23 Şubat 2009 Pazartesi

BİR ÖNERİ

KİRAZ ÇEKİRDEKLİ YASTIK
Benim bir arkadaşımın yaramaz oğluşu Can kolilk bir bebekti.Doğumundan sonra 3 ay annesi Nilüfer bayağı zorlandı. Ozaman onun kullandığı benim çok hoşuma giden bir üründen bahsetmek istiyorumTheraline Kiraz Çekirdekli Yastık Detay Bilgisi
T0105 Theraline Kiraz Çekirdekli Yastık (Termofor)


Bebeklerin gaz sancılarını almak için su torbasına nazaran çok daha güvenli ve kullanışlıdır.
Mikrodalgada veya fırında kolayca ısıtılabilir ve sıcaklığını uzun süre muhafaza eder.
Buzlukta soğutularak, soğuk kompres olarak kullanılabilir.
Dolgusu sayesinde konulduğu bölgenin şeklini alır, sarar.
İsviçre'de de uzun yıllardır sıcak-soğuk kompres amaçlı kullanılan, Almanya menşeli kiraz çekirdeği dolgulu yastık.
Doğal, pratik ve şekil alabilen kiraz çekirdeklerinden yapılmış orjinal bir yastık.
Sıcak-soğuk kompres ya da masaj yastığı olarak kullanabilirsiniz.Örneğin bebeklerde gaz sancısına karşı sıcak masaj olarak kullanılabilir.
20-30 dakikaya kadar sıcaklığını muhafaza edebilme özelliğine sahiptir. Yavaşça ve kullanana rahatsızlık vermeden soğur.
ISITMA: Fırında maksimum 150 derecede veya mikrodalgada gücünden ve yastığın ebatından bağımsız olarak 1-3 dakikada ısıtılabilir. Öncelikle kısa süreli ısıtma önerilir.
Buzlukta 60 dakika bekletilerek soğutulur.
Bebeklerin karın sancılarını almada, yataklarını ısıtmada, hamilelerin bel ağrısı ve doğum sancılarında bel bölgesine masaj yapmada kullanılır.
Yastığı 40 derecede yıkayabilir iyice kuruttuktan sonra tekrar kullanabilirsiniz.
internetten buldum, tanıtım yazısını .okuyan arkadaşlara tavsiye olunur....
EVET, SİZ İYİ BİR ANNESİNİZ!
Anne olarak tabii ki, çocuklarımız için hep en iyiyi arzuluyoruz. Ve doğal olarak, bu "en iyi" de "bizim seçtiğimiz en iyi" olmak zorunda! Çaresiz, çocuklarımızı, kendi seçimlerimizle büyütüyoruz, çünkü onların annesi biziz! Buraya kadar, "Eee, ne var bunda?" diye düşünebilirsiniz…Fakat, çocuklarınız için en iyiyi yapmaya çalışırken, hiç düşündünüz mü sevgili anneler, biz de insanız ve hata yapabiliriz. Çünkü insan demek, bir yönüyle yetersiz (eksik) olan demek, değil mi?Çocuğumuzu beslerken, "Hadi bir kaşık daha fazla ye" diye zorlarken de; o eğlensin diye bir çocuk oyunu izlettikten sonra gözyaşları içinde, "Kırlangıç yardım ettiği için mi öldü anne?" diye sorarken de, hep önce onun için, onun iyiliği, mutluluğu, beden ve ruh sağlığı için bir şeyler yapmaya çalışmıyor muyuz? Çalışıyoruz çalışmasına elbet ama, bunu ne kadar başardığımız da hep aklımızda? Her adımımız suçluluk duymak için bir neden? Oysa, bizler anne olmadan önce böyle değildik! Böyle suçluluk duyguları, böyle vicdan ağırlığı içinde kıvranmıyorduk!Öyleyse, yine kıvranmayalım! (Nasıl becereceksek?) Çünkü, bizler, hepimiz iyi birer anneyiz; çünkü bunun için niyet ve emek gösteriyoruz. Hayat ise, bizim ona akmamızı istiyor ve sanırım biraz da akışa teslim olmak, bize de, çocuklarımıza da iyi gelecek… Bugün özenle hazırladığınız yemeği yemiyor mu? Bırakın yemesin! "İstemiyorsa yemesin" diyebildiğiniz zamanın hemen ardından, iştahının hiç bu kadar açık olmadığını, küçük dilinizi yutmuş bir şekilde izleyebilirsiniz… Kendinize güvenin, her koşulda siz iyi bir annesiniz!
FAYDALI BİR TARİF
Mısır nişastası
Süt
Bal
Tarçın
Mısır nişastası ve sütü kaynatın.Boza kıvamına gelinceye kadar.
Bardağa aldıktan sonra içine bal ve tarçın ekleyin.
Bu tarifi kardeşimin kızı üst solnum yolu enfeksiyonu olduğu zaman doktoru tarif etmişti. Gerçekten çok yararlı ve lezzetli bir içecek. Çocuklarınız severek içer,denenmiştir.

