konunun dönmesine sebep olup, boğucu bir his yaratır. O yüzden dinlenmenin çeşitlerinden bahsediyoruz: Sevdiğimiz bir dizinin ard arda 4 sezonunu izlemek de bir dinlenme şekli, ziyaret edemediğimiz arkadaşlarımızla sırayla buluşup hasret gidermek de. Hangisinin iyi geleceğini kişinin bulmasını istiyorum. Soru şu olmalı? “Bu kaçınılmaz 12 günü nasıl daha rahat ve kolay geçirebilirim? Bana ne iyi gelir?”
Tüp bebekle hamile kalan kadınların, normal yolla hamile kalan kadınlardan bir farkı var mı? Hamilelik süreci daha endişeli mi yaşanıyor?
Altıncı hafta ile birlikte bebeğin kalp atışı göründükten sonra belirgin bir fark gözlemlemedim. Sadece tüp bebek tedavisinde ikiz ihtimali daha yüksek olduğu için ikiz gebeliklerin seyri biraz daha farklı oluyor. Onun dışında bir hamileliğin nasıl geçeceğini belirleyen şey kadının kişilik yapısı ve kaygı üretmeye yatkın olup olmadığı. Çoğu tüp bebek hastasının meselesi “hamile kalmak”tır. Yani kaygı “doğum” üzerine değildir. Hamile kalma aşaması atlatıldıktan sonra, kaygı seviyesi genel olarak normal bir düzeye iniyor. İyi haber, değil mi? J
İş Bankası Kültür Yayınları tarafından basılmış “99 Sayfada Tüp Bebeği Beklerken” isimli kitabınızdan bahseder misiniz?
Nur Onur’un benle yaptığı bir söyleşiden oluşmuş bir cep kitabı aslında. Nur beni birkaç kere kendi TV programına davet etmişti. Sonra onun fikri ile bu kitap oluştu. Amacı tüp bebek tedavisi gören ve maddi/manevi canı yanan çiftlere rehberlik etmek. Elinize aldığınızda iki saat içinde okuyup bitirebilirsiniz. Soru-cevap halinde olduğu için okuması çok rahat. Tedavideki insanlar neler yaşıyor, süreç nasıl daha kolay hale gelir ve kendinize / eşinize nasıl destek olabilirsiniz gibi başlıklara ışık tutuyor. Kitabı internetten ısmarlayabilirsiniz.
Bana ulaşmak isteyenler ise tupbebegibeklerken@gmail.com adresine mail atabilir ya da “tüp bebeği beklerken” isimli facebook hesabımda benimle arkadaş olabilirler.
Söyleşi için çok teşekkür eder, herkese kendi yolculuğunda kolaylıklar dilerim.
Gonca Şensözen
11 Nisan 2014 Cuma
BEBEĞİMİZİN HAREKETLERİ
Hamileliğin belki de en zevkli kısmı karnınızdaki bebeğin hareket etttiğini hissetmek ve onun canlı bir varlık olarak gelişimini sürdürdüğünü bu sayede bilmektir. Bebeğin ilk hareketlerini hissetmek tüm anneleri heyecanlandıran keyifli bir olaydır. Karnınızdaki bebek hamileliğin 7-8. haftaları gibi çok erken bir dönemde hareket etmeye başlamasına ve anne adayı olarak bunu ultrasonda görebilmenize rağmen onun hareketlerini genelde 16-22. haftalar civarında bir dönemde hissetmeye başlarsınız.
Deneyimli anneler hızlanma, canlanma, diriltmek gibi anlamlara gelen ve ingilizcede "quickening" olarak tanımlanan ilk hareketi ilk kez bebek bekleyen anne adaylarına göre genelde daha erken hissederler. Bunun nedeni deneyimli anelerin bebek hareketlerini barsak hareketi gibi diğer karın içi hareketlerden ayırt edebilmeleridir.
