Bugün çok güzel iki haber aldım. Birincisi, yakın arkadaşımın ablasının (birkaç kere tüp bebek denemesine rağmen hamile kalamamıştı) hamile kaldığını hep beraber öğrenmem, ikincisi ise kliniğimize gelen, benimle aynı dönemde iki kere düşük ve bir kere de dış gebelik yaşamış bir hastamızın gebelik haberi( bebeğin kalp atışlarını duyduk. bunu şimdiye kadar hiç duymamıştık)
Gerçekten çok sevindim. Ben İstanbul cerrahi hastanesinde tüp bebek bölümünde koordinatör olarak çalşıyorum. İşim gerçekten zor.Hastalarımız zor .....
Bunun yanısıra ben de iki kere düşük yapmış biri olarak ,hastalarımızı daha iyi anlayabiliyorum....Bugünkü haberlerden sonra benim de içim de bir hareketlenme oldu....Kısmet, isteyen herkesin ,istediği zaman da bebeği olması dileğiyle...
27 Şubat 2009 Cuma
26 Şubat 2009 Perşembe
BEBEĞİMİZİN BESLENMESİ
BEBEĞİMİ NASIL BESLEMELİYİM?"
Eğer 0-3 yaş arasında bir bebeğiniz varsa, her konuya olduğu gibi bebeğinizin beslenmesine de özel ilgi şart. Nasıl mı?
BEBEĞİN YEMEĞİ NASIL OLMALI?
Bebek beslenmesinde 0-3 yaş arası kritik bir dönemdir. Bu dönemde annelerin
-her konuda olduğu gibi beslenme konusunda da
- bebekleri için mümkün olan en iyi başlangıcı yapması gerekir. Sağlıklı beslenmenin temelleri bu yaş aralığında atılır ve bu dönemdeki beslenme alışkanlıkları bebeğin ileri yaşlardaki sağlığını etkiler. Bebeğinizin sağlıklı beslenmesine destek olmak üzere, ona yemek hazırlarken dikkat etmeniz gereken noktaları şöyle sıralayabiliriz:
• Bebeğinizin yemeklerine tuz ve şeker ilave etmeyin.
• Yetişkinler için hazırlanmış, katkı maddesi içeren ürünler kullanmayın. (Şanti, çikolata, hazır kek vb.)
• Sıvı yağı tercih edin (Mısır özü veya zeytinyağı).
• Bir yaşından önce inek sütü kullanılmayın. Süt kullanılması gereken yerlerde
-WHO (Dünya Sağlık Örgütü) özellikle 1 yaşına kadar inek sütü önermediği için- bebeklerin ayına uygun, devam sütlerini tercih edin.
• Bebeğinizin yemeğini hazırlarken mutlaka sağlıklı ve dengeli beslenmesi gerektiğini göz önünde bulundurun.
• Bisküvi gibi şeker içeren gıdalar kullanmayın. Ayrıca nişasta, pirinç unu gibi gıdalar da besin içeriği açısından yetersizdir, bu ürünlerin yerine tahıllara ağırlık verin.
HANGİ AYDA HANGİ BESİNİ YİYEBİLİR?
* Bebeğinize 7. aydan sonra et ve yumurta sarısı verebilirsiniz.
* 8. aydan itibaren taze balık ve bakliyatlar verebilirsiniz.
* 1 yaş sonrası yumurta beyazı kullanabilirsiniz.
* Bebek yemeklerinde patlıcan, çilek gibi alerjen gıdalar kullanmayın.
* 1 yaş öncesi tariflerde bal ve kepek ekmeği kullanmayın.
* Kek, kurabiye gibi tarifleri bebek tahılları ile hazırlayabilirsiniz.
* Turunçgiller, muz ve kivi 6. aydan sonraki tariflerde yer alabilir.
* Prebiyotik lif kaynağı olan enginar, omega 3 kaynağı olan ceviz, protein kaynağı olan bakliyatlar ile çoğunun antioksidan etkisi olan meyve ve sebzelere bebeğinizin beslenmesinde öncelik tanıyın.
0-3 YAŞ ARASI ÇOK ÖNEMLİ!
• Bebeğinize 6. aydan sonra, demir bakımından zengin gıdalar verin. Kırmızı et, yeşil yapraklı sebzeler ve yumurta sarısı gibi...
• Ayrıca, bebeğinizi farklı tatlardaki meyve ve sebzelerle şaşırtın. Bu onun değişik besinlere alışmasını sağlar.