TÜP BEBEK TEDAVİSİNDE PSİKOLOJİK BOYUT

TÜP BEBEK TEDAVİSİ

 PSİKOLOJİK BOYUT

Kısırlık ile mücadele sürecinde genel olarak tedavinin fiziksel yönüne odaklanılır. Oysa böyle bir problem ile uğraşan çift aynı zamanda önemli duygusal sorunlarla da yüzyüzedir.

Üreme konusunda yaşanan zorluklar çevre ile rahat paylaşılamadığından, çiftler genelde kendilerini yalnız hissederler. Aslında yalnız değildirler. Çünkü evli çiftlerin %15’i bu problemle mücadele etmektedir.

Üremeye yardımcı tedavileri kendi içinde 4 aşamaya ayırabiliriz. Her bir aşama içinde yaşanan duygular ve bu duygularla başetme yöntemleri birbirinden farklıdır. Bu aşamalar şunlardır:

 Kısırlık problemini farkına varma
 Değerlendirme ve teşhis
 Tedavi
 Tedavinin sonuçlanması


1. Kısırlık Problemini Farkına Varma

Tüm çiftler hazır hissettiklerinde hamile kalabilecekleri düşüncesindedirler. Hamile kalma girişimleri sonuçsuz kaldıkça endişelenmeye başlarlar.

Bu süreçte şu durumlar yaşanabilir:

 Hamile kalma ile ilgili bir problem olabileceğini genel olarak önce kadınlar farkeder.
 Erkekler, tıbbi bir değerlendirmenin gerekliliği konusunda ikna edilmek durumunda kalabilirler.
 Kızgınlık, inkar, suçluluk, kendine acıma ve kıskançlık gibi duygular belirebilir.
 Evlilik içi anlaşmazlıklar daha belirgin hale gelebilir.

Hayatlarını kontrol altında tutmaya alışkın çiftler için böyle bir problemle karşı karşıya kalmak çok zorlayıcı olabilir.

Başetme Yöntemleri

 Böyle bir durumla karşılaşmış insanlarla tanışın ve onların deneyimlerini öğrenin. Her çiftin bu konu ile ilgili deneyimi kendine özgüdür.
 Sizin ve eşinizin duyguları çok farklı olabilir. Buna hazırlıklı olun.
 Doktora yardım için başvurduğunuzda kaygı, korku, rahatlama gibi duyguların iç içe geçtiği bir ruh hali içinde olursanız, buna şaşırmayın.
 Böyle bir dönemde eşinizle iletişim halinde olmanız çok önemlidir. Bu her zaman kolay olmayabilir. Fakat birbirinizin desteğine en çok ihtiyaç duyduğunuz dönemdesiniz.
 Yaşadığınız problem karşısında üzüntü, hayalkırıklığı, endişe ya da kızgınlık duymanız çok normaldir. Böyle duygular hissediyorsanız kendinizi eleştirmeyin. Fakat hayatınız sadece bu mesele üzerine kurulmuş gibi davranmayın. Şu anda hayatınızda yolunda giden şeyler de var. Onlara odaklanın. Sevdiğiniz şeyleri yapmaya (hobi, spor gibi) özen gösterin.
 Kısırlık ile ilgili bir problemin varlığından şüphe duyuyorsanız, bu şüpheyi test etmeyi geciktirmeyin. Problem ne kadar erken teşhis edilirse, o kadar erken çözüm yoluna gidilebilir.

2. Değerlendirme ve Teşhis

Bu süreçte çiftler, niye çocuk sahibi olamadıklarına yönelik cevaplar ararlar. Bu aşama her ne kadar stresli olsa da, çiftler problemlerine bir çözüm bulmak üzere motive olmuşlardır.

Bu dönemde aşağıda sıralanan duygu ve deneyimler yaşanabilir:

 Kontrol hissinin kaybı. Doktorların ve tahlillerin hayatınızı kontrol ettiği hissini yaşamak.
 Vücudunuzun sizi hayalkırıklığına uğrattığını hissetmek. “Neden ben?” ya da “bunu hak edecek ne yaptım?” soruları.
 Hamilelere, çocuğu olanlara ve sizin yaşadığınız sıkıntıları yaşamadan çocuk sahibi olmuş olanlara negatif duygular hissetmek.
 Cinsel hayatınızın sekteye uğraması. Cinselliğin teknik ve doktor tarafından monitorize edilen bir hal alması.
 Üreme konusunda yaşanan sıkıntılardan dolayı utanç hissetmek.
 Gizliliğe ihtiyaç duymak. Kısırlık konusu ile ilgili testler hakkında konuşmak istememek ve arkadaş çevresinden uzaklaşmak.
 Eşinizle, aile ve arkadaşlarınızla iletişimde zorlanmak.
 Testlerin niteliğinden dolayı özel alanın ihlal edilmesi. Daha önce eşinizle aranızda olan şey, şimdi sizin ile doktor ve ekibi arasında.
 Hamile ya da çocuklu kişiler tarafından anlaşılmadığınızı hissetmek.
 Kısırlık teşhisi konduğunda şok, hissizlik ve aynı zamanda rahatlama yaşamak.


Başetme Yöntemleri

 Kendinizi kısırlık hakkında bilgilendirin. Bu konuyla ilgili okuyun.
 Duygularınızı eşinizle mümkün olduğunca çok paylaşın.
 Birbirinizi destekleyin. Çiftlerin her biri durumla ne şekilde baş ediyor görünürse görünsün, bu, her iki taraf için de zor bir durumdur.
 Depresyon ya da kaygı yaşayabilirsiniz.
 Düşünce ve duygularınızla yüzleşmek için kendinize zaman ayırın. Kendinizle başbaşa kalın.
 Çevrenizden destek alın. Daha önce benzer deneyim yaşamış biri ya da güvendiğiniz arkadaşlarınız size destek verebilir.
 Doktor randevularına giderken eşinizle gidin. Böylece bundan sonra ne yapılacağını, izlenecek yolu iki taraf da anlamış olur.
 Aklınıza takılan soruların listesini yapın ve doktor randevunuzda bunları sorun. Kulaktan dolma bilgilere güvenmeyin. Unutmayın, doktorunuzun bu konudaki ne ilk ne de son hastasısınız. Onun bu konudaki bilgi ve tecrübesine güvenin.

Değerlendirme ve teşhis süreci, bir evliliğin yaşayabileceği en zorlu sınavlardan biridir. Çiftlerin karşılıklı duygusal destek vermesi bu dönemin daha kolay atlatılmasını sağlayacaktır. Aslında birçok çift bu dönemde birbirlerine yaslanarak, eskisinden daha da güçlü bir ilişki içine girer ve evlilik bağlarını kuvvetlendirir. Kısırlık sadece “kadına” ya da sadece “erkeğe” ait bir problem değildir. Bu, “çiftin” problemidir ve hem kadın hem de erkeğin katılımı ile çözüm bulacaktır.

3. Tedavi

Bu noktada çiftler, üreme ile ilgili yaşadıkları problemin hayatlarını yönettiğini hissederler. Duygusal iniş-çıkışlar yaşarlar ve tedavinin gerekleri yüzünden yorgun ve kızgın hissedebilirler.