Anne adayının vücut yapısı da bebek hareketlerinin hissedilmesindeki farkta rol oynar. Zayıf anne adayları kilolulara göre bebeklerinin oynadığını daha erken dönemde fark ederler. Benzer şekilde birden fazla sayıda bebeğe hamile olan anne adayları da bebek hareketlerini bir süre daha önce hissedebilirler.
Kadınlar bebeklerinin ilk hareketlerini hissetmeye başladıklarında bunu değişik şekillerde tarif ederler. Karnın içinde mısır patlıyormuş, küçük bir balık yüzüyormuş ya da kelebek kanat çırpıyormuş şeklindeki tarifler en sık kullanılan benzetmelerdir. İlk başlangıçta gaz ya da barsak hareketi ile karıştırılan bu ilk hareketler daha düzenli şekilde fark edilmeye başlandıktan sonra kolayca diğer hareketlerden ayırt edilebilir. Bu erken hareketler ayaktayken değil daha ziyade otururken ya da yatarken fark edilebilir.
İlk başlangıçta bebeğin hareketlerinin sayısı az ve araları açıktır. Bir gün birkaç hareket hissederken ertesi gün hiç hareket hissetmeyebilirsiniz. Bu endişe edilecek bir durum değildir. Bebeğiniz sürekli ve düzenli bir şekilde hareket etmesine karşın bu hareketlerin çok büyük bir kısmı sizin hissedebileceğiniz kadar güçlü değildir. Ancak ikinci üçayın sonlarına doğru hareketler daha düzenli ve güçlü hale gelir ve sizin hissettiğiniz hareket sayısı da artar.
Diğer hamile kadınlar ile kıyasladığızda ya da değişik kaynaklardan edindiğiniz bilgiler ile karşılaştırdığınızda sizin bebeğinizin hareketlerinin farklı olduğunu görürseniz yine endişelenmenizi gerektirecek bir durum yoktur. Çünkü her bebeğin kendine özgü bir hareket düzeni ve şekli vardır. Benzer şekilde ikiz ya da üçüz gebeliklerde de her bebeğin hareket düzeni farklıdır. Plasentanın ön tarafta yerleştiği durumlarda da hareketler daha az hissedilebilir. Yine her anne adayının vücut yapısı farklı olduğundan başka anne adayları ile kıyaslama yapmak çoğu zaman doğru bir yaklaşım değildir. Her bebeğin hareketi farklı olduğu için aynı anne adayının iki gebeliğindeki bebek hareketleri de farklı olacaktır.
Bebek hareketi sayma
Anne adaylarını en fazla endişelendiren konu doğal olarak bebeklerinin iyi ve sağlıklı olup olmadığıdır. Karın duvarında rahimin içini gösteren bir pencere olabilseydi bu endişelerin çoğu yersiz olurdu ancak ne yazık ki böyle bir olanak yok. Ancak bebeğin içeride keyfinin yerinde olup olmadığı konusunda fikir verebilecek son derece basit bir yöntem var. O'nun hareketlerini takip etmek ve saymak. Bu yöntem hem çok kolay, hem herkes tarafından her yerde yapılabilir hem de bedavadır.
Gerçekten de gebeliğin son 3 aylık döneminde girdiğinizde gün içinde bebeğinizin hareketlerini takip etmek ve saymak onun karnınızda iyi olduğunu göstermesi açısından önemli ipucu verebilir. Bunun için ideal olan genelde en çok aktif olduğunu bildiğiniz günün hemen hemen aynı saatlerinde sayma işlemini yapmaktır. Bu işlemi yemek sonrasında yapmak daha avantajlıdır. 28-30. haftadan önce bebek hareketlerini saymaya çalışmanın pek bir anlamı yoktur.