• Süt içme alışkanlığını oluşturmak için de bebeğinize farklı lezzetler sunulabilirsiniz. Sütün tahıl ve meyvelerle birlikte hazırlanmasıyla farklı tatlar yaratılabilir.
• Farklı meyveler, farklı “antioksidan” besinler, farklı vitamin ve mineraller içerir. Şöyle ki:
- C vitamini dişetleri için gereklidir, demir emilimini hızlandırıp beynin gelişimini sağlar.
- Beta-karoten koruyucudur ve dokuların normal büyümesini, görme gücünü sağlayan A vitaminine çevrilir. Beta-karotenin en iyi kaynağı ise mangodur.
- Brokoli gibi yeşil yapraklı sebzeler B vitamini açısından zengindir.
- Farklı çeşitlerde ve renklerde meyve (ve sebze) tüketimi, farklı miktarlarda vitamin ve -ineral alımı sağladığından önemlidir. Örneğin; 1 elma 100 gramda 4 mg. C vitamini içerirken, çilek tam on sekiz kat fazla C vitamini içerir!
- Günde 2-3 kez meyve tüketimi, kabızlığı önler ve sağlıklı bağırsak hareketleri bakımından önemlidir.
• Bebeğinize verdiğiniz sebzelerin çeşitliliği son derece önemlidir. Yapılan araştırmalara göre, bir hafta içerisinde verilen sebzelerin çeşitliliği, bebeğin yeni tanıştığı yiyecekleri kabul etme oranını yükseltiyor.
• Şekerin bebeğin sağlıklı gelişimine katkısı yok, sadece enerji kaynağı ve bebeğin ağzında tatlı bir lezzet bırakır.
• Fazla tuz, bebekler ve çocuklar için zararlı. 1 yaşını doldurmamış bebeklerin günde 1 gramdan fazla (400 mg sodyum); 1-6 yaş arası çocukların da günde 2 gramdan fazla (800 mg sodyum) tuz almamaları öneriliyor. Çünkü alınan tuz miktarının küçük bir oranda yükselmesi bile ileride tansiyon hastası olma riskini arttırıyor.
• Tahıllar, lif ve demir açısından zengin besinlerdir; özellikle C vitamini içeren meyvelerle alındığında demir emilimi artar. Bebeğe ilk başlanacak tahıl pirinç olmalı.
• Bebeğinize yemek pişirirken daha çok buharda haşlama ve fırında pişirme yöntemini tercih edin. Çünkü sulu pişirmelerde vitamin kayıpları oldukça yüksektir. Düdüklü tencerede pişirme süresi kısalır; bu sayede gıdaların besin değeri korunur.
• Bebeğinizin yemeklerine pişme işlemi bittikten sonra, sızma zeytinyağı veya mısırözü yağı koyun.
• Sebze ve meyveleri üzerinde kalmış olabilecek tarım ilaçlarına karşı, bebeğinize vermeden önce su dolu bir kapta bekletin ve soyarak verin.
• Bebeğiniz için pişirdiğiniz yemeği 2 günden fazla saklanmayın ve 1 kereden fazla ısıtmayın.
• Salam, sucuk gibi işlenmiş etler ve konserve gıdalar bebek beslenmesi için sağlıklı değildir. Tercih etmeyin.
Eğer 0-3 yaş arasında bir bebeğiniz varsa, her konuya olduğu gibi bebeğinizin beslenmesine de özel ilgi şart. Nasıl mı?
BEBEĞİN YEMEĞİ NASIL OLMALI?
Bebek beslenmesinde 0-3 yaş arası kritik bir dönemdir. Bu dönemde annelerin
-her konuda olduğu gibi beslenme konusunda da
- bebekleri için mümkün olan en iyi başlangıcı yapması gerekir. Sağlıklı beslenmenin temelleri bu yaş aralığında atılır ve bu dönemdeki beslenme alışkanlıkları bebeğin ileri yaşlardaki sağlığını etkiler. Bebeğinizin sağlıklı beslenmesine destek olmak üzere, ona yemek hazırlarken dikkat etmeniz gereken noktaları şöyle sıralayabiliriz:
• Bebeğinizin yemeklerine tuz ve şeker ilave etmeyin.
• Yetişkinler için hazırlanmış, katkı maddesi içeren ürünler kullanmayın. (Şanti, çikolata, hazır kek vb.)
• Sıvı yağı tercih edin (Mısır özü veya zeytinyağı).
• Bir yaşından önce inek sütü kullanılmayın. Süt kullanılması gereken yerlerde
-WHO (Dünya Sağlık Örgütü) özellikle 1 yaşına kadar inek sütü önermediği için- bebeklerin ayına uygun, devam sütlerini tercih edin.
• Bebeğinizin yemeğini hazırlarken mutlaka sağlıklı ve dengeli beslenmesi gerektiğini göz önünde bulundurun.
• Bisküvi gibi şeker içeren gıdalar kullanmayın. Ayrıca nişasta, pirinç unu gibi gıdalar da besin içeriği açısından yetersizdir, bu ürünlerin yerine tahıllara ağırlık verin.
HANGİ AYDA HANGİ BESİNİ YİYEBİLİR?
* Bebeğinize 7. aydan sonra et ve yumurta sarısı verebilirsiniz.
* 8. aydan itibaren taze balık ve bakliyatlar verebilirsiniz.
* 1 yaş sonrası yumurta beyazı kullanabilirsiniz.
* Bebek yemeklerinde patlıcan, çilek gibi alerjen gıdalar kullanmayın.
* 1 yaş öncesi tariflerde bal ve kepek ekmeği kullanmayın.
* Kek, kurabiye gibi tarifleri bebek tahılları ile hazırlayabilirsiniz.
* Turunçgiller, muz ve kivi 6. aydan sonraki tariflerde yer alabilir.
* Prebiyotik lif kaynağı olan enginar, omega 3 kaynağı olan ceviz, protein kaynağı olan bakliyatlar ile çoğunun antioksidan etkisi olan meyve ve sebzelere bebeğinizin beslenmesinde öncelik tanıyın.
0-3 YAŞ ARASI ÇOK ÖNEMLİ!
• Bebeğinize 6. aydan sonra, demir bakımından zengin gıdalar verin. Kırmızı et, yeşil yapraklı sebzeler ve yumurta sarısı gibi...
• Ayrıca, bebeğinizi farklı tatlardaki meyve ve sebzelerle şaşırtın. Bu onun değişik besinlere alışmasını sağlar.
• Süt içme alışkanlığını oluşturmak için de bebeğinize farklı lezzetler sunulabilirsiniz. Sütün tahıl ve meyvelerle birlikte hazırlanmasıyla farklı tatlar yaratılabilir.
• Farklı meyveler, farklı “antioksidan” besinler, farklı vitamin ve mineraller içerir. Şöyle ki:
- C vitamini dişetleri için gereklidir, demir emilimini hızlandırıp beynin gelişimini sağlar.
- Beta-karoten koruyucudur ve dokuların normal büyümesini, görme gücünü sağlayan A vitaminine çevrilir. Beta-karotenin en iyi kaynağı ise mangodur.
- Brokoli gibi yeşil yapraklı sebzeler B vitamini açısından zengindir.
- Farklı çeşitlerde ve renklerde meyve (ve sebze) tüketimi, farklı miktarlarda vitamin ve -ineral alımı sağladığından önemlidir. Örneğin; 1 elma 100 gramda 4 mg. C vitamini içerirken, çilek tam on sekiz kat fazla C vitamini içerir!
- Günde 2-3 kez meyve tüketimi, kabızlığı önler ve sağlıklı bağırsak hareketleri bakımından önemlidir.
• Bebeğinize verdiğiniz sebzelerin çeşitliliği son derece önemlidir. Yapılan araştırmalara göre, bir hafta içerisinde verilen sebzelerin çeşitliliği, bebeğin yeni tanıştığı yiyecekleri kabul etme oranını yükseltiyor.
• Şekerin bebeğin sağlıklı gelişimine katkısı yok, sadece enerji kaynağı ve bebeğin ağzında tatlı bir lezzet bırakır.
• Fazla tuz, bebekler ve çocuklar için zararlı. 1 yaşını doldurmamış bebeklerin günde 1 gramdan fazla (400 mg sodyum); 1-6 yaş arası çocukların da günde 2 gramdan fazla (800 mg sodyum) tuz almamaları öneriliyor. Çünkü alınan tuz miktarının küçük bir oranda yükselmesi bile ileride tansiyon hastası olma riskini arttırıyor.
• Tahıllar, lif ve demir açısından zengin besinlerdir; özellikle C vitamini içeren meyvelerle alındığında demir emilimi artar. Bebeğe ilk başlanacak tahıl pirinç olmalı.
• Bebeğinize yemek pişirirken daha çok buharda haşlama ve fırında pişirme yöntemini tercih edin. Çünkü sulu pişirmelerde vitamin kayıpları oldukça yüksektir. Düdüklü tencerede pişirme süresi kısalır; bu sayede gıdaların besin değeri korunur.
• Bebeğinizin yemeklerine pişme işlemi bittikten sonra, sızma zeytinyağı veya mısırözü yağı koyun.