Tedavi sürecinde şunlar deneyimlenebilir:

 Yaşanan probleme öfke duymak.
 Bebeği tam garanti etmeyen bir tedaviye bu kadar zaman, enerji ve para harcamaktan dolayı duyulan kızgınlık.
 Tedavinin zorluğuna duyulan kızgınlık. Tedavinin yükünü kadınların çekmesi.
 Doktorlar, teknoloji ve ilaçlar tarafından kullanılıyormuş gibi hissetmek.
 Kullanılan ilaçların hormonları etkilemesinden dolayı duygusal yoğunluklar yaşamak.
 Hassas ve kırılgan hissetmek.
 Cinsel birleşmeden uzak durma isteği (başarısızlığı hatırlattığı için).
 Tedavinin finansal yükü ile ilgili kaygı duymak.
 Hayatı durdurmuş olmak; kısa ya da uzun dönemli planlar yapamamak.
 Kendini cezalandırıcı düşünceler: “Belki de bu bebeği hak etmiyoruz”.
 Kendini suçlayıcı düşünceler: “Eğer şunu ya da bunu yapmış olsaydık, o zaman bebeğimiz olurdu”.
 Tedavi süreci, tedavi alternatifleri, başarı oranları ve harcanacak para gibi konularda her şeyi öğrenme ve kontrol sahibi olma isteği.

Başetme Yöntemleri

 Eşinizin her zaman sizinle aynı duyguları hissetmesini beklemeyin. Duyguları sizinle aynı zamanda hissetmesini de beklemeyin. Paylaşmak istediğinizde paylaşın ama ona bu konuda baskı yapmayın.
 Limitlerinizin dolduğunu hissettiğiniz zaman, rahatlamak için yollar bulun. Öfke vb. duyguları biriktirmek sağlıksızdır.
 Cinsel ilişkinizi keyifli / eğlenceli hale getirmeye çalışın. Cinselliğin tek amacı bebek yapmak değildir. İlişkideki yakınlığı korumaya çalışın.
 Tedavi zorlayıcı hale gelirse, yaşamınızı tedaviyi kolaylaştırıcı şekilde organize etmeye çalışın.
 Tedavinin ruh halinizde oluşturduğu kısa dönemli iniş-çıkışlar üzerinde durmayın.
 Bir psikologdan duygusal destek alın.
 Uzayan tedavilerde beklenen sonucu alamadığınızda, bunun için kendinizi suçlamayın. Her zaman umut olduğunu, arzulanan sonucun bazen uzun süreli çabalardan sonra geldiğini kendinize hatırlatın. Kısırlık problemi yaşamayan çiftlerde bile, hamile kalmak zaman ve üst üste denemeler gerektirebilir.

4. Tedavinin Sonuçlanması

Eğer bir çift kısırlık tedavisinin getirdiği duygusal ve fiziksel sorunlarla baş edebilirse, bundan sonra karşılarına çıkabilecek her türlü sorunla baş edebilir. Böyle bir deneyim yaşamış ve baş edilmiş olabilmek hem erkeğin hem de kadının kendine daha fazla güvenmesine ve kendindeki güce daha fazla inanmasına yardımcı olur.

Bu süreçte yaşananlar şunlar olabilir:

 Hayatın her alanını kontrol edip, yönlendiremeyeceğinizi anlamak ve kabullenmek.
 Eşinize karşı daha yakın hissetmek.
 Süreçten yorulmuş olmak.
 Başkalarının problemlerine karşı empati geliştirebilmek.
 Kötü deneyimlerden iyi sonuçlar çıkabileceğini öğrenmek.
 Tüm hedeflerinize ulaşmasanız bile hayatın anlamlı olabileceğini kavramak.
 Artık daha fazla duygusal, fiziksel ve maddi sıkıntı ile uğraşmayacağınızı bilmenin verdiği rahatlık hissi.

Başetme Yöntemleri

 Kısırlık problemini çözmüş olan çiftlerle konuşun, onların hikayelerini ve Başetme yöntemlerini dinleyin.
 Bir psikologdan duygusal destek alın.
 Zaman ve enerjinizi eşinize ve ilişkinize ayırın. Birlikte yapabileceğiniz aktiviteler bulun.
 Tedavi sürecinde ihmal ettiğiniz arkadaş ve akrabalarınız ile yeniden görüşmeye başlayın.
 Eğer tedaviniz beklediğiniz sonucu vermezse, kendinizi hazır hissettiğiniz zaman kısırlık tedavisine baştan başlamayı seçebilirsiniz. Unutmayın ki her zaman seçenekleriniz vardır. Tedavi dışındaki seçeneklerinizi doktorunuzla konuşabilirsiniz.