Bebek hareketi saymada değişik yöntemler vardır. En sık kullanılan yöntem oturur ya da sol yana yatmış pozisyonda iken hareketleri saymaktır. Vücut hareketi, seyirme tekme gibi tüm hissedilebilen hareketler geçerlidir. Eğer bebeğiniz bu şekilde saatte 4-5 hareket yapıyorsa ya da 2 saat içinde fark edebildiğiniz hareket sayısı 10 civarındaysa sorun yoktur. Eğer bebeğinizin hareketleri azalmış gibi görünüyorsa kalkıp 5-10 dakika yürüyün, meyve suyu, tatlı, çikolata gibi birşeyler atıştırın, 2-3 bardak su için ve yeniden deneyin. Eğer hareketler hala düzelmemiş ise doktorunza bilgi verin.
Özellikle gebeliğin son dönemlerinde hareket sayılarında belirgin bir azalma fark ederseniz ve 2 saat içinde hissettiğiniz hareket sayısı 10'dan az ise doktorunuza bilgi vermeniz ve gerekirse bebeğin kalp atışlarının NST adı verilen yöntem ile monitörize edilmesi gerekebilir.
Eğer bebeğinizin öğrendiğiniz ve alışkın olduğunuz hareket düzeninde belirgin bir değişim yoksa çok büyük bir olasılıkla bebeğinizin keyfi yerindedir.
10 Nisan 2014 Perşembe
Pozitif Düşünceler’den Şanlıurfa’ya yardım eli uzandı
Pozitif Düşünceler Oyun Atölyesi’nin sosyal sorumluluk projesi “Okul Öncesi Kitap, Oyuncak ve Malzeme Kampanyası”ında bağış yapılacak ilk okul belli oldu.
3 Mayıs 2014 tarihine kadar 1,000 adet okul öncesi materyal toplanması hedeflenen kampanyaya yapılan malzeme bağışlarıyla, ihtiyacı olan okul öncesi eğitim kurumlarına yardım edilecek. Bu doğrultuda seçilen ilk okul, Şanlıurfa iline bağlı Deniz mezrasında yer alan Deniz İlköğretim Okulu oldu. Yapılan bağışlarla okulda öğrenim gören, 4-5 yaş aralığındaki 6’sı erkek, 5’ı kız, 11 ana sınıfı öğrencisi daha iyi şartlarda eğitim görme şansına kavuşacak.
Okul Öncesi Kitap, Oyuncak ve Malzeme Kampanyası’na bağışta bulunmak isteyen kişi ve kurumlara ücretsiz kargo imkanı sunulacak.
Neler Bağışlanabilir?
Deniz İlköğretim Okulu anasınıfında öğrenim görmekte olan miniklerin kıyafet, etkinlik ve eğitim malzemeleri, oyuncak gibi pekçok ihtiyacı bulunmakta. Ana sınıfında eğitimin sağlıklı ve güvenli şartlarda sürdürülmesi için masa, sandalye, ecza dolabı, temizlik malzemeleri gibi genel ihtiyaçları da var. Kampanya kapsamında yeni ve ikinci el eşyalar kabul edilecek. İkinci el kitap, oyuncak ve malzemelerin temiz durumda olması, yırtığı/çiziği/parça eksiği bulunmamasını rica ediyoruz. İhtiyaç listesinin tamamına http://pozitifdusunceler.com/denizanasinifi/ linkinden ulaşabilirsiniz.
Kampanyaya Nasıl Destek Olabilirsiniz?
- Bireyler, okul öncesi çocuklara uyacak malzemeleri kitabevleri ve mağazalardan satın alabilir ya da evlerinde kullanmadıkları malzemeleri bağışlayabilirler.
- Kitabevleri, oyuncakçılar ve diğer kurumlar, binaları içinde uygun bir yere bir bağış kolisi koyup, çalışanlarını ve müşterilerini yönlendirebilirler. Kitabevleri ve oyuncakçılar okul öncesi çocuklara uyacak kitaplar ve malzemelerden bir raf oluşturup, müşterilerini o rafa yönlendirebilir ve satın aldıkları malzemeleri bir kolide biriktirebilirler.
- Anaokulları ve okullar, okul içine bir malzeme-kitap kolisi koyarak kampanyaya destek verebilirler, kardeş okul olarak ihtiyaç listesinin bir kısmını veya tamamını üstlenebilirler.
- Bağışların koordineli bir şekilde yürütülmesi amacıyla, bağış yapmak isteyenlerin,http://pozitifdusunceler.com/denizanasinifi/ sayfasında yer alan kısa formu doldurması ya da info@pozitifdusunceler.com email adresinden bize ulaşması yeterli. Pozitif Düşüncelerekibi, 1 gün içerisinde geri dönüş yaparak, bağışın yönlendirileceği adres ve ücretsiz kargo kodunu bildirecektir.
- Alternatif olarak, Pozitif Düşünceler Oyun Atölyesi günü olan 3 Mayıs 2014 saat 11.00-12.00 arasında bağışlar The Green Park Hotel Bostancı’ya getirilebilir. Bağış yapılması için atölyeye katılım zorunlu değildir. Koordinasyon açısından önceden bizimle iletişim kurulması önemle rica olunur.
Bağışlar Pozitif Düşünceler’e Nasıl Ulaştırılabilir?
- Bağışların koordineli bir şekilde yürütülmesi amacıyla, bağış yapmak isteyenlerin,http://pozitifdusunceler.com/denizanasinifi/ sayfasında yer alan kısa formu doldurması ya da info@pozitifdusunceler.com email adresinden bize ulaşması yeterli. Pozitif Düşüncelerekibi, 1 gün içerisinde geri dönüş yaparak, bağışın yönlendirileceği adres ve ücretsiz kargo kodunu bildirecektir.
- Alternatif olarak, Pozitif Düşünceler Oyun Atölyesi günü olan 3 Mayıs 2014 saat 11.00-12.00 arasında bağışlar The Green Park Hotel Bostancı’ya getirilebilir. Bağış yapılması için atölyeye katılım zorunlu değildir. Koordinasyon açısından önceden bizimle iletişim kurulması önemle rica olunur.
Oyun Atölyesi Hakkında:
Ebeveynlerin “oyun” konusunda yepyeni bir bakış açısı kazanacağı ve interaktif katılımın mümkün olacağı Pozitif Düşünceler Oyun Atölyesi’nde, nefes teknikleri, drama yöntemleri ve pedagojik yaklaşımlarla öğretici ve eğlenceli çalışmalar yapılacak. Bu çalışmalarda katılımcılara, çocukların gelişimlerine ve yaşamlarına olumlu katkıda bulunan eğitimci, pedagog, yazar ve oyun kurucuları eşlik edecek. Atölye, alanlarında deneyimli uzmanların söyleşi ve panelleriyle desteklenecek.
Pozitif Düşünceler Hakkında:
Pozitif Düşünceler, kadın ve annelerin ilgi alanlarına giren konularda eğitim, atölye ve aktiviteler amacıyla kurulmuş olan bir oluşumdur. Oluşum bünyesinde her biri profesyonel iş yaşantısının değişik dallarından gelmiş, iş kadını ve anne kimliğini bir arada yürüten takım arkadaşları bulunmaktadır. Hedefimiz gelenekselleşmiş yaklaşımların dışına çıkarak, değişik bakış açılarını da kucaklayan, yüksek enerjili ve interaktif etkinlik programlarına imza atmaktır.
Oyuncak seçiminde sağlık ve marka bilinci artıyor
Çocuklar için alınan pek çok üründe gösterilen özen oyuncak seçimlerinde kendini göstermiyor. Uzmanlar çocukların sağlıklı gelişimi için oyuncak seçiminin önemini vurguluyor. Satışa sunulan oyuncakların ciddi bir kısmının gerekli güvenlik ve sağlık kriterlerine uymadığını dile getiren uzmanlar anne babaların doğru oyuncakları seçmek için eskiye nazaran daha bilinçli olduklarına dikkat çekiyor .
PAL Oyuncak Ürün Müdürü Murat Üstünbaş bu konudaki bilinci yaygınlaştırmak için aileleri sağlıklı oyuncak seçimi kriterleri konusunda bilgilendirmenin önemini vurguluyor: “Oyuncak seçiminde sağlık ve güven birbirini tamamlayan iki önemli başlık. İkisinde dikkat etmek gerekiyor. Oyuncak alırken yanıcı, parlayıcı, kötü kokan ve zehirleme riski taşıyan malzemelerden yapılmış oyuncaklardan uzak durun. Oyuncakların ağır metal ve zararlı kimyasallar içermemesine özen gösterin. Çocukların oyuncakları ağız ve parmakla tanıma çabaları sık karşılaşılan bir durumdur. Çocuğunuzu, oyuncak parçalarının neden olduğu; yutma, nefes borusuna kaçma, parmak ve uzuv sıkışması gibi olumsuz durumlara karşı koruyun. Oyuncaklar; sert, kesici ve kırılabilen malzemelerden kaynaklanan yaralanmalara neden olabilirler. Bu durumla karşılaşmamak için oyuncakların güvenlik standartlarına uyup uymadıklarını kontrol edin.”
Pilli oyuncaklar tehlikeli olabilir
Oyuncak içindeki piller uzun süre bekleyince içindeki kimyasallar akma yapabilir. Çocuğunuzun pillerle temasa geçmemesi ve açık elektrik kablolarına ulaşmaması için oyuncaklardaki pil ve elektrik kabloları bağlantılarının gizlenmiş olmasına dikkat edin.
Oyuncakları çocuğunuzun yaşına göre seçin.
Çocuğunuzun yaş grubuna uygun olan oyuncakları seçin. Yaş gurubuna göre seçilen oyuncakların çocuğunuzun fiziksel, duygusal ve zihinsel gelişimini destekleyeceğini unutmayın. Ölme ve öldürme kavramlarını normalleştiren, oyuncak silah başta olmak üzere çocuklar üzerinde kötü etki bırakabilecek ve şiddet unsuru taşıyan tüm oyuncaklardan uzak durun.
Hafızayı güçlendiren oyun ve oyuncaklar ile çocuğunuzun zihinsel gelişimini destekleyin.
Çocuğunuzun seçici dikkat, odaklanma ve konsantrasyon, parça bütün ve şekil zemin ilişkisi becerilerini geliştiren eğitici oyuncaklar ile onun gelişimine katkı sağlayın.
Satın aldığınızın oyuncakların çocuğunuzun matematiksel, bağlantısal düşünme ve problem çözme becerilerini geliştirmesine özen gösterin. Doğru oyuncaklar ile oynayan çocuklarının zihinsel becerilerinin daha hızlı geliştirdiğini unutmayın.
Hafızayı geliştiren oyun ve oyuncaklar ile çocuğunuzun bilgiyi kopya etme, transfer etme ve uzun-kısa süreli hafıza becerisini geliştirin. Grup halinde oynanan oyunlar ile çoğunuzun, yenme-yenilme kavramlarının yanı sıra birlikte hareket etme, paylaşma ve sosyal iletişim yeteneğini de geliştirin.
Müzikli oyuncakları ile onu hem eğlendirin hem de öğrenme becerisini geliştirin.
Oyuncaklarda müziğin eğiticiliğinden yararlanın. Müzikli oyuncaklar yardımıyla çocuğun uzun el becerisi geliştirin ve hayal gücünün sınırlarını keşfetmesine yardımcı olun. Eğitici oyuncaklar çocukların ruhsal, zihinsel, bedensel, gelişimine katkı sunmaktır. Bu bilinçle oyuncak seçin, AB oyuncak güvenliği ve çocuk sağlığı kriterlerine uygun olmayan oyun ve oyuncakları çocuklarınızdan uzak tutun.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)