• Sebze ve meyveleri üzerinde kalmış olabilecek tarım ilaçlarına karşı, bebeğinize vermeden önce su dolu bir kapta bekletin ve soyarak verin.
• Bebeğiniz için pişirdiğiniz yemeği 2 günden fazla saklanmayın ve 1 kereden fazla ısıtmayın.
• Salam, sucuk gibi işlenmiş etler ve konserve gıdalar bebek beslenmesi için sağlıklı değildir. Tercih etmeyin.
çocukalrda pişik
ÇOCUĞU PİŞİKTEN KORUMAK GEREK
Pişiğin nedeni derinin tahriş olmasıdır. Bebek bezi pişiği o bölgeye temas eden iritan maddeler nedeniyle ortaya çıkar. Bu maddeler genellikle idrar ve dışkılardaki, bazen de kullanılan bez ya da bezin yıkandığı deterjandaki maddeler olabilir.Pişiğin oluşmasına neden olan başlıca nedenleri şöyle sıralayabiliriz:
• Alt bezin temizliğinde kullanılan deterjanlar ve diğer temizlik maddeleri
• Kötü hijyen
• İshal
• Alt bezinin yeterince sık değiştirilmemesi
• Mantar enfeksiyonları; tahriş olmuş deride nem ve artan ısı nedeniyle bazı mikroplar üreyebilir.
Bu durumda pişikli bölge “infekte” olur. Böyle bir durumda genellikle Candida adı verilen mantar enfeksiyonu gelişmektedir. Pek çok 2 yaşına kadar olan çocukta hastalıklı bölgeden bu mantar izole edilmiştir.
• Bebeğin beslenmesinin değişmesi, anne sütünden mamaya ya da besinlere geçmesi.
TEDAVİ Mİ, TEDBİR Mİ?
Pişik olan bebek pişikli bölgesinde batma, yanma ve kaşınma hisseder. Bu da sürekli bir ağlama ve huzursuzlanmaya neden olur. Tedavi edilmeyen pişiklerde, çok kısa süre içerisinde sekonder enfeksiyonlar denilen o bölgenin üzerinde bakterilerin neden olduğu yeni enfeksiyonlar oluşur. Bu nedenle pişiğin tedavisinden önce oluşumunu engelleyecek hijyenik kremlerin düzenli olarak kullanılması gerekir. Öncelikle bebeğin pişik oluşan bölgesinin suyla, sabun kullanmadan iyice yıkanıp kurutulması gerekir. Pişiği tedavi edici özellikte, bir ürünle pişiğin tedavisi yapılır. Her alt değişiminde pişik kremi sürüldüğünde pişik oluşumu engellenir. Pişiğin oluşumunu önlemek her zaman tedavi etmekten daha kolaydır. Pişikten korunma için şunlar yapılmalıdır:- Bebeğin cildi tahriş edici maddelere (Sert sabun, deterjan vb.) maruz bırakılmamalı,- Bebeğin altının temizi kuru ve serin kalması sağlanmalı,- Cildin bezle ve deriyle sürtünmesi engellenmeli,- Güneşten kaçınılmalı,- Enfeksiyonlara karşı dikkatli olunmalı (Pişikler özellikle ishalliyken artıyor),- Pişiğe karşı cilt koruyucu özelliği olan pişik kremleri kullanılmalı.
Pişiğin nedeni derinin tahriş olmasıdır. Bebek bezi pişiği o bölgeye temas eden iritan maddeler nedeniyle ortaya çıkar. Bu maddeler genellikle idrar ve dışkılardaki, bazen de kullanılan bez ya da bezin yıkandığı deterjandaki maddeler olabilir.Pişiğin oluşmasına neden olan başlıca nedenleri şöyle sıralayabiliriz:
• Alt bezin temizliğinde kullanılan deterjanlar ve diğer temizlik maddeleri
• Kötü hijyen
• İshal
• Alt bezinin yeterince sık değiştirilmemesi
• Mantar enfeksiyonları; tahriş olmuş deride nem ve artan ısı nedeniyle bazı mikroplar üreyebilir.
Bu durumda pişikli bölge “infekte” olur. Böyle bir durumda genellikle Candida adı verilen mantar enfeksiyonu gelişmektedir. Pek çok 2 yaşına kadar olan çocukta hastalıklı bölgeden bu mantar izole edilmiştir.
• Bebeğin beslenmesinin değişmesi, anne sütünden mamaya ya da besinlere geçmesi.
TEDAVİ Mİ, TEDBİR Mİ?