KLİNİK PSİKOLOG
GONCA ŞENSÖZEN

www.goncasensozen.com

loğusalık psikolojisi

LOĞUSALIK DÖNEMİ

 PSİKOLOJİK BOYUT
Doğum yaptıktan sonra kadınların birçoğu duygusal iniş çıkışlar yaşar. Bir an kendilerini iyi hissederken, bunu takip eden dakikada kötü hissedebilirler. Ruh halindeki bu dalgalanma genel olarak doğumdan sonraki günlerde başlar ve loğusalık süresince –ki bu süre ilk 6 haftadır- devam edebilir. Bu süreçte şu sıkıntılar yaşanabilir :

 sık sık (belirgin bir sebep olmadığı halde) ağlamak
 bebek uykuya dalsa bile uyumakta zorlanmak
 huzursuzluk, çabuk sinirlenme
 konsantrasyon güçlüğü
 başağrısı
 hastalanmak konusunda yoğun kaygı duymaktır.

Doğum yapan kadınların yaklaşık % 75-80’inin loğusalık döneminde böyle bir süreç yaşanır ve bu normaldir. Bu sıkıntılar genellikle, annenin bebeğe ve bebekli yaşama alışması ile ilgilidir ve adaptasyon sağlanmaya başladığı zaman söz konusu sıkıntılar geldikleri gibi ortadan kaybolurlar.

Birçok annenin aklına neden bu garip hisleri duyduğu sorusu takılmaktadır. Kendisi de her zamankinden hassas ve kırılgan olduğunu fark eder ve buna çok anlam veremez. Böyle bir dönemin yaşanmasının çeşitli sebepleri olabilir: Öncelikle, anne, dokuz ay boyunca doğum anını hayal etmiş ve bu anla ilgili heyecan yaşamıştır. Korku ve heyecan karışımı doğum deneyimini atlattıktan sonra bir gevşeme ve yavaşlama hisseder. Bu noktada bebeğin getirdiği sorumlulukların bilincine varır. İlk günlerle birlikte yeni anne, bebeğinin ne kadar bakıma muhtaç, ne kadar özen ve zaman isteyen ve özgürlüğünü ne kadar çok elinden alan bir varlık olduğunu fark eder. Bu farkındalıklara bir de bebekten kaynaklanan uykusuzluk ve yorgunluk eklenince, anne kendini iyice zayıf ve bitkin hissetmeye başlar. Bebekle baş edip edemeyeceği konusunda yoğun endişeler duyar. İşte böyle bir dönem aslında annenin, bebeği kabullenme ve yaşam şartlarını onun varlığına göre düzenleyebilme dönemidir ve kimi zaman yukarıda bahsettiğimiz semptomların yaşanmasına sebep olur. Anne, bebeğin varlığını ne kadar çabuk kabullenir ve yaşam şartlarını ne kadar çabuk bebeğin varlığına göre düzenlerse, yaşanan psikolojik sıkıntılar da o kadar çabuk ortadan kaybolur.

Loğusalık döneminin zor geçirilmesinin bir diğer nedeni sosyal desteğin azlığıdır. Bebek bakımı konusunda anneye yardım edebilecek kişilerin yokluğu, anneyi iyice kaygılı, güçsüz ve çaresiz hissettirebilir. Birilerinin (anne, abla, kayınvalide ya da eş) anneye yardımcı olması sayesinde, anne kendine zaman ayırma ve böylece kendine de bakabilme fırsatını yakalar. Bu sayede hayatının aniden ve dramatik bir şekilde değiştiği hissini daha az yaşar. Birçok yeni anne loğusalık günlerinde kendilerini “ben gibi değil” “bir başkası gibi” şeklinde algılamaktadırlar. Eski hayatları tamamen ellerinden gitmiş gibidir. Etrafındakilerin bebek bakımı konusunda anneye yardım etmesi, anneye kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmek için de zaman yaratacaktır. Böylece anne, bebeği ile ilgilenirken kendini ihmal etmemiş olur. Sağlıklı bir anne-bebek ilişkisi için, annenin kendi ihtiyaçlarını mümkün olduğunca karşılayabilmesi gerekir. Toplumda inanılan ve uygulananın aksine “önce bebek” değil “önce anne” gelmelidir. Anne iyi olmaz, iyi hissetmezse bebeğin iyi olması zaten mümkün değildir.

Burada eşe de çok önemli bir rol düşer. Böyle bir durumda yeni bebek sahibi olmuş annenin en çok ihtiyaç duyduğu şey eşinin desteğidir. Eşin, mümkün olduğunca bebek bakımında anneye yardımcı olması anneyi hem psikolojik hem de fiziksel açıdan rahatlatır. Anne, bebek bakımında yalnız olmadığını ve tüm sorumluluğun sadece kendi omuzları üzerinde olmadığını görür. Aynı zamanda kendisi annelik rolünü gerçekleştirirken, eşinin de babalık rolünü yaptığını görmek kadın ve erkeğin ilişkisine yeni bir boyut katar. Sadece eş değil aynı zamanda anne baba da olmuşlardır. Bu deneyimi ortak şekilde paylaşırlarsa, keyfine de ortak şekilde varabilirler. Böylece evlilik kararının getirdiği ortaklık bebek sahibi olmakla perçinlenir, büyür.

KLİNİK PSİKOLOG
GONCA ŞENSÖZEN
www.goncasensozen.com

DÜŞÜKLER VE YARATTIĞI PSİKOLOJİ

DÜŞÜKLER / TEKRARLAYAN DÜŞÜKLER
PSİKOLOJİK BOYUT


Düşükler, tüm gebeliklerin yaklaşık %10-20’sinde görülür. Yani, her 5 gebeden yaklaşık biri düşük yapmaktadır. Bu düşüklerin de %80’i ilk trimester içinde, gebelik 13. haftaya ulaşmadan gerçekleşmektedir.
Düşüğü ya da ölü doğumu deneyimlememiş bir kişinin, yaşanan acıyı kavraması zor olabilir. Bazen kadın doğum doktorları dahi düşük gerçekleştiğinde kadının ya da çiftin nasıl bir kayıp duygusu ile karşı karşıya kaldığını görmezden gelme eğiliminde olabilirler.

Oysa ki durum bu kadar basit değildir. Düşük yapan kadın birçok şeyi aynı anda kaybettiğini hisseder:

Gebeliğin kaybı
Bebeğin kaybı
Geleceğe ait ümitlerin / hayallerin kaybı
Beden üzerindeki kontrol hissinin kaybı (bedenimizin umduğumuz gibi çalışmadığını görmek)
Sağlıklı ve normal olduğunu hissetmenin kaybı

Tüm bunlara eklenen bir durum da “bende yanlış olan / yanlış giden ne var?” sorusunu sormak ve bunun cevapsız kalmasına katlanmak zorunda kalmaktır. Çünkü çoğu zaman bunun belirgin bir cevabı yoktur.

Düşükler ve ölü doğumlar evlilik ilişkisinde çiftlerin birbirinden uzaklaşmasına sebep olabilir. Bu durum daha çok çatışma çözümü konusunda sorun yaşayan çiftlerde olmaktadır. İletişim kurabilen çiftlerde ilişkiye zarar veren bir etkisi olmak zorunda değildir.
Düşük ya da ölü doğum hangi haftada gerçekleşirse gerçekleşsin, çift, ama özellikle de kadın, büyük bir kayıp duygusu yaşar; en azından üreme kapasitesi ile ilgili bir kayıp hissi duyar. Bu durum bir “üreme travması”dır aslında ve her kayıpta olduğu gibi “yas” duygusu uyandırır.
Ve mutlaka bu kaybın yasını tutmak gerekir…
Düşüklerde, hissedilen kayıp ve duyulan acı son derece gerçektir. Bebek sadece doğduğunda, kucağa alındığında hissedilen bir varlık değildir çünkü. Onun varolmaya başladığını bilmek, onun tasarımını yapmak, bebeği gerçek kılmıştır zaten.
Duyulan yas son derece sağlıklı ve gerçektir.

