7 Haziran 2014 Cumartesi

Hamilelik iş hayatını bitirir mi? Bu bir kader mi, yoksa seçim mi?




Hamileliğinizi patronunuzla ve iş arkadaşlarınızla paylaştınız. Artık O’nu bekliyorsunuz. İlk tanışmaya kadar, hemen hemen 9 ay sürecek bu sabırsızlık. Hangi standartlarda beklediğiniz ise bir tercih meselesi… Kendinizi dinleyerek, bebeğinizi aylar boyu evde bekleyebilir ya da iş yeriniz de dahil, bulunduğunuz her yerde O’na ev sahipliği yapabilirsiniz. Mesela patronunuzla görüşüp iş hayatınızda geçici bir değişiklik isteyebilirsiniz. Nitekim yasalara göre, anne adaylarının doğumdan önce sekiz ve doğumdan sonra sekiz hafta, yani toplam 16 hafta çalışmama hakkı var. Ama isteyen ve sağlık durumu uygun olan anneler, doktor onayıyla beraber doğumdan önceki üç haftaya kadar işyerinde çalışabilirler. Tabi öncelikler konusunda kontrolü kaybetmeden… Bu doğal süreçte asıl olan, bebeğinizin sağlığı! Hamilelik dönemini ve iş hayatını dengelemek isteyen bir anneyseniz her şeyden önce, doğru beslenme ve bilinçli hareketlerle beden sağlığınızı kontrol altına almalısınız. Stresten mümkün olduğunca uzaklaşarak, ruh sağlığınızı da korumalısınız.
İş hayatınızı sağlıklı şekilde sürdürebilmek için dikkat etmeniz gereken bazı önemli detaylar var:
Bilgisayar başında çalışırken mutlaka küçük molalar verin. Kalkın ve derin nefesler alarak, biraz yürüyün. 
Masada otururken arada bir kollarınızı ve bacaklarınızı esnetin. 
Kesinlikle ağır şeyler kaldırmayın! 
Eğilmeniz gerekirse sırtınızı ve belinizi zorlamadan, yavaş yavaş eğilin. 
Sandalyenizin yükseklik ayarını, ayaklarınız yere tamamen değecek biçimde ayarlayın. Hatta mümkünse ayaklarınızı küçük bir tabureye ya da sandalyeye uzatarak oturun. 
Uzun süre ayaktaysanız, sık sık mola verin. 
İşler ne kadar yoğun olsa da, yemek saatlerini atlamayın. 
Elinizin altında mutlaka dolu bir şişe su bulundurun. 
Sigara dumanından ve kimyasal maddelerden uzak durun. 
En az iki saatte bir tuvalete gitmeye özen gösterin. 
Kendinize kesinlikle yüklenmeyin. Yoğun günlerde ve yorgun hissettiğinizde eve daha erken gidin. 
KAYNAK:WWW.MİLUPA.COM

HAMİLELİK VE RAMAZAN




Oruç anne ve bebeği için risktir!!
Ramazanda uzun süren açlık saatleri anne adayını olumsuz etkileyebilir. Öncelikle kan şekerinde düşmeye bağlı halsizlik, sinirlilik, baş dönmesi ve baş ağrısı gibi sorunlarla karşılaşabilirler.
Gebelik ve emzirme; kadının hayatında beslenmenin öneminin artığı bir dönemdir. Peki ramazan ayında oruç tutmak isteyen anne adaylarını ne gibi tehlikeler bekler ve oruç tutarken nelere dikkat etmeleri gerekir
Hamilelerin oruç tutmasında bir sakınca var mı?
Oruç, annenin kendi sağlığı ve taşıdıkları bebeğin sağlıklı gelişimi açısında çeşitli riskler taşır. Oruç tutmayı planlayan hamilelerin, bu riskleri göz önünde bulundurarak karar vermelerini tavsiye ediyoruz.
Hamileler oruçtan neden olumsuz etkilenir? 
Ramazanda uzun süren açlık saatleri anne adayını olumsuz etkileyebilir. Öncelikle kan şekerinde düşmeye bağlı halsizlik, sinirlilik, baş dönmesi ve baş ağrısı gibi sorunlarla karşılaşabilirler.
Hangi durumlarda hamilelerin hiç oruç tutmamaları gerekir? 
Anne adayında şeker, gebelik şekeri veya yüksek tansiyon gibi sorunları varsa kesinlikle uzun süre aç kalmamalıdır. Bu gebelerin oruç tutması doğru değildir. Ayrıca mide ülseri olanlar, karaciğer hastaları ve ishal şikayeti olanlar kesinlikle oruç tutmamalıdır.
Bebek nasıl etkilenir? 
Oruçla ilgili yapılan bir çalışmada; oruç tutan gebelerde çocuğun içinde bulunduğu amniotik sıvının azaldığı, diğer bir araştırmada ise çocuk hareketlerinde azalma olduğu yayınlanmıştır. Yaklaşık 10 yıl önce yapılan bir başka çalışmada da; oruç tutan annelerden doğan bebeklerin kilolarında bir düşüklük saptanmamıştır.
Her şartta oruç tutmak isteyen hamilelere tavsiyeleriniz nelerdir?
“Hamile de olsam oruç tutmaya devam edeceğim” diyorsanız, mutlaka önce doktorunuzla bunu konuşun. Risk taşıyıp taşımadığınızı öğrenin. Eğer bir sorun yoksa, dengeli beslenme prensipleri oruç tutan anne adayları için de geçerlidir. Bu dönemde beslenme mönüsü, anne ve bebeğin ihtiyaçlarını en iyi miktarda karşılayacak şekilde düzenlenmelidir. Sağlıklı bir gebe diyeti mutlaka; tahıl grubu, meyve, sebze, et ve süt ürünlerini içermelidir.
Gebelikteki kabızlık sorunu oruç tutulmasıyla kronik bir hal alır mı? 
Gebelikte kabızlık sıkça karşılaşılan bir sorundur. Oruç döneminde bu problemle karşılaşma olasılığı artar. Özellikle bağırsakları çalıştırmak için dengeli ve kabızlığı önleyici posalı gıdaları beslenmek önerilmektedir. Oruç tutarak uzun süre aç kalan hamileler, iftarda yağlı ve posasız besinler alınca kabızlık şikayeti daha sık ortaya çıkabilir.
Susuzluk anne adaylarını nasıl etkiler? 
Hamilelere sık sık ve bol su içmeleri önerilir. Ramazanda oruç tutan hamilelerin düzenli suyu da alamamaları tansiyonda düşmeye ve bayılmaya neden olabilir

