4 Ekim 2010 Pazartesi

HAMİLELİK: MUTLUYUM VE KORKUYORUM

Hamileliğin birçok kadın için çok mutlu bir süreç olduğuna inanılır. Hatta bir zamanlar östrojen ve progesteron hormonlarının hamile kadınları olumsuz duygu halinden koruduğu düşünülürdü. Fakat son zamanlardaki araştırmalar bunun doğru olmadığını göstermiştir. Amerika’da yapılan araştırmalar, hamilelikte her 10 kadından birinin depresyon geçirdiğini tespit etmiştir.
Hamilelik, hem içinde umudu ve gelişimi içeren bir zaman dilimi hem de kadının kendini kırılgan hissedebildiği ve duygusal karmaşanın yaşandığı bir zaman dilimidir. Birçok kadın bu dönemde kontrol edemediği duygusal iniş-çıkışlar yaşayabilir.
Arka Plan

Elbette ki bebeğin oluştuğu şartlar hamilelik döneminin nasıl geçirileceğini etkiler. Her çift kendilerine ait sebeplerden bebek yapar: Çocukluk hayallerini gerçekleştirmek için, bir başkasını (eşi, ilk çocuğu, anne-babayı) memnun etmek için, biyolojik saate meydan okumak için, evlilikteki doyumu arttırmak için…Tüm bu sebeplerin hamilelik, doğum ve anne-bebek ilişkisi üzerinde çok önemli etkileri vardır. Bu sebepler, çocuk sahibi olmak kavramına farklı noktalardan bakar ve farklı tanımlamalar yaparlar. Hamilelik sevgi dolu bir ilişkinin meyvesi olsa da, plansız / kötü zamanlamalı olsa da ya da pahalı ve yıpratıcı bir kısırlık tedavisinin sonucunda gelse de, süreçte yaşanan temel endişeler aynıdır: Nasıl olacak? Hamilelik nasıl olacak? Doğum nasıl olacak? Bebek nasıl olacak? Ben nasıl bir anne olacağım?

Bebeği beklerken aslında nasıl bir deneyimi bekliyor olduğunu bilmemek…Belirsizlik.

Yeni vücut, yeni kimlik

Hamileliğini öğrendiği ilk andan itibaren, anne özgürlüğünün bir kısmını kaybetmiş gibi hissedebilir: Ne yediğine, ne içtiğine, nasıl hareket ettiğine dikkat etmek zorundadır. Bu kısıtlamalarla birlikte bebeğin iyi olup olmadığı, sağlıklı doğup doğmayacağı, doğumun rahat olup olmayacağı, iyi anne olup olunmayacağı hakkında endişeler belirir. Aynı zamanda hamilelik nasıl geçerse geçsin yaşanacak bazı rahatsız edici durumlar olacaktır: Mide bulantıları, yorgunluk hisleri, aniden bastıran uyku, değişken ruh hali, tüm-güçlü hissederken aniden çok kırılgan, zayıf ve bağımlı hissetmek gibi.
Her trimester (3 aylık dönemler) kendine ait zorluklar getirir: İlk trimesterde anne hamileliği ve bebeği tam olarak hissedememenin sıkıntısını ve suçluluğunu yaşayabilir. Deneyimsiz bir hamile olduğu için ne yapması ne yapmaması gerektiğini ayırt edemeyebilir ve bu yüzden kendisine çok yoğun kısıtlamalar getirebilir. Düşüklerin çoğu ilk haftalarda gerçekleştiği için düşük yapma konusunda endişeler yaşayabilir, bu konu ile ilgili kabuslar görebilir. İkinci trimesterde çocuğun gelişimine bakan ikili ve üçlü tarama testleri anne için stres yaratabilir. Bu testlerde kuşkulu sonuçlar çıkarsa, daha ileri tetkikler yapılır ve bebeğin gelişimi hakkında kesin sonuçlara varılır. Eğer bir zeka geriliği saptanırsa, anne-baba hamileliği devam ettirip ettirmeme konusunda karar vermek zorunda kalırlar. Tüm bu süreç, bebeği kaybetme riskini içerdiğinden, çiftin psikolojik durumunu olumsuz etkiler.

3. trimester ise annenin bedeninin değiştiği ve doğumun yaklaştığı dönemdir. Anne, büyüyen karnı ve göğüsleri ile birlikte kendini “kadın”dan çok sadece “anne” olarak görmeye başlar. Daha önce cinsel obje olan göğüsler sütle dolarak anneliği, bebeği besleme misyonunu üstlenen objeler halini almıştır. Bu dönem kadının cinsel kimliğinde bir sarsıntıdır. Tamamen “anne” görünümünde olan bir kadının cinsel yaşamı sekteye uğrayabilir, kendini çekicilikten uzak algılayabilir. Cinsel ilişkinin doğumdan sonraki 6 haftadan önce normale dönmesi zordur. Annenin eski cinsel kimliğini hissetmesi ise aylar alabilir. Evlilik içindeki karı-koca rolleri, anne-baba rollerine dönüşür. Rollerin farklılaşması, evlilik için de bir geçiş dönemidir ve her çift için kolay olmayabilir.
Hamile kadının arkadaşlık ilişkilerinde de farklılık olabilir. Arkadaş çevresinde başka hamile / çocuk sahibi kadın yoksa, kendini dışlanmış hissedebilir; çocuklu arkadaşları ile eskisinden daha yakın bir ilişkiye girebilir ve çocuksuz arkadaşlarından uzakta kalabilir.