BİRESYEL SEANSLAR
Varolan durumun / problemin psikolog ile birebir görüşüldüğü seanslardır. Gerekli olan durumlarda seanslara eş de dahil olur. Seans sıklığı haftada bir kezdir. Seansların kaç hafta süreceğini önceden bilmek mümkün değildir. Hastanın getirdiği problem yoğunluğuna göre süre değişken olacaktır.

KLİNİK PSİKOLOG
GONCA ŞENSÖZEN
www.goncasensozen.com

HAMİLELİK DÖNEMİNDE PSİKOLOJİK BOYUT

HAMİLELİK DÖNEMİ
PSİKOLOJİK BOYUT


Hamilelik kendi içinde bir değişim dönemidir. Aileye yeni katılacak olan bireye ve çiftin yeni rolüne (anne-baba) hazırlanılan bir süreçtir. Eğer çift ilk kez çocuk sahibi oluyorsa, bu dönem evli olmaktan, evli ve çocuklu olmaya atılan bir adımdır. Çiftler anne-baba olarak yeni sosyal rollerine bu süreçte hazırlanıyorlar. Tüm bu değişimlerden hem anne hem de baba adayları etkilenir. Baba adaylarından farklı olarak, anne adayları hamilelik sürecinde önemli fizyolojik değişimler yaşarlar. Bu değişimler de, onların psikolojilerini direkt olarak etkiler.
Anne Adaylarının Yaşadığı Psikolojik Değişimler Şunlardır:

1.Duygusal iniş-çıkışları: Anne adaylarının aniden parlaması, normalde ağlamadığı şeylere ağlaması, alınganlık göstermesi, bir iyi bir kötü hissetmesi gibi durumlardır. Etrafındaki insanlar tarafından bu durum kolay anlaşılamayabilir. Tüm bunlar anne adaylarının vücudundaki değişimlere hormon seviyesine, vücut ağırlığı ve şekline verdiği tepkilerdir.

2.Yeni bir beden: Hamilelikte alınan kilolarla birlikte kadının beden imajı da değişir. Normalde giydiği kıyafetleri giyemez. Gözüne pek de estetik gelmeyen birkaç hamilelik kıyafetini sıraya koyarak giyer. Normalde çok sık gideceği bir ortama çok daha içine sinmeyen bir kıyafetle ve kendini şişman hissederek gitmek zorundadır. Anne olacağı için tam bir kadındır ama görüntüsünden dolayı seksi, çekici ya da “dişi” hissetmez.
Kadının yeni bedenini, kilolarını, şişen yüzünü, elini, ayağını kabul etmesi kolay olmayabilir. Bir daha eski bedenine geri dönememe korkuları yaşayabilirler.

3.Cinsel hayatın ilişkilerdeki yeri: Kadının değişen vücut imajını kabullenmemesi cinsellikten kaçmasına yol açabilir. Kendini şişman, ya da daha az dişi bulan kadın, partnerinin, onu çekici bulmayacağı endişesi taşıyacağından cinsel hayattan uzak durmaya çalışabilir. Cinsel hayatı sekteye uğratabilecek bir diğer konu, cinsellik yaşamının bebeğe bir zarar verip vermeyeceğidir. Birçok çift bu konu sebeple cinsel aktivitelerini durdurmaya ya da azaltma yoluna giderler. Bu konuda endişelenmek yerine, jinekologlarının önerilerini dinlemek yerinde olacaktır.

4.Yaşam şekli değişir: Hamilelik kadının yaşam şeklinin de değiştiği bir dönemdir. Eskisi kadar yoğun ve yorucu şekilde çalışamaz. Hareketleri çok daha kısıtlı olacaktır. Uyurken bile istediği pozisyonda yatamaz. Bu değişiklikler kimi anne adaylarında çökkün ruh haline ve kaygıya yol açabilir. Özellikle bebek büyüdükçe, anne adayı işini istediği gibi yapamamaktan şikayetçi olacaktır.

5.Uyku düzeninin bozulması: Hamilelik, özellikle de son ayları, uyku düzeninin bozulduğu, anne adayının sık sık uyandığı, istediği pozisyonda yatamadığı bir dönemdir. Uykusunda bu sebepten yorgunluk, gerginlik, irritasyon hisleri yaşayabilirler.

6.Beni ne bekliyor? Belirsizlik....: Hamilelikte en çok kaygı yaratan konu doğacak olan bebek hakkında yaşanan belirsizliktir. Nasıl bir doğum olacak? Bebek sağlıklı olacak mı? Ben nasıl bir anne olacağım? gibi sorular anne adayının aklında döner durur. Bebek doğmadan bu tip sorular tam olarak cevaplanamadığı için hamilelik dönemi çok yoğun kaygıların ve de depresyonun yaşanılabileceği bir dönemdir. Bu durum, anne adayının kişilik yapısına göre şekil alır. Normalde kuruntulu bir kadın, hamilelik döneminde yaşanan bir takım belirsizliklerden dolayı daha da kaygılı hale gelebilir. Diğer bir önemli kaygı kaynağı daha önce yaşanan düşüklerdir. Eğer anne adayı daha önce bir düşük yaşadıysa, şimdiki bebeğin sağlığı ile ilgili yoğun kaygıları ya da yerli yersiz suçluluk duyguları taşıyabilir. Bebeğe zarar vermemek adına kendini aşırı kontrol altında tutmaya çalışıp, dönemi biraz daha zorlaştırabilir. (örneğin; “hiç merdiven çıkmamalıyım” gibi)

7.Kendini güçlü hissetmek: Anneliği deneyimlemeye hazır birçok kadının, hamileliğinin özellikle 2. trimester aşamasında yaşadığı önemli bir duygu, kendisini güçlü, kendine güvenir ve iç huzurunun yüksek şekilde hissetmesidir. 2. trimesterde vücut imajı henüz değişmemiştir ve anne adayı, dünyaya bir çocuk getirebiliyor olmanın gücünü, bütünlüğünü ve güzelliğini hisseder.

8.Konsantrasyon düşüklüğü: Anne adayının odağı bebek ve hamilelik süreci olduğunda, ilgilendiği diğer meseleler (iş, arkadaş, ilişkileri) daha ikincil düzeyde kalabilir. Çalışan anne adayı işine daha az ilgi duyabilir ve motivasyonu, yaşadığı fiziksel zorlanmalar yüzünden de, daha düşük olabilir. Bu durum da yaptığı işe konsantre olmasını güçleştirebilir.

Bu Değişikliklerle Başa Çıkmanın Yolları

- Hamilelik döneminde yaşanan fizyolojik değişimler ve bunların etkileri konusunda tıbbi bilgiler almak ve her dönemde anne adayını neyin beklediğini bilmek
- Diğer hamile ya da yeni doğum yapmış annelerle görüşmek, onlarla deneyimlerini paylaşmak
- Anne adayının kendi alie çevresinde (anne, kardeş, eş) destek alması. Kendi annesinin hamileliği nasıl geçirdiğini anlatması.
- Annenin Değişen Vücut İmajının Kabullenmesi
-Anne-baba adaylarını kendi kaygılarını açıkça konuşmaları, paylaşmaları. Kaygılar ortadan kalkmasa bile paylaşmak çiftleri rahatlatacaktır.
-Baba adayının, anne adayının yaşadığı psikolojik değişimlerinin önemli bir bölümünün fizyolojik kaynaklı olduğunu unutmaması. Duygu değişimleri ve hassasiyet konusunda eşine anlayışlı olması.
-Bebekle birlikte hayatlarının nasıl olacağının çift tarafından hayal edilmesi, konuşulması, anne-baba rollerinin belirginleştirilmesi.
-Hiçbir anne-babanın mükemmel olmadığının, her anne-baba’nın acemilik devri yaşadığının, her anne-baba’nın hata yaptığının çiftler tarafından sık sık hatırlanmaması.

Tüm değişimlerine rağmen hamilelik çok özel bir dönem. İçerde büyüyen bebeğin kalp sesini duymak, ultrasondaki görüntüsünde parmağını emdiğini fark etmek çok büyüleyici. Bu yüzden 9 ay sürecek bu dönemin neden keyfi çıkmasın?

KLİNİK PSİKOLOG
GONCA ŞENSÖZEN
www.goncasensozen.com