Gebelikte Şikayetler Ve Belirtileri



Kabızlık
Neden? Gebelikte kabızlık sık rastlanan bir belirtidir. Gebelik hormonları tüm düz kaslarda olduğu gibi sindirim sisteminin düz kaslarında da gevşemeye neden olurlar. Bu gevşeme barsak hareketlerinin yavaşlamasıyla sonuçlanır. Ayrıca gebeliğin son dönemlerine doğru iyice büyümüş olan uterusun rektuma (kalın barsağın son kısmı) baskı yapması da kabızlık gelişmesini kolaylaştırıcı bir etkendir.
Öneri: Kabızlıktan yakınıyorsanız hemen ilaç tedavisine başlamadan önce yapabileceğiniz bazı şeyler vardır: günde iki litre sıvı almanız, sebze ve meyve, yulaf ezmesi gibi lifli besinleri daha fazla ve hergün tüketmeniz ve doktorunuzun önerdiği ölçüde düzenli egzersiz yapmanız mutlaka faydalı olacaktır. Tuvalete çıkma ihtiyacı ortaya çıktığında bunu ertelememelisiniz. Bazı anne adayları sabah kahvaltısından önce içilen bir bardak ılık suyun da kendilerine yardımcı olduğunu belirtmektedir.
Hemoroid (Basur)
Neden? Gebelikte büyüyen uterusun toplardamarlara yaptığı bası rektum (kalınbarsağın son kısmı) toplardamarlarının daha belirgin hale gelmesine ve daha ileri aşamalarda anüs (makat) bölgesinde hemoroid adı verilen şişliklerin oluşmasına neden olabilir. Daha önceden hiçbir şekilde hemoroidi olmayan bir anne adayında gebeliğin ilerleyen dönemlerinde bu durum ortaya çıkabilir. Önceden hemoroidi olan anne adaylarında durum gebelikte ilerleyebilir. Özellikle kronik kabızlık ve zorlu dışkılama hemoroidlerde ağrı ya da kanamaya yolaçabilir.
Öneri: Kabızlığı önlemek için alacağınız önlemler hemoroidlere bağlı şikayetlerinizin azalmasını sağlayacaktır. Hemoroidler şiddetli ağrı ve/veya kanama yaptıklarında mutlaka doktor değerlendirmesi gerekir.
Pika (Aşerme)
Neden? “Aşerme” erken gebeliğin normal bir belirtisi olarak kabul edilir. Ancak ileri durumlarda normal gıda maddeleri dışındaki maddelerin de aşerilmesi sözkonusu olabilir. Bu maddeler kiremit tozu, kil, toprak gibi maddeler olabilir. Bazı durumlarda ise aşırı miktarlarda tuz, limontuzu, buz parçaları, un, nişasta, kabartma tozu gibi gıda maddeleri de aşerilen maddeler olabilir. Bir gıdayı aşırı miktarlarda yeme ihtiyacı hissediyorsanız ya da gıda maddesi olmayan bir şeyi yemek isteği duyuyorsanız durumu doktorunuza bildiriniz.
Aşerme bazı durumlarda kansızlık ya da beslenme bozukluğu habercisi olabilir (toprak yeme durumunda olduğu gibi).
Aşırı tükrük salgısı
Neden? Bazı anne adaylarında hormonların etkisine bağlı olarak rahatsız edici boyutlarda tükrük salgısı oluşabilir. Bu normaldışı bir duruma işaret etmez.
Öneri: Bu aşırı tükrük salgısı aldığınız nişastalı gıdaların tükrük bezlerini uyarıcı etkisinden de kaynaklanıyor olabilir. Bu gıdaların alımını kesmeniz şikayetlerin geçmesine faydalı olur. İleri durumlarda tükrük salgısını azaltmak amacıyla doktor önerisiyle çeşitli ilaçların kullanılması mümkündür.
Bulantı
Neden? Gebeliğin erken dönemlerinde gebelik hormonlarının etkisiyle özellikle sabahları bulantı şikayetleri sıklıkla meydana gelir.
Öneri: Yine bu konuda da ilaç tedavisine geçmeden önce yapabileceğiniz bazı şeyler var: Yataktan kalkmadan önce birkaç tuzlu kraker yemek, yataktan çok yavaş kalkmak, günlük yediğiniz miktarı sabit tutarak öğün sayınızı üçten beş veya daha fazlasına çıkarmak (midenizin aşırı dolmasını engellemek için), tiksindiğiniz kokulardan uzak durmak ve yine midenizin gereksiz yere dolmasını engellemek için sıvıları yemekler arasında almak gibi önlemler mutlaka faydalı olacaktır.
Akıntı
Neden? Gebelikte östrojen salgısı önemli ölçüde artar. Bu nedenle daha önceden hiç akıntı şikayetiniz olmasa bile gebelikte günlük ped kullanacak şiddette koyu kıvamlı ve açık renkli vajinal akıntı ortaya çıkabilir. Akıntınız beyaz renkli ya da renksiz ise, kötü koku içermiyorsa, beraberinde kaşıntı, idrar yaparken yanma ve ağrı gibi belirtiler yoksa bu büyük olasılıkla fizyolojik bir akıntıdır. Fizyolojik olmayan akıntıların nedeni vajinit ya da diğer genital sistem enfeksiyonları olabileceği gibi, özellikle ileri gebelik haftalarında sizin akıntı sandığınız sıvı erken membran rüptürü (suların erken gelmesi) neticesinde boşalmaya devam eden amnios sıvısı da olabilir!
Öneri: Kötü kokulu, sarı-kahverengi-kanlı-kırmızı-yeşil gibi rengi olan bir akıntınız varsa, akıntınız “su gibiyse (bacaklara kadar giden bir akıntının basit bir nedene bağlı olma olasılığı çok düşüktür)”, ek şikayetleriniz varsa mutlaka doktorunuza başvurmalısınız.
Mide yanması
Neden? Mide asidinin mideden yemek borusuna geçmesi ve burayı tahriş etmesiyle meydana gelir. Gebeliğe bağlı genel düz kas gevşemesinin mide-yemek borusu arasındaki sfinkteri (kapağı) zayıflatması temel nedendir. Özellikle gebeliğin son dönemlerinde büyüyen uterusun mideye baskı yapması da yakınmaları artırır. Yatar durumda şikayetler daha belirgin hale gelir.
Öneri: İlaç tedavisine geçmeden önce sizin yapabilecekleriniz, midenizi fazla doldurmamaya özen göstermek, baharatlı ve yağlı yiyeceklerden uzak durmak, yemekten sonra en az bir saat uzanmamak ve yatar konumdayken başınızı ve göğüs kafesinizi mide seviyesinden yukarıda tutmak için ek yastık kullanmaktır.
Yorgunluk ve aşırı uyku hali
Neden? Özellikle gebeliğin ilk dört aylık döneminde anne adayları kendilerini aşırı yorgun ve uykusuz hissedebilirler. Bu konuda yapılabilecek ve yapılması gereken birşey yoktur.
Öneri: Vücudunuzun ihtiyaçlarına kulak verin ve bol bol dinlenin. Düzenli uyku, düzenli beslenme ve ne kadar yoğun çalışırsanız çalışın, her fırsatta istirahat etmeniz kaliteli bir gebelik dönemi geçirmek için çok önemlidir.
Başağrıları
Neden? Gebeliğin erken dönemlerinde başağrılarına sık rastlanır. Bazı durumlarda bu başağrısı tedavi edilmemiş sinüzit ya da görme bozukluğuna bağlı olabilir, ancak çoğu durumda nedeni bulunamamaktadır. Şiddetli başağrılarının diğer belirtilerle birlikte ya da tek başına preeklampsi habercisi olabileceğini unutmayın.
Öneri: İstirahat etmek ve açık havada yürüyüş yapmak yardımcı olabilir. Bu başağrıları genellikle gebeliğin ortalarına doğru kendiliğinden kaybolurlar.
(Müphem) karın ağrıları
Neden? Gebelikte uterus (rahim) hızla büyürken, uterusu yerinde tutan bağlar bu hıza hemen ayak uyduramazlar. Böylece bu bağlar uterus büyüyerek yukarı çıkarken gerilirler. İşte bu gerilme karında yerini tam olarak tarif edemediğiniz, bazen “bıçak saplanması” hissini veren ağrılara neden olabilir. Gebeliğin ileri dönemlerinde çatınızı oluşturan kemiklerin eklemlerinde doğuma hazırlığın bir parçası olarak ortaya çıkan gevşeme de belli belirsiz ağrı hissi uyandırabilir. Kabızlık da diğer bir “ağrı” nedenidir.
Öneri: Yatarken sol yanınıza yatmanız, ağrı duyduğunuzda pozisyon değiştirmeniz faydalı olabilir. İleri durumlarda doktor önerisine göre ağrı kesici ilaçlar kullanılabilir. Karın ağrısının bir tehlike belirtisi olduğunu unutmamalı ve bu ağrıları kendinizce bir nedene bağlamadan önce doktorunuza danışmalısınız.
Sık idrara çıkma hissi
Neden? Büyümekte olan uterus yakın komşuluğunda bulunan mesaneye bası yaparak bu organın dolma kapasitesini azaltır. Böylece mesanede az miktarda idrar biriktiğinde bile idrar yapma ihtiyacı uyanır. Özellikle ilk trimesterde ve son trimesterde sık idrara çıkma ihtiyacı hissedebilirsiniz.
Öneri: İdrar yapma ihtiyacınızı hiçbir zaman ertelemeyin. Beraberinde idrar yaparken yanma, ağrı gibi şikayetlerinizi varsa bu durumun idrar yolu enfeksiyonu habercisi olabileceğini unutmayın ve konuyu doktorunuza iletin.