Hamile kadın kendi anne-babası ile de farklı bir ilişki boyutuna girer. Artık sadece onların çocuğu değildir; çocuk sahibi olmaya hazırlanan bir yetişkindir. Eğer hamile kadının annesi hayatta değilse, hamilelik, kaybedilmiş annenin normalden daha çok özleneceği bir dönem olabilir.

Kırılganlık

Hamilelik ile birlikte yaşam döngüsü çok daha farkına varılır ve sorgulanır. Doğum-yaşam-ölüm gibi kavramlar daha somut olarak fark edilir.
Hamile kadının kendi bebeklik dönemine ait terk edilme korkuları su üstüne çıkabilir ve kendini her zamankinden daha fazla korunmaya muhtaç ve zayıf hissedebilir.
Nasıl bir anne olacağı ile ilgili kaygıları yoğunlaşır. Her hamile kadın dünyadaki en iyi anne olmak ister. Hata yapmaktan çok korkar ve yoğun suçluluklar yaşayabilir.
Tüm bu sebeplerden hamilelik çok mutlu bir dönem olsa da, aynı zamanda korkutucudur da.

Hamilelikte stresi arttıran risk faktörleri şunlardır:
plansız hamilelikler; zamanlaması kötü olan hamilelikler (hamile kadın kariyerinin hassas bir noktasında olabilir)
kadının kendini anne olmak için çok yaşlı ya da çok genç hissettiği hamilelikler
evlilikte çok erken ya da çok geç gelen hamilelikler
tecavüz sonucu oluşan hamilelikler
etrafın baskısı sonucu oluşan, kadının anne olmaya hazır olmadığı hamilelikler
hamilelik sırasında ortaya çıkan sağlık problemleri
kısırlık tedavisi sonrası yaşanan hamilelikler (kayıp endişesi daha yüksek olabilir)
daha önce düşük, ölü doğum gibi deneyimler yaşanmış olan hamilelikler
negatif sosyo-ekonomik faktörler (işsizlik, evsizlik gibi)
duygusal destek yoksunluğu (özellikle aileden ve eşten)
daha önce depresyon ya da başka bir psikolojik rahatsızlık geçirmiş olmak
evlilikte anlaşmazlıkların olduğu hamilelikler

Hamilelikteki duygusal sorunlar süreci nasıl etkiler?

Yaşanan duygusal sorunlar depresyona yol açabilir ve depresif anne kendine özen göstermekte zorlanır. Düzenli yemek ve uyumak konularında sıkıntı çeker.
Depresyon alkol, sigara ve uyuşturucu madde kullanımını tetikleyebilir. Bu maddelerin hepsi bebeğin gelişimini ve annenin sağlığını olumsuz etkiler.
Ana rahmindeki bebek annenin sesini ve duygularını algılama kapasitesine sahiptir. Anne depresyonda ise bebeği ile duygusal bağı hissetmekte ve kurmakta zorlanır. Bu da doğumdan sonraki anne-bebek ilişkisini zedeleyebilir. Ayrıca bu bağın oluşmaması, annenin kendini yalnız ve izole hissetmesine sebep olur.
Hamilelikte yaşanan depresyon, doğum sonrası depresyon riskini yükseltir.

Hamileliği duygusal anlamda rahat geçirmek için neler yapabilirsiniz?

Hamilelikte zaman zaman yorgun ve endişeli hissetmek normaldir. Böyle zamanlarda etrafınızdan yardım ve destek istemekten çekinmeyin.
Eşinizle açık iletişimde olun. Gerekirse bir aile/evlilik danışmanına başvurun.
Hamilelik dönemi hakkında bilgi sahibi olun.
Kendinizi arkadaşlarınızdan, sosyal çevrenizden uzak tutmayın.
Uykunuza dikkat edin. Hamilelikte uyku düzeniniz bozulabilir. Uyumadan önce sizi rahatlatacak şeyler yapın.
Hayatınızda çok büyük değişiklikler yapmamaya çalışın. Bebek zaten başlı başına büyük bir değişimdir.
Eğer çoğu zaman kaygılı, yorgun, korkulu veya depresif hissediyorsanız “normaldir, geçer” demeyin. Bu durumu doktorunuzla ve eşinizle mutlaka konuşun.
Bebeğe hazırlanmak belli bir iş yükü getirir. Bunu yaparken sizin sağlığınızın öncelikli geldiğini unutmayın. Her şeyi hazır etme ve yetiştirme telaşı içinde olmayın. Siz iyi olmadığınız sürece bebeğinizin de iyi olamayacağını hatırlayın. Rahatlamak, keyif sürmek için kendinize zamanlar tanıyın.
Her şeyi mükemmel yapmaya çalışmayın. Öncelikler belirleyin ve önceliği olmayan işlerin beklemesine izin verin. Böylece üzerinizde yarattığınız stres azalacaktır.

GONCA ŞENSÖZEN
KLİNİK PSİKOLOG
http://www.goncasensozen.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder