11 Mart 2014 Salı
Ek gıdaya Geçerken Sütten Uzaklaşmak
Bir çok anne baba katı gıdalara geçmek için sütü azaltmaları gerektiği konusunda üzerinde bir baskı hissederler fakat bu süreç aceleye getirilmemelidir. Altı- dokuz ay arasında katı gıdalar yavaş yavaş arttırılırken anne sütü ya da mama hemen hemen aynı seviyede kalır.Dokuz ay civarlarından itibaren süt azaltılmaya başlanır ve katı gıdalar daha çok verilir. Bebeğe katı gıdalara başlama zamanı ve geçiş hızını ayarlanması konusunda izin verilirse o da daha çok katı gıda, daha az süt şeklindeki doğal yolu kendiliğinden izleyecektir.
Bebeklerin katı gıdaya geçme ve ardından sütü bırakma hızı oldukça değişiklik gösterir. Bazı bebekler yiyecekleri yutmaya tam olarak 6 aylıkken başlar ve 9 aylık olana kadar sütü kesmeye çoktan başlamış, kendi kendilerine yemek yiyen bebekler olurlar.
Başka bebeklerse s8 ayı geçene kadar yiyecekleri sadece keşfetmek için yaklaşırlar ve süreci daha uzun zamana yayarlar. 10-12 aylık olduklarında hala çok az katı gıda tüketiyor olabilirler. Bu dönemler kendi içinde çok değişiklik gösterir.
Çok hevese başlayan fakat bir kaç hafta sonra hevesi kaçmış gibi görünen bebekler vardır.Bazılarının yiyeceklere hiç bir zaman ilgi göstermeyeceğini sanırsınız fakat bir kere yediler mi inanılmaz bir hızda gelişme gösterirler. Birçok bebek bunları aniden yapar.Her gün yaptıkları şeyleri tekrarlarlarken yeni hiç bir şey olmayacak gibi görünür.Bunların hepsi tamamen normaldir. Anne baba tarafından kontrol edilen bir süreç olan püreleri yeme aşamalarından çok farklıdır.
BEBEK KENDİ KENDİNE YERKEN EMZİRME
İster emzirsin ister biberonla beslensinler kendi kendine beslenme bebekler için doğaldır. Tüm bebekler çevrelerindekileri merak eder ve yaklaşık 5 aydan itibaren nesneleri ellerine alıp ağızlarına götürürler.Fakat emzirme bebeğin katı gıdalara geçişe hazırlanmasına önemli bir rol oynar.
*Emzirilen bebekler anne göğsünden kendi kendilerine beslenirler.Anne bebeği uygun ir şekilde tutmak zorundadır fakat göğsü ağzına alan ve doyduğunda emmeyi bırakan bebeğin kendisidir. Aslında bebeği emmeye zorlamak mümkün değildir. Eğer denediyseniz bunu bilirsiniz. Bu yüzden emzirilen bebekler katı gıdalara başlamadan uzun zaman önce zaten kendilerini beslemeye alışkındırlar. Biberonla beslenen bebekler ise genellikle annelerinin güdümü altındadır. Biberonun ağzına verilmesini ve ihtiyacı olduğu sürece orada tutulmasını beklerler.
*Emzirilen bebekler her zaman kontroldedir.Ne kadar aç veya susuz olduklarına göre sütü emme hızları ve emdikleri süt miktarı değişebilir. Biberonla beslenen bebeklerde bunu aksine biberon ucunun boyutu bunları belirler. Yalnızca biberonun ucunu oynatıp emmesini sağlayarak bebeği istediğinden daha fazla süt içmeye ikna etmek mümkündür.
*Emzirtilen bebekler ağız kaslarını biberonla beslenen bebeklerden daha farklı kullanırlar. Bebeğin anne sütü emdiği süre boyunca ağız hareketleri çiğnemeye benzer. Fakat biberondan emme pipetle bir şeyi çekmeye benzer. Fakat biberondan emme pipetle bir şeyi çekmeye benzer.Bu yüzden biberonla beslenen bebekler aynı zamanda çiğnemeye hazırlanmış olmazlar. Bu da yiyecekleri ağızlarında düzgün bir şekilde çevirmeyi öğrenmelerinin daha uzun bir zaman alacağı anlamına gelir.
*Annenin yediği şeylere göre sütün tadı zaman zaman değişebilir. Bu yüzden annesini emen bebekler daha başlangıçtan itibaren değişik tatlara alışkın olsalar da biberonla mamayla beslenen bebekler yalnızca bir tat deneyimleyebilir. Bu da annesini emen bebeklerin değişik tatlar karşısında daha az şaşıracağı ve muhtemelen yeni deneyimlere daha düşkün olacağı anlamına gelir. Bunun aksine mamayla beslenen bebekler yeni tatlar denemek konusunda biraz gönülsüz olabilirler.
Fakat kendi kendine yemenin annesini emen bebekler için bu kadar doğal bir geçiş aşaması olması, mamayla beslenen bebekler için her şeyin zor olacağı anlamına gelmez.Sadece bebeğin ilerlemesi ve emzirilen bebekler gibi maceracı olması biraz daha uzun zaman alır. Kendi kendine yemenin bazı yönleri mamayla beslenen bebeklerde biraz farklılık gösterir.Mesela içecekler nasıl başlanacağı, katı gıdaları artırken sütün nasıl azalacağı gibi. Fakat yöntemin geneline baktığımızda tüm bebekler için oldukça iyi işlediğini görürüz.
kaynak:o tabak bitecek- gün yayıncılık
*Emzirtilen bebekler ağız kaslarını biberonla beslenen bebeklerden daha farklı kullanırlar. Bebeğin anne sütü emdiği süre boyunca ağız hareketleri çiğnemeye benzer. Fakat biberondan emme pipetle bir şeyi çekmeye benzer. Fakat biberondan emme pipetle bir şeyi çekmeye benzer.Bu yüzden biberonla beslenen bebekler aynı zamanda çiğnemeye hazırlanmış olmazlar. Bu da yiyecekleri ağızlarında düzgün bir şekilde çevirmeyi öğrenmelerinin daha uzun bir zaman alacağı anlamına gelir.
*Annenin yediği şeylere göre sütün tadı zaman zaman değişebilir. Bu yüzden annesini emen bebekler daha başlangıçtan itibaren değişik tatlara alışkın olsalar da biberonla mamayla beslenen bebekler yalnızca bir tat deneyimleyebilir. Bu da annesini emen bebeklerin değişik tatlar karşısında daha az şaşıracağı ve muhtemelen yeni deneyimlere daha düşkün olacağı anlamına gelir. Bunun aksine mamayla beslenen bebekler yeni tatlar denemek konusunda biraz gönülsüz olabilirler.
Fakat kendi kendine yemenin annesini emen bebekler için bu kadar doğal bir geçiş aşaması olması, mamayla beslenen bebekler için her şeyin zor olacağı anlamına gelmez.Sadece bebeğin ilerlemesi ve emzirilen bebekler gibi maceracı olması biraz daha uzun zaman alır. Kendi kendine yemenin bazı yönleri mamayla beslenen bebeklerde biraz farklılık gösterir.Mesela içecekler nasıl başlanacağı, katı gıdaları artırken sütün nasıl azalacağı gibi. Fakat yöntemin geneline baktığımızda tüm bebekler için oldukça iyi işlediğini görürüz.
kaynak:o tabak bitecek- gün yayıncılık
ÇOCUK BESLENMESİNDE SİNSİ TEHLİKE: OKSİDASYON…
Çocuk Beslenmesinde Oksidan Tehlikesi; Alerjik ve Kronik Hastalıklara Davetiye Çıkarmayın!
“Modern yaşamın getirdiği hava kirliliği, çeşitli kimyasallar ve ozon; vücutta oksidasyon etkisini artırarak doku hasarına neden olmaktadır. Bu da özellikle çocuk sağlığında alerjik hastalıklarda artış başta olmak üzere; diyabet, çölyak, haşimoto ve hatta kanser gibi pek çok kronik hastalığa davetiye çıkarmaktadır “ diyen Prof. Dr. Yonca Tabak, bu hastalıklardan korunmak için vücudun antioksidan savunma sistemini güçlendirecek besinlerin tercih edilmesi gerektiğine dikkat çekerek, önemli tavsiyelerde bulundu.
“Her geçen gün artan çevre kirliliği ve sağlıksız beslenme, özellikle çocuk sağlığında alerjik hastalıklar başta olmak üzere diyabet, çölyak, haşimoto ve hatta kanser gibi pek çok kronik hastalığın da ortaya çıkmasına neden olmaktadır” diyen Çocuk Sağlığı Hastalıkları ve Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak; “çocukları bu hastalıklardan korumak için bağışıklık sistemini güçlendiren oksidan ve antioksidan dengesini yerine oturtan besinler tercih edilmelidir” uyarısında bulundu.
Oksidasyonun dokularda bir elmanın kararmasına andıran bir etki yarattığını söyleyen Prof. Dr. Yonca Tabak, vücudun bu hasardan korunmak için kendi antioksidan savunma sistemlerini var ettiğini, ancak oksidasyon yükü çok fazla olduğunda da bu savunma mekanizmasının etkisiz kaldığını ve bu nedenle antioksidan savunma sistemini güçlendiren besinlerin bolca tüketilmesi gerektiğini belirtti.
Bağışıklık Sistemini Güçlendirmek İçin Vücudun Oksidan - Antioksidan Dengesi Yerine Oturtmak Gerek!
Bitkisel gıdaların antioksidan özelliğinin hayvansal gıdalara göre daha fazla olduğunu bildiren Yonca Tabak, “Beslenme tercihleri bitkisel kaynaklardan yapılır, hayvansal gıdalar daha az tüketilirse ve hayvansal gıdaların içinde de en az atık üretenler seçilirse vücudun oksidan - antioksidan dengesi yerine oturur ve bağışıklık sistemi güçlenir” açıklamasında bulundu.
Doku Hasarının Önüne Geçmek İçin Antioksidan Yönünden Zengin Besinler Tercih Edin
Vücuttaki doku hasarının sebep olduğu alerjik ve kronik hastalıklara karşı antioksidan yönünden zengin besinlerin tercih edilmesinin önemine dikkat çeken Prof. Dr. Yonca Tabak; çocuk beslenmesinde mevsiminde olan taze meyve ve sebzelere yer verilmesi gerektiğini beliterek, bir çocuğun havuç, yeşil, sarı, kırmızı dolmalık biber, yeşil ıspanak, semizotu, karalahana gibi sebzeleri, fındık, ceviz, badem gibi kuruyemişleri, nohut, mercimek, kuru fasulye gibi baklagilleri ve tam tahıl gibi bitkisel gıdaları her gün dengeli bir şekilde tüketmesinin çok önemli olduğunu söyledi. Prof. Dr. Yonca Tabak sözlerine şöyle devam etti; “Süt ürünleri içerisinde keçi sütünden yapılmış yoğurt, ayran gibi mayalı süt ürünlerini, peynir olarak eski yağlı peynir yerine taze yumuşak peynirleri, kırmızı et yerine balık ve tavuk etinin tercih edilmesi vücutta oksidan doku hasarını azaltacaktır. Yağ seçiminde katı margarin, ay çiçek ve mısır özü yağı yerine zeytinyağı tercih edilmesi birçok kronik hastalıktan koruyacaktır”.
Oksidan En Yoğun Şekerde Bulunuyor
Doku hasarına neden olan oksidanın en yoğun şekerde bulunduğunu belirten Prof. Dr. Yonca Tabak, “Çocuk beslenmesinde tatlıların haftada 1 veya 2 den çok yer almaması gerektiği uyarısında bulunarak, “çocuklara bol su içme alışkanlığı kazandırılmalı, vücutta yoğun oksidan atık oluşturan kafein içeren kakaolu, çikolatalı gıda, kola ve boyalı gazlı içeceklerden uzak durmaları sağlanmalıdır” diye konuştu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)