BİRİNCİ ÜÇ AYLIK DÖNREMDE TARAMA TESTİ

11-14 TESTİ NASIL YAPILIR?
11-14 testi temel olarak iki ayrı incelemenin birarada değerlendirilmesi ile yapılır. Bunlar:
Bebeğin ensesinin arkasında bulunan sıvı kısmın kalınlığının ultrason ile ölçülmesi (fetal ense kalınlığı) 
Anneden alınan kan örneğinde gebelik hormonu olan beta-hCG’nin serbest kısmının (free beta-hCG) ve PAPP-A (gebeliğe özgü plazma proteini-A, pregnancy associated plasma protein-A) adı verilen bir diğer proteinin ölçülmesidir 
Bu ölçümler tek başlarına yapıldığında duyarlılıkları düşükken bir arada değerlendirildiklerinde başarı şansı %90′a kadar çıkmaktadır.
FETAL ENSE KALINLIĞI
Fetal ense kalınlığı, ultrasonografide bebeğin boynunun arka kısmında koyu renkli olarak görünen kısmı anlatmak için kullanılan bir terimdir. Terimin ingilizcedeki orijinal şekli “nuchal translucency”dir. Gebelik ilerleyip bebek büyüdükçe ense kalınlığı da giderek artar. Bu nedenle ölçüm 11-14. haftalar arasında yapılabilir ve büyük dikkat gerektirir. Ölçüm yapılırken yapılacak milimetrik bir hata risk oranlarında büyük değişikliğe neden olabilir.
Yapılan çok sayıda araştırmada 11 ile 14. gebelik haftaları arasındaki fetal ense kalınlığı ile Down sendromu başta olmak üzere bazı kromozom anomalileri arasında sıkı bir ilişki olduğu ortaya konmuştur. Değişik araştırmalarda sadece belirtilen zaman diliminde fetal ense kalınlığının ölçülmesi ile Down sendromlu bebeklerin %40-70′inin saptanabildiği ortaya konmuştur. Ancak bu bebeklerin annelerinin, ileri yaş gebelikleri ya da daha önceki gebeliklerinde kromozom anomalili bebek doğurma öyküsü nedeni ile incelemeye alınan zaten yüksek riski gebeler olduğu akılda tutulmalıdır.
Düşük risk grubundaki kadınlarda yapılan çalışmalar ise çelişkili sonuçlar vermiştir. Bu çelişkinin altında yatan neden ölçümü yapan kişiler arasında, hatta aynı kişinin ölçüm yapması durumunda bile iki ölçüm arasında ortaya çıkan farklılıklardır. Ek olarak artmış fetal kalınlığın tanımı ile ilgili de fikir birliği uzunca bir süre sağlanamamıştır. Fetal ense kalınlığı ölçülürken ultrasonun hangi kesitinin kullanılması gerektiği de uzunca bir süre tartışma konusu olmuş, farklı kesitlerin duyarlılığının daha yüksek olduğu ileri sürülmüştür.
Günümüzde yaygın olarak kabul edilen görüşe göre gebeliğin 11-14. haftaları arasında bebeğin baş-popo uzunluğunun ölçüldüğü kesitte ense kalınlığının 3 milimetreden fazla olması artmış fetal ense kalınlığı olarak kabul edilmektedir.
Fetal ense kalınlığı sadece kromozom anomalilerinde artmaz. Araştırmalarda artmış fetal ense kalınlığının diğer bazı genetik bozukluklarla birlikte temel olarak bebeğe ait kalp anomalilerinde de arttığı gösterilmiştir. Bebeğe ait kalp anomalileri ikinci trimesterda yapılan detaylı ultrasonografi ile saptanmaktadır. Kromozom bozukluğu olan bebeklerin %50-90′ında kalp ve büyük damarlarda da anomali olmaktadır. Bu nedenle kromozomal bozukluklarda meydana gelen ense kalınlığı artışının temel nedeninin aslında eşlik eden bir kalp anomalisi olduğu düşüncesi ileri sürülmüştür.
Fetal ense kalınlığının normalden fazla olabildiği durumlar şunlardır:
Kromozomal bozukluklar: Trizomi 13, trizomi 18, trizomi 21 (down sendromu), Turner sendromu (45, X0) 
Kalp anomalileri 
Akciğer anomalileri (diyafram hernisi) 
Böbrek anomalileri 
Karın duvarı anomalileri (omfalosel) 
Bazı genetik hastalıklar (Arthrogryposis, Noonan sendromu, Smith-Lemli-Opitz sendromu, Stickler sendromu, Jarco-Levine sendromu ve bazı iskelet anomalileri 
Fetal ense kalınlığı ölçümünün kromozomal bozuklukların erken dönemde saptanmasında tek başına kullanılmasının bazı sakıncaları vardır. Pekçok anomalili gebeliğin düşükle sonuçlandığı göz önüne alındığında hatalı pozitif test sonrası yapılacak olan koriyon villus örneklemesi normal olan bir bebekte düşük riskini arttıracaktır. Öte yandan hücrelerin bazılarının normal bazılarının da anormal olduğu mozaisizm varlığında villus örneklemesinde sadece anormal olan hücrelerin görülmesi hayatını normal olarak sürdürebilecek bir bebeğin yaşamına son verilmesine neden olacaktır. Bunlara ek olarak erken dönemde yapılan koriyon villus örneklemesi daha ileriki dönemlerde yapılan amniyosenteze göre hem daha zor hem de daha pahalı bir incelemedir. Bunlardan çok daha önemlisi öçümü yapan kişinin deneyimidir. Ölçülen değerler milimetrenin onda biri düzeyinde olduğundan yapılacak en ufak bir hata risk değerlerinde önemli değişikliklere neden olacaktır. Tüm bu nedenlerle tek başına yapılan fetal ense ölçümünün maliyet-etkinlik oranı tatminkar değildir. 
POZİTİF TEST VARLIĞINDA NE YAPILMALIDIR?
İkili testin pozitif çıkması mutlaka bebekte kromozom bozukluğu olduğu anlamına gelmez. Pozitif test sadece o bebekte riskin yüksek olduğunu ve tanıya yönelik ileri tetkikler yapılması gerektiğini belirtir. İleri tetkikler ile kastedilen detaylı ultrasonografi, koriyon villus örneklemesi ve amniyosentezdir. Sizin için hangi testin uygun olacağına doktorunuzla birlikte karar vermeniz gerekir.
NEGATİF TEST NE ANLAMA GELİR?
Testte riskin düşük bulunması yani negatif olması bebekte kromozom bozukluğu olmadığını garanti etmez. Sadece genel popülasyonda aynı yaş grubundaki kadınlar ile kıyaslandığında bebekteki riskin daha fazla olmadığını gösterir. Ayrıca ikili test sadece kromozom bozuklukları açısından riski belirler. Nöral tüp defektleri açısından bir risk belirlemez. Bu riski belirlemek için 16-20. haftalarda üçlü test yapılabilir. Bununla birlikte nöral tüp defektlerinin önemli bir kısmı ultrasonografi ile saptanabildiğinden ikili test yapılan kişilerde ikinci trimesterda üçlü test yapılması yerine sadece detaylı ultrason yapılmasının yeterli olacağını öne süren görüşler de mevcuttur. Bilimsel çevrelerde bu konuda henüz bir fikir birliği oluşmamıştır.
Amerikan Obstetrisyenler ve Jinekologlar Birliği (ACOG) doğum zamanında anne yaşının 35 ya da daha ileri olması durumunda tarama testleri yerine genetik danışmanlık ile birlikte amniyosentez veya koriyon villus örneklemesi gibi tanı koydurucu testlerin yapılmasını önermektedir. Bunun nedeni tarama testlerinin sadece risk belirlemesi, durumun varlığı ya da yokluğunu kesin olarak ortaya koymamasıdır. Öte yandan ikili test ya da üçlü test sadece bir grup kromozom anomalisi açısından risk belirlemekte, bu yaş grubunda normalden daha fazla görülen diğer anomaliler hakkında fikir

Babalığa yeni merhaba diyenlere ufak bir ‘acemi babalar rehberi’ ……


1- ANLAYIŞLI OLUN: Hamilelik sonrası eşinizin hormonlarının düzelip hayatınızın normale döneceğini bekliyorsanız yanıldınız. Eşiniz daha da hassas olabilir.Biraz daha dayanmanız gerekecek.

2- RAHATLATIN: 
Bebeğiniz ciyak ciyak ağlıyorsa hep eşinizin ilgilenmesinibeklemeyin.Bir baba olarak siz de ona ilgi gösterin. Alın bebeğinizi kucağınıza , sakinleştirmeye çalışın.Unutmayın hayat müşterek.
3- HAZIRLIKLI OLUN: Bir baba olarak evde yedek pil ve şarj aletleri bulundurmanız gerekir.Neden derseniz, onun bir sürü pilli oyuncağı var. Bir de tabii bebek telsizi için de her zaman yedek pil lazım.
4- DESTEK OLUN: Eşinize bebeğinizi emzirmesi için tüm desteğinizi verin. Emzirmek hem bebeğiniz açısından sağlıklı, sizin açınızdan da büyük bir rahatlık olacaktır. Aksi halde gündüz yeterli beslenmeyen bebeğiniz gece yarıları sık sık uyanıpemmek isteyecek..
5- ŞİKAYET ETMEYİN: Eşinize doğum sonrası dönemlerde çok yorgunum diye dert yanmayın aksi taktirde siz sinirlenebilir. Ne de olsa yeni anneler kadar yorgun ve duygusal olmayacağınız bir gerçek..
Kaynak: mother&babay dergisi ekim 2008 sayısı

BEBİŞİM BİZE EL SALLADI……..




13 W +2 D Oldum…Çok mutluyum. 2 düşükten sonra buraya kadar gelebilmek çok güzel bir duygu. Ama bu zamana kadar gelebilmek psikolojik açıdan çok zordu. Klinik psikolog arkadaşım Gonca gerçekten bu dönemim de bana çok destek oldu.
Dün İkili testi yaptırdım. Önümüzdeki pazartesi sonucu belli olacak. Onu da atlattık mı, ilk trimestrı atlattık.Bundan sonrası daha kolay geçecektir, benim açımdan…
Bu arada 3 aylık dönemde fazlaca mide bulantıları, halsizlik gibi sıkıntılarla geçirdim.Gerçekten hamilelikle ilgili çoğu şeyi bilsem de olay kendim olunca cahilin biri oluveriyorum. İstanbul Cerrahi Hastanesi Tüp Bebek Bölümündeki çalışma arkadaşlarım, eşim Altan,kardeşlerim Ebru ve Kadir, arkadaşım Nilüfer ve en başta tüm sıkıntılarım da beni rahatlatan Prof. Dr. Bülent Baysal’a çok teşekkür ederim.

Bıldırcın yumurtasının yararları



Tavuk yumurtasına nazaran 5 kat daha fazla fosfor, 8 kat demir, 9 kat protein içeren bıldırcın yumurtasının süt ve balla karıştırıldığında astım, öksürük ve alerjiye çok iyi geldiği bildirildi.
Anadolu Üniversitesi Sağlık Kulubü’nün internet sitesinde yer alan makalade, öksürük rahatsızlığı yaşayan bir doktor başından geçen ilginç olayları anlattı. Operatör Doktor Aytekin Ertuğrul, 6 ay boyunca yaşadığı öksürük rahatsızlığı için uzmanlara gittiğini, ilaç kullandığını ve iyileşemediğini anlattı. Bir arkadaşının tavsiyesi ile bıldırcın yumurtasını sütle birlikte kullanarak içtiğini anlatan Ertuğrul, bunun çok faydasını gördüğünü söyledi.
Doktor Aytekin Ertuğrul, Avrupa’da astım, öksürük ve alerji gibi rahatsızlıkların bıldırcın yumurtası yardımı ile tedavi edildiğini öne sürerek, “Gramajca 5 bıldırcın yumurtası, bir tavuk yumurtasına tekabül etmektedir. Bıldırcın yumurtası 5 kat fazla fosfor, 8 kat fazla demir, 6 kat fazla B1, 15 kat fazla B2 vitamini, 9 kat fazla protein ihtiva ediyor. Güç ve zindelik vermesi, solunum, alerjik astım sorunları için tabii bir antibiyotik olması, lezzeti, salataların, mezelerin süsü, çocuklar için eğlenceli bir vitamin hapı olması ürünün en bilinen özellikleridir. Tavuk yumurtası ile yapılan her şey ve pişirme biçimi bıldırcın yumurtası ile aynen yapılabilir” dedi.
Aytekin Ertuğrul, bıldırcın yumurtasının nasıl kullanılacağını da şöyle anlattı:
“Bir adet bıldırcın yumurtasını bir bardağın içine kırıyorsunuz. Bir kaşık balla karıştırıyorsunuz. Çalkalıyorsunuz. Bir bardak süte tamamlıyorsunuz. Süt oda sıcaklığında veya buzdolabından çıkarıldıktan 10 dakika sonra içilecek. 15 gün süreyle sabahları aç karnına bu kürü yapıyorsunuz. Öksürük kalmıyor, alerjik şikayet kalmıyor. Siz de iyileşme sevincini yaşıyorsunuz. İdame dozu (tedavisi) olarak ayda 5-10 adet yumurta içmeye devam. En az 3 ay.”

LOHUSALIK



Doğumdan sonraki 6 hafta lohusalık olarak adlandırılır. Bu dönemde gebeliğin kadında yarattığı fizyolojik ve psikolojik değişimler gebelik önceki haline döner. Her organ ve sistemin gebelik öncesi haline dönmesi farklı zamanlar alır. Bu nedenle halk arasında “lohusanın mezarı 40 gün açık kalır” sözü yaygın olarak kullanılır. Bu söz gerçekleri yansıtmaktadır. Çünkü doğum ve lohusalık döneminde ortaya çıkan hastalıklar hayatı tehdit eder boyutta olabilir. 
Lohusalık dönemi çok erken, erken ve geç lohusalık olarak 3 döneme ayrılır. 
*Çok erken lohusalık doğumdan sonraki ilk 24 saati, 
*Erken lohusalık ilk 1 haftayı, 
*Geç lohusalık da geri kalan süreyi temsil eder.
Üreme orgaları 6 haftada normal haline döner ve emzirmeyen annelerin büyük bir kısmı bu dönem sonunda adet görmeye başlar. 
Doğum sonrası beligin olarak fark edilebilen ilk değişiklik rahim boyutlarında olur. Bu küçülmeye involüsyon adı verilir. 
Uterin involüsyon 
Gebelik süresince rahim yaklaşık 11 kat büyür, ancak doğumdan sonra süratle küçülmeye başlar. Bebek doğdukan hemen sonra yaklaşık 20. gebelik haftasında olduğu boyuta iner. Bu evrede ağırlığı yaklaşık 1 kg kadardır. Birinci haftanın sonunda 12. gebelik haftasındaki büyüklüğüne dönen uterus, 6 hafta sonunda gebelik öncesi boyutuna iner. 
Doğumdan hemen sonra rahim kasılmalarının gücü doğum sırasındaki güçlerden çok daha fazladır. Bunlara takip eden ağrılar (afterpains) adı verilir. Bu ağrılar 2-3 gün kadar devam edebilir. Daha önce doğum yapmışlarda daha fazla hissedilir. İlk 12 saatte sıklıkları daha fazladır, bu saatten sonra gerek sıklığı gerekse şiddeti giderek azalır. 
Doğumda plasentanın ayrılmasından hemen sonra, plasentanın uterusa yapıştığı alan yarı yarıya küçülür. Bu küçülme sayesinde açıkda olan damar uçlrı kapanır ve kanama azalır.Rahimin içini döşeyen ve endometrium adı verilen zar tabakasının normale dönmesi 3 hafta alırken plasentanın yerleştiği aşan 6 haftada iyileşir. İyileşmenin tam olamadığı durumlarda şiddetli kanamalar görülebilir. 
Doğumdan sonra rahim içinden gelen sıvıya LÖŞİ (lochia) adı verilir.İlk gelen taze kırmızı kan löşi rubra olarak adlandırılır.Bu sıvının içinde kan ve doku parçacıkları bulunur.Birkaç gün içinde miktarı azalır ve rengi açılır. Artık bu sıvı löşi seroza olarak isimlendirilir. 2. haftadan sonra daha koyu kıvamlı ve açık renkli löşi alba gelmeye başlar. Doğumdan yaklaşık 4 hafta sonra bu akıntılar kesilir. 
Löşi içeriği açısından enfeksiyona çok müsait bir ortamdır.Bu nedenle hijyene çok dikkat edilmelidir. 
Doğum esnasında 10 cm açılan ve tamamen incelip kağıt gibi olan serviks (rahim ağzı) açıklığı 1 hafta sonunda yaklaşık 1 santimetreye iner. Rahim ağzı normal doğum yapmışlarda artık yuvarlak değil yassı bir görünüm alır. Rahim ağzının görünümü kişinin doğum yapıp yapmadığını belli eder. Serviksin tamamen iyileşmesi yine 6 hafta kadar bir zaman alır. 
Doğum sırasında çok fazla zorlanan ve esneyen vajinna dokusu yavaş yavaş iyileşmeye başlar ve 3 hafta sonunda nihai halini alır ancak asla doğum yapmadan önceki gerginliğine gelemez. 
Gebelik boyunca genişleyen ve esneyen karın kasları ve pelvik kaslar 6 hafta sonra toparlanır ve bu dönemden sonra egzersiz önerilir. Dolaşım, boşaltım, endokrin gibi diğer sistemlerde olan değişiklikler de 6 hafta sonunda normal haline döner. 
Lohusalığın komplikasyonları 
Doğumdan hemen sonra ciddi ve ani komplikasyonlar görülebilir. Bu nedenle lohusa en az 24 saat gözlem altında tutulmalıdır. Sık aralıklarla tansiyon ölçümleri yapılmalı, kanama kontrol edilmelidir. 
Doğum esnasında verilen ve sancıları destekleyen ilaçlar tansiyonda ani artışlara neden olabilir.Bu dönemde bulantı ve kusmalar görülebilir. Kusulan materyalin solunum yollarına kaçması zaatürreden ani ölüme kadar pekçok soruna yol açabilir. 
Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte doğumda plasentanın çıkmasından hemen sonra annede titreme nöbeti görülür. Bu ciddi bir durum değildir ve bir süre sonra kendiliğinden geçer. 
Kanama 
Erken lohusalığın en önemli komplikasyonu kanamadır. Normal doğumdan sonra 500 mililitreden fazla kanama olması anormal olarak kabul edilir. En önemli ve ciddi nedeni atonidir. Atoni doğumdan sonra rahmin kasılmaması ve dolayısı ile açıkta olan damarların kapanamamasıdır.Son derece acil ve hayatı tehdit eden bir durumdur. Çok kısa zamanda çok fazla miktarda kanama olur. Uygun ortamlarda yapılmayan doğumlarda acil ameliyat şartları yok ise anne kaybedilebilir. Bu nedenle evde yapılan doğumlar son derece risklidir. 
Tedavide önce elle rahim masajı yapılır ve damar yolu ile rahim kasılmasını sağlayan ilaçlar verilir. Eğer tedavi sonuç vermez ise acil bir operasyon ile rahmin alınması dahi gerekebilir. Bu ameliyat atonide hayat kurtarıcıdır. 
Emboli
Anne hayatını tehdit eden başka bir durumda amniyon mayii embolisidir. Burada bebeğin amniyon sıvısı annenin kan dolaşımına geçer ve akciğerler, beyin vb. gibi organlara giden damarlarda tıkanıklığa yol açar. Anne çok kısa bir sürede hayatını yitirir. Tedavisi ne yazik ki çok güçtür ve yüz güldürücü değildir. Modern obstetrideki en önemli anne ölüm nedeni amniyon mayii embolisidir. 
Enfeksiyon 
Lohusalık humması olarak adlandırılan durum doğumdan sonraki ilk 24 saatten sonra ortaya çıkan ve aynı gün içinde olmamak kaydı ile 2 ya da daha fazla sefer ateşin 38 oC ya da daha fazla olması durumudur. En sık nedeni üreme, boşaltım ve memelerin enfeksiyonudur. Doğum eyleminin uzaması, zarların erken açılması gibi durumlar enfeksiyon riskini arttırır. En sık görülen enfeksiyon rahim içinin iltihaplanmasıdır. Buna endometrit adı verilir. Genelde 3. gün ortaya çıkar ve ateş 40 dereceye kadar yükselebilir. Löşi oldukça kötü kokuludur. Olay karın boşluğuna kadar yayılabilir. 
Muayenede rahim oldukça hassas ve ağrılıdır. Enfeksiyonun kan yolu ile yayılması meydana gelir ise hayatı tehdit eder. 
Tedavide yatak istirahati, sıvı desteği ve uygun antibiyotik kullanımı önerilir %5 vakada ise idrar yolu enfeksiyonu ortaya çıkar. Genelde 2. veya 3. günde belirti verir. 
Vajinada olan yaralanmalar İYE riskini arttırır. Tedavide uygun antibiyotikler önerilir. 
Gebelik öncesi var olan her türlü sistemik hastalık lohusalık döneminden olumsuz yönde etkilenebilir. Bu nedenle lohusalıkda son derece dikkatli olunmalıdır. 
Dikkat edilmesi gereken noktalar 
Gebelikte olduğu gibi lohusalıkda da bazı konulara dikkat edilmelidir. Günümüzde normal doğumdan sonra 1 gün sezaryenden sonra ise 2 gün hastanede kalmak yeterlidir. Doğum sonrası eve giden anne doğum şekli ne olursa olsun mümkün olduğunca dinlenmelidir. Ancak bu dinlenme yatak istirahati şeklinde olmamalıdır. Sürekli yatmak yarardan çok zarar getirir. 
Ev içerisinde dolaşmak, basit ev işleri yapmak hem kişinin kendine olan güvenini arttırır hem de kan dolaşımını destekler. 
Doğum sonrası eve çıkan anne dilediği ve kendisine dokunmadığını bildiği herşeyi yiyip içebilir.Protein içerikli gıdalar ile taze meyve ve sebzeler özellikle önerilir. Süt veren annelerin günde 2600-2800 kalori almaları önerilir. 
Bebek dünyaya geldikten sonra barsak hareketlerinde yavaşlama ve kabızlık olabilir. Bu nedenle dışkıyı yumuşatan lifli gıdalar ve bol sıvı alınması kabızlığı önlemek açısından yararlıdır. 
Normal doğumdan sonra hemen sezaryen sonrası ise 2. günden itibaren ayakta duş şeklinde banyo yapılabilir. Banyo esnasında zorlanmadıkça vajinaya su kaçmaz. Vajinanın yıkanması ise sakıncalıdır. 
Normal doğum sırasında açılıp dikilen epizyotomi genelde doktor solak olmadığı sürece sağ tarafta olur.Otururken ve yatarken sağ tarafa ağırlık vermemek gereklidir. Epizyo ağrısını gidermek için ılık oturma banyoları önerilebilir. Tuvaletten sonra da epizyo bölgesi ılık temiz su ile tercihan içine antiseptik katılmış bir su ile yıkanmalıdır. D
oğum sonrası karın kaslarını güçlendirmek için egzersiz önerilirancak egzersizlere 6 hafta sonra başlanmalı ve kasları çok zorlayan egzersizlerden kaçınılmalıdır. 
Doğum sonrası cinsel arzularda bir süre azalma olur. Genelde istek 12. haftadan sonra eski haline döner. Doğumdan sonraki 3. haftadan itibaren cinsel ilişkiye izin verilir. 
Doktor anneyi doğumdan 6 hafta sonra kontrole çağracaktır.Bu kontrolde yukarıda anlatılan değişikliklerin gerçekleşip gerşekleşmediği incelenir. Hiçbir yakınmanız olmasa bile bu kontrolü ihmal etmeyiniz.

4-8 Ay Arası Beslenme ve Ek Gıdalara Geçiş

İlk 4-6 ay anne sütü ile beslenen bebeğe 4-6 aylarda ek gıda verilmeye başlanır. Bu Dünya Sağlık Örgütü dahil tüm beslenme otoritelerinin ortak görüşüdür. Çünkü bu dönemde bebeğe verilen anne sütü veya biberon maması tek başına yeterli olmaz. Bebeğinizin besin ihtiyaçları farklılaşır, daha koyu kıvamlı gıdalar ile beslenip daha uzun süre tok kalmaya ihtiyacı vardır. Bu dönemde bebek kaşıkla beslenmeye alıştırılmalı ve çiğneme ve yutma kabiliyetleri gelişmelidir.

Ek Besinlere geçerken nelere dikkat etmeliyiz?


• Bebeğinize ilk vereceğiniz gıdanın onun tarafından kabul edilmesini kolaylaştırmak istiyorsanız bu ilk adımı o açken atmalısınız. Vereceğiniz yiyeceği küçük bir çay kaşığına ya da parmağınızın ucuna yerleştirerek bebeğinizin dudaklarına değdirin. Bu yeni tattan hoşlanıp hoşlanmadığını kolayca anlayabilirsiniz. Eğer yiyeceği diliyle iter ve bu tavrını ikinci denemeden sonra halen devam ettirirse onu daha fazla zorlamamanızı ve bu yeni yiyeceği bir daha denemeden önce 3-4 gün beklemenizi tavsiye ederiz.
• Yutma işlevinin gelişmemiş olması kaşıkla beslenmeyi güçleştirir. Bazı bebekler bu geçişi kolay yapamazlar ve kaşıkla beslenmeyi redderler. Geçiş döneminde çok sabırlı olmak gereklidir. 
• Yeni ve farklı gıdalara teker teker ve en az 3-5 gün ara ile başlanmalıdır. Yeni verilmeye başlanan gıdaların bebekte alerji ya da sindirim güçlüğü yaratmadığının anlaşılabilmesi için aynı anda birden fazla gıda başlanmamalıdır. 
• Yeni besinler önce az miktarda verilmeli zamanla miktar bir öğün oluşturacak şekilde artırılmalıdır.
• Her yeni gıdada bebeğinizin kakasında bazı değişiklikler olabileceğini bilerek fazla telaşlanmamalısınız.
• 12. ay sonuna kadar bebek için hazırlanan gıdalara tuz ve şeker ilave edilmemelidir.
• Bebeğe verilecek bütün yiyecekler taze ve katkısız olmalıdır. Kimyasal koruyucu madde içeren konserve ve katkı maddeli hazır yiyecekleri bebeğinizin beslenmesinde kullanmamalısınız. 
• Bebek için her öğün taze besin hazırlamalı ve bu besinleri oda sıcaklığında uzun süre bekletmemelisiniz.
• Diş çıkarma dönemi bebeğin iştahsız ve huzursuz olduğu zamanlardır. Bu dönemlerde bebek anne sütü veya biberon mamasını daha fazla almak isteyebilir. Kaşığı reddetme, bu dönemde karşılaşılabilen bir problemdir, ısrarcı olmamak gerekir. Doktorunuzla görüşerek bebeğinizin günlük besin ihtiyacını karşılayacak kadar beslenip beslenmediğini öğrenebilirsiniz.


Bebeğinizin İlk Gıdaları..

Bebeğinize ilk vereceğiniz ek gıda Pirinçli bir mama olmalıdır. Bu amaçla Milupa Sütlü Pirinçli Muhallebi Ek Besin kullanmaya başlayabilirsiniz. Milupa Sütlü Pirinçli, glutensiz yapısı, küçük mideler için kolay sindirilebilir özellikte olması ve içeriğindeki Milupa Aptamil sütü ilavesiyle bebeğiniz için katı gıdalara geçişte en uygun besinlerden biridir. Dilerseniz evde kendiniz kullandığınız devam maması ile pirinç unu muhallebisi yapabilirsiniz.

Pirinçli mamadan sonra bebeğe başlanacak ek besin sebze çorbası olmalıdır. Genellikle öğlen öğünlerinde tercih edebilirsiniz. Milupa Sütlü Karışık Sebzeli, Milupa Aptamil sütüyle bebeğinizin kalsiyum ihtiyacını karşılarken, içerdiği sebzelerle güçlü vitamin ve mineral desteği sağlar. Kendiniz de evde bebeğiniz için sebze çorbası yapabilirsiniz.
Meyve suyu ve meyve püresi de bu aylarda vermeye başlayabileceğimiz ek gıdalardandır. Meyve genelde ara öğünlerde tercih edilir ve ilk olarak elma, havuç suyu ile başlanır. Milupa Meyve İçerikli Kavanoz Mamaları veya Milupa Frutapura Meyve Püresi (Elma+Armut) de bu dönemde bebeğinizin ihtiyaçlarını en doğru şekilde karşılayacak ürünlerdir.


Bebeğiniz 6 ayına geldiğinde; ara öğün olarak yoğurt vermeye başlayabilirsiniz. Bu aylarda meyve olarak muz, portakal,kivi de başlanabilir. Milupa Frutapura Meyve Püresi 6. aydan itibaren kullanılmaya başlanabilen çeşitlerdir. Ayrıca bebeğinize daha zengin sebzelerle hazırlanmış sebze çorbası verebilirsiniz. Bu ayda havuç, patatesin yanı sıra kabak, bezelye, taze fasulye, enginar gibi sebzeleri kullanmaya devam edebilirsiniz. 6. aydan sonra bebeğinize kahvaltı vermeye başlayabilirsiniz. Haşlanmış yumurta sarısı,(12. aydan önce beyazı verilmez) beyaz peynir ve pekmez ile hazırlayacağınız kahvaltı bebeğinize sağlıklı bir kahvaltı öğünü olacaktır.

BEBEĞİMİZLE TATİL



Doğru bir planlama ve programla, küçük dostunuzla da gayet keyifli bir tatil yapabilirsiniz. Yeter ki valizinizi gerekli eşyalarla doldurun, ihtiyaç listenizi doğru hazırlayın, ilaçlarını unutmayın ve uzun yolculuklarda ne yapmanız gerektiğini öğrenin…
YOLCULUK ÖNCESİ HAZIRLIK
Eğer bebeğiniz küçükse ve özellikle çok kusuyorsa; gittiğiniz yerde evde ihtiyacınız olan her şey gerekecek demektir. Mesela sıvı sabun, sıvı yüzey temizleyici, minik el havluları, belki bir lavabo fırçası… Bunları taşımak yerine küçük plastik şişeciklere koymak veya gittiğiniz yerde küçük boylarını alıp orada bırakmak yükünüzü hafifletecektir.
İHTİYAÇ LİSLESİ
Valizinize bebek bezi koysanız da bebeğin el çantasına 2-3 adet fazladan yedek bebek bezi ekleyin.
Bol ıslak mendil
Mama önlüğü,
Kâğıt havlu,
Alt değiştirme bezi,
Yeterli içecek sıvı,
Bebeğin yolda kendini güvende hissetmesi için alışkın olduğu bir oyuncak, bir de sıkılmasına karşı tedbir amaçlı yeni oyuncak,
Yedek çöp ve buzdolabı poşetleri,
Bebek için 1-2 takım yedek giysi
Sizin için bir bel çantası: Bebek eşyalarını taşıdığınız çanta içinde kendi eşyalarınız (cüzdan, sağlık sigorta kartları, cep telefonu, güneş gözlüğü ve biletler vs) kaybolacağı için…
Pişik kremi,
Tırnak makası, makas
İLAÇLARI UNUTMAYIN
Ateş düşürücü şurup veya fitiller: Fitiller sıcakta eriyeceği için otele varır varmaz buzdolabına koyun
İsilik için bebek yağı, 
Kortizonlu, antibiyotikli ve antihistaminikli krem veya jeller,
Termometre
Taşıt tutması ve kusmalara karşı fitil veya damlalar
UÇAKLA SEYAHAT ÖNERİLERİ
Uçak bileti alma aşamasından uçağa yerleşene kadar; seyahat acentesi, valiz kabul yetkilisi vs. herkese bebeğiniz olduğunu hatırlatın.
Bagaj teslim işlerinde sıra beklememek için erken gidin (Ama çok erken giderseniz bu kez de bebekle havaalanında sıkıntıdan patlayabilirsiniz)
Check-in (bagaj teslim) sırasında; ön tarafı geniş ve ayak uzatılabilecek bir boşluğu bulunduğu için koridor başından koltuk seçmek seyahatinizin daha rahat geçmesini sağlayacaktır.
Uçak kalkarken veya inerken kabin basıncı değişiklikleri bebeğin kulağında ağrı yapabileceği için önlem alın: Yutkunma hareketi kulağı açacağı için bebeğe bu sırada biberon veya sulukla su içirmek veya emzirerek beslemek yararlı olur.
Uçaklarda biberon veya süt ısıtmak için mikrodalga fırınlar bulunur. Bundan yararlanabilirsiniz. 
Hem bebeği hem de eşyaları toparlamak zor olacaktır. Uçaktan en son siz inin.
OTOMOBİL SEYAHATİNDE SIK SIK MOLA VERİN
Mutlaka herkes emniyet kemerlerini takmalı. Bebek uyurken rahat etmesi için taşıt koltuğunda başının altına şişme destekler koyabilirsiniz.
Sık molalar verin. Uzun yolculukta aynı yerde sürekli oturmak ve etrafla ilgilenememek bebeklerde ajitasyonlara neden olabilir. 
Sık sık şoför de değiştirin. Bebekle ilgilenen kişinin değişmesi bebeği, arabayı kullananın değişmesi de şoförü dinlendirir.
ADAPTASYON SENDROMUNA DİKKAT
Her insanda alışık olduğu ortam dışında bir yerde yaşamaya başlamak ve uyumak belli bir gerginliğe neden olur. Buna GAS (Genel Adaptasyon Sendromu) denir!. Bu tabloda bebeklerde özellikle uyku sorunu ağır basar. Tuvaleti yadırgamadan dolayı dışkılama değişiklikleri (özellikle kabızlık) ve iştah azalması da görülebilir. Bu sıkıntıları azaltmak için önlem alabilirsiniz:
Varılan yerde bebek yatağı güvenli mi, sallanınca gıcırdıyor mu kontrol edin. 
Balkon ve balkon kapıları vs güvenli mi?
Bebeğiniz çok hareketli ise kısıtlamayın. Yeni bir ortamda keşfetmek istediği her şeyi keşfetsin, tatmin olsun. Odada güvenliğini sağladıktan sonra ‘hayır’ ve ‘elleme’ sözcüklerini en sona saklayın. Daha sonra zaten oda dışında kaldığınız zamanlarda deli gibi koşturacak, havuza girecek, yorulacak ve odaya gelince de sızacaktır.
Odada bebeğinizin karnını doyururken ortalık batmasın diye önceden yanınızda getirdiğiniz muşamba türü koruyucuları kullanabilirsiniz.
GÜNEŞTEN BİLİNÇLİ YARARLANIN KAŞ YAPAYIM DERKEN GÖZ ÇIKARMAYIN
Plajdan değil oyun saatinden korkun: Güneşin dik gelmeye başladığı saatler olan sabah 10.00 – 10.30’dan ikindi saat 16.00’ya kadar güneşten sakının. Yine de bu saatler arasında güneş altında kalacaksa; bahçede bile oynayacak olsa, güneş kremlerini sürün. Unutmayın, güneş yanıklarının çoğu plajda değil günlük oyunlar sırasında olmaktadır! Bulutlu ve sisli havalarda da güneş yanıkları olabilir. Bulutlar güneş ışınlarının zararlı ultraviyole dalgalarını süzmez. Ayrıca serin ve rüzgarlı havalarda ciltte hissedilen serinlik de, güneş yanığı oluştuğunun anlaşılamamasına neden olur.
En iyi korunma yolu örtünmek: Güneşten korunmanın en iyi yolu örtünmektir. Elinizi çocuğunuzun kıyafetinin altına soktuğunuzda elinizi görmemelisiniz. Çok sıcak değilse ve çocuğunuzu rahatsız etmeyecekse uzun kollu ve uzun paçalı giydirin ki güneş tenine doğrudan temas etmesin. Süt çocuklarının korumasında güneş şemsiyesi de kullanılmalıdır. Güneş koruyucu kremler ise 6 aylıktan küçük çocuklara sürülmemeli.
Güneş kremi kullanın: Güneş kreminde en önemli nokta, UV ışınlarından koruma derecesi. Kremlerin kutusunda yazılı olan SPF (sun protection factor) yani ‘güneş koruma faktörü’, 15 ve üzerinde olmalı. 6 ayın üzerindeki çocuklara en az 15 koruma faktörlü güneş kremi uygulanmalı. Hem UVA hem de UVB ışınlarına karşı koruma sağlayan güneş kremleri kullanılmalı.
Yarım saat önce sürün: Yeterli koruma başlaması için dışarı çıkmadan en az 30 dakika önce güneş kremi sürülmelidir. Burun üstü, kulak kepçeleri, ense, omuz ve ayak sırtı gibi bölgeler unutulmamalıdır. 2 saatte 1 uygulama tekrarlanmalı.
Gözlerini koruyun: Uzun süre güneşte kalma durumunda kornea hasarı ortaya çıkabilir. Gözdeki hasar zamanla birikici olup katarakt ile sonuçlanabilir. Bunun için gözleri korumak gerekir. Renkli plastik camlı gözlükler sahte bir korunma hissi yaratır. Gerçek korunma için yüzde 100 UV koruma ibaresi olan UV filtreli gözlükler kullanılmalı.

BEBEKLERDE İSHAL

İSHAL

Yaz aylarında sık karşılaşılan ishallere çeşitli mikroplar neden olmaktadır. Fazla meyve suyu içmek nedeniyle ve gıda alerjilerinde de ishal görülebilmektedir. 1 ya da 2 kez sulu dışkılama belki de çocuğun yediği değişik bir gıdadan kaynaklanabilmektedir. İçme suları ve gıdalarla alınan mikroplar; çocuklarda kusma, ishal ve dehidratasyona neden olmaktadır.
En çok E. Coli basilinin neden olduğu ishaller görülmektedir. Bunlara turist ishali de denmektedir. Bu tür ishaller, kanalizasyon sularının karıştığı, kirli suda yüzmek veya bu kirli suların bulaştığı gıdaların tüketilmesi sonucunda oluşmaktadır. Bu durum yeşil, sulu kabuklu dışkılamaya neden olmaktadır. Yeşil dışkılama, bağırsak pasajının hızlandığını ve orta derecede bir ishalin göstergesidir. İshalin şiddetini belirleyen en önemli gösterge dışkılama sıklığıdır.
İshalin en önemli komplikasyonu aşırı sıvı kaybına bağlı dehidratasyondur ki bulguları 8 saat boyunca gözyaşı olmaması ve idrar yapamama şeklinde gözlenebilmektedir. İshaller birkaç gün ya da bir hafta sürebilir. Esas tedavi, dehidratasyonu önlemek ve ishalle kaybedilen sıvıyı oral yoldan geri kazanmak olmalıdır. İshal tedavisinde evde diyet değişikliği yapmak en doğru yöntemdir. Çocuğun yaşına ve ishalin şiddetine göre diyet uygulanmalıdır.
2 yaşından küçük çocuklarda ve hafif derecedeki ishallerde ne yapılmalıdır?
Çocuğunuz biberon ile besleniyorsa; her biberon ile çocuğunuza ekstra 30-60 ml. su veriniz. Eğer bebeğiniz katı gıda ile besleniyorsa; çocuğunuza elma, muz püresi ve havuç püresi ile patates ve haşlanmış pirinç veriniz.
1 yaşından küçük bebeklerde orta derecedeki ishallerde ne yapılmalıdır?Bebeklere oral elektrolit solüsyonlarından ilk 24 saatte verilmelidir. Bu solüsyonlar, reçetesiz olarak eczaneden alınabilir. 6-24 saat sıvı veriminden sonra bebek acıkacaktır. 3 günden uzun süren ishallerde standart mama, soya formüllü mama ile değiştirmelidir. Normal bebek mamalarında laktoz (süt sekeri) bulunmaktadır, soya formüllü olan mamalarda ise laktoz yoktur. Beslenmeye 3 gün boyunca, soya formüllü mama ile ishal düzelene dek devam edilmelidir. Her biberona mama hazırlarken ekstra 30-60 ml. su konulmalıdır.
1-2 yaş arası çok sulu dışkı yapan çocuklarda, ne tür diyet değişikleri yapılmalıdır?
1. gün; sadece sıvı gıdalar, acıkılırsa tost tuzlu kraker, pirinç
2. gün; çorbalar, patates, havuç, elma, muz ve lif açısından zengin gıdalar
3. gün; yağsız et, haşlanmış makarna, haşlanmış yumurta, yoğurt
6. gün süt ürünleri dışındaki dışında normal beslenme
7. gün: süt ve süt ürünleri eklenebilir.
Anne sütü ile beslenen bebek ishallerinde ne yapılmalıdır?
Dışkının nasıl gözüktüğü (kan ve mukuslu olmadığı sürece) anne sütü ile beslenen bebeklerde önemli değildir. 2-3 aylık bebekler, her beslenme sonrası dışkı yapabilir. Annenin diyetindeki kahve, kola, bitkisel çaylar; bebeğin dışkısını etkileyebilmektedir. Hafif-orta derecedeki ishallerde, anne sütünü kesmeksizin emzirme aralarında ekstra su verilebilir. İshaller bulaşıcı olduğu için korunma çok önemlidir. Ellerin sık sık yıkanması en önemli konudur.
Çocuklar ne zaman doktora götürülmelidir?
• Çocuğunuz 8 saattir idrarını yapmıyorsa,
• Çocuğunuzun dışkısında kan varsa,
• Çocuğunuzda şiddetli karın ağrısı gözleniyorsa,
• 1 haftadan uzun süren ishallerde,
• Çocuğunuzun 72 saattir ateşi varsa,
• 48 saatlik diyete rağmen, çocuğunuzda düzelme yoksa
Uzun sure açıkta kalan gıdalar veya dondurma, mayonez gibi kolay bozulan gıdaların tüketilmesinden itibaren 6-24 saat içerisinde; kusma, karın ağrısı, kramplar gibi besin intoksikasyonu (zehirlenme) belirtileri gözlenmektedir. Kusma ve ishal vücudumuzun savunma mekanizmalarıdır. Bu tür durumlarda bu şikayetleri engelleyen ilaçlar kullanılmamalıdır. Çünkü gıda zehirlenmesine neden olan toksinler ve bakteriler vücuttan atılana dek kusma ve ishal devam etmektedir.

BABALARIN DOĞUM PLANI

Doğum sırasında beklenmedik şeyler olabilir, dolayısıyla herşeyi mümkün olduğunca planlarken bir yandan da esnek düşünmeniz önemlidir. En küçük ayrıntısına kadar herşeyi önceden ayarlayın ki, doğum sırasında olabilecek beklenmedik durumlarla ilgilenme fırsatınız olabilsin. Peki, nedir bu küçük ayrıntılar?
- Hastane kaydı
- Hastaneye giden yolların belirlenmesi ve yollardan birinin tıkalı olması durumunda kullanılabilecek alternatif yolların bulunması
- Hastane girişleri ve park yerlerinin öğrenilmesi
- Aranacak kişilerin telefon numaralarının bir kağıda yazılması. Telaş halinde kimleri arayacağınızı ve telefon numaralarını unutabilirsiniz.
- Cep telefonunuzun şarj aleti (ancak hastane içinde cep telefonunuzu kullanıp kullanamayacağınızı önceden öğrenin, büyük olasılıkla cep telefonunuzu kullanmanıza izin verilmeyecektir!)
- Annenin hastane çantası ve sizin hastanede ihtiyaç duyabileceğiniz eşyalar
- Bebek koltuğu arabada kullanıma hazır olmalı
- Doğum sırasında büyük çocuğunuz/çocuklarınıza ilgilenecek kişinin ayarlanması

DOĞUM KORKUSU

Doğum korkusu her gebenin hissettiği bir duygu olup doğum yaklaştıkça artar.Onun için normal veya sezeryan doğum …. 
Her ikisiyle baş etmenin yolu ; yaşanılacak olayı iyice bilmek ve ona hazırlanmaktır.

Kadın, öncelikle doğum esnasında çekilecek ağrının şiddetine dayanamamaktan korkuyor. Ayrıca yabancı bir ortamda yalnız ve çaresiz kalmaktan, bebeğin başına kötü bir şey gelmesinden, doktora ya da hastaneye ulaşamamaktan korkuyor. Ayrıca normal doğum olarak adlandırılan vajinal doğumun doğum sonrası cinsellikten zevk almayı olumsuz yönde etkilediği düşüncesi de endişeye yol açabiliyor.
Yalnız normal doğumdan değil bazen sezaryenle doğum yapmaktan da korkuyor kadınlar… Bu korkuları; anestezi korkusu, bilinci kaybettikten sonra kontrolün tamamıyla başkalarının elinde olması, ameliyat esnasında ve de sonrasındaki ağrılar, operasyon sonrası iyileşme döneminin uzun olması şeklinde sıralayabiliriz. “Ya bayılıp tekrar ayılamazsam?… Sonuçta bu bir ameliyat ve her ameliyatın riskleri vardır!… Kontrolü tamamen kaybedeceğim ve bebeğimi herkesten sonra ben göreceğim!…” gibi düşünceleri olabiliyor kadının.
Annelik kimliğinin yerleşmesinde doğum tecrübelerinin yeri büyüktür. Doktor ve hemşirelerle işbirliği içerisinde, ağrıya ya da paniğe yenik düşüp kontrolü kaybetmek sizin gerçekleşen başarılı bir doğum sonrasında kadının kendine güven duygusu artıyor, bununla birlikte annelik yetenekleri konusundaki özgüvenini de arttırıyor. Ve ne şekilde doğum yapmış, ne kadar acı çekmiş olursanız olun, aklınızda kalacak tek şey bebeğinizi kucağınıza aldığınız andaki heyecan ve mutluluğunuz oluyor.
Aslında insan bilmediği şeyden korkar. Bu nedenle korkuyla başa çıkmada ilk adım yeterli bilgi edinmek olmalı. Onlara hamilelik süreci ve doğum hakkında bol bol okumalarını, kaygılarını ve korkularını ise doktorlanyla paylaşmalarını öneriyorum.

Doğum korkusuyla baş edebilmek için;

* Sağlıklı bilgi edinin: Doktorunuzla mutlaka konuşun
* Fiziksel ve duygusal endişelerinizi ayırt etmelisiniz:
• Doğum sonrasında hayatınızı dusunmeye çalışın: Doğuma sizinle kim gelecek, evde size kim destek olacak bunları doğumdan önce mutlaka planlayın.
• Kendinize vakit ayırın:doğum öncesinde kendiniz rahatlatmak,stresini azaltmak için bir takım aktiviteler yapın.( rahatlama ve gevşeme egzersizleri buna bir örnek)
* Yardım almalisiniz:doğum korkusu günlük yaşamınızı olumsuz etkilemeye başlarsa ve bunlarla tek başınıza baş edemediğinizi hissederseniz profesyonel yardım alın.
Özetlemek gerekirse doğum korkusuyla başa çıkmada ilk adım anne adayının kendisini en çok endişelendiren konuyu iyi bilmesi, bunu doktoruyla ya da doğum öncesi kurslara katılarak çözmeye çabalaması, çabalar yetersiz kaldığında bireysel bir psikolojik destek alması olmalıdır. Doğuma eşin katılımı özellikle yabancı bir ortamda (doğumhane) yalnız kalma korkusuna yardımcı olmaktadır. Bunun yanında doğum personelinin doğum sırasındaki pozitif ve destekleyici tutumları, anneyi doğum süresince bilgilendirmek ve bir sonraki aşamanın ne olduğunu anlatıp doğuma onun da katılımını sağlamak annenin kontrol duygusunu güçlendirecek ve korkusunu azaltacaktır. Korku azaldığında ağrı kesici ihtiyacı da azalmakta ve doğum süresi kısalmaktadır.
Ne şekilde doğum yapmış, ne kadar acı çekmiş olursanız olun, aklınızda kalacak tek şey bebeğinizi kucağınıza aldığınız andaki heyecan ve mutluluğunuz olacaktır.