Pişik olan bebek pişikli bölgesinde batma, yanma ve kaşınma hisseder. Bu da sürekli bir ağlama ve huzursuzlanmaya neden olur. Tedavi edilmeyen pişiklerde, çok kısa süre içerisinde sekonder enfeksiyonlar denilen o bölgenin üzerinde bakterilerin neden olduğu yeni enfeksiyonlar oluşur. Bu nedenle pişiğin tedavisinden önce oluşumunu engelleyecek hijyenik kremlerin düzenli olarak kullanılması gerekir. Öncelikle bebeğin pişik oluşan bölgesinin suyla, sabun kullanmadan iyice yıkanıp kurutulması gerekir. Pişiği tedavi edici özellikte, bir ürünle pişiğin tedavisi yapılır. Her alt değişiminde pişik kremi sürüldüğünde pişik oluşumu engellenir. Pişiğin oluşumunu önlemek her zaman tedavi etmekten daha kolaydır. Pişikten korunma için şunlar yapılmalıdır:- Bebeğin cildi tahriş edici maddelere (Sert sabun, deterjan vb.) maruz bırakılmamalı,- Bebeğin altının temizi kuru ve serin kalması sağlanmalı,- Cildin bezle ve deriyle sürtünmesi engellenmeli,- Güneşten kaçınılmalı,- Enfeksiyonlara karşı dikkatli olunmalı (Pişikler özellikle ishalliyken artıyor),- Pişiğe karşı cilt koruyucu özelliği olan pişik kremleri kullanılmalı.
BEBEK PİŞİK OLDUYSA...
• Bebeğinizi mümkün oldukça kuru tutun, gerektikçe bezini değiştirin (2-3 saatte bir olabilir).
• Mümkünse bezi açık bırakıp derinin kuruyarak iyileşmesini sağlayın.
• Çinko oksit içeren krem ve yağlar kullanın. Pişik kremini gün içinde her alt değişiminde kullanın.
• İlave koruma rahatlığı için kenarlıklı çocuk bezi kullanın.
• Sürtünmeyi azaltın ve mısır nişastası tozu kullanarak aşınmayı önleyin.
Bu uygulamalara rağmen bebeğinizin şikayetleri azalmazsa doktorunuz ile görüşmelisiniz. Bebeğinizde bir enfeksiyon gelişmiş olabilir ve o bölgeye antibiyotikli bir krem veya mantar oluşumunu engelleyici bir krem kullanılması gerekebilir.
PİŞİK HAKKINDA BİLMENİZ GEREKENLER
• Pişik, çocuklarda çok yaygın olarak görülen bir cilt hastalığıdır.
• Pişiğin en yaygın sebebi bebeğin altının sık değiştirilmemesi sonucu oluşan derideki iritasyondur.
• Bebeğin altını mümkün oldukça sık değiştirin, iyice suyla yıkayıp kurulayın.
• Bebeğinizi hiçbir zaman, hele de yazın arabanın içinde yalnız bırakmayın.
• Bebeğin pişiğini tedavi etmek için talk pudrası kullanmayın, pudra bebeğinizin cildine zarar verir.
• Pişik kremleri sadece pişiği tedavi etmekle kalmaz aynı zamanda pişiğin oluşumunu da engeller.
• Çok sıcak günlerde, küçük bebekler için ev en iyi ortamdır.
• Sıcak pişiğinden kaçınmak için bebeğinizi sıcak havalarda aşırı giydirmeyin (Direkt güneş altında değilseniz). Bir atlet ve çocuk bezi ihtiyacınız olan giysilerdir.
• Sentetik kumaş ve nefes almayan plastik donlardan uzak durun.
• Sık sık alınan serinleme banyoları bebeğinizi rahatlatabilir. Bebeğinizi banyoda veya su havuzunda hiçbir zaman yalnız bırakmayın.
• Kenarlıklı çocuk arabaları ve pusetler havasız olabilir bu nedenle hava sirkülasyonunu sağlamak için kenarlarını açmak gerekebilir.
• Unutmayın, güneş yanıkları da bir tür pişiktir.
• Pişiğin uzun süreli geçmiyor ve genel halinde de kötüye gidiş oluyorsa mutlaka doktora başvurun.
24 Şubat 2009 Salı
KUZEY BEBEK
KARDEŞİMİN BİR TANESİ
Kuzeycim, sadece anne sütü alan bir bebek.Maşallah Ebrunun da sütü ona çok yaradı. 4 aylık kendileri.....Annesi onu emzirme yastığına koyar koymaz ağzını açıp,aranıyor. Bir de ablası var ki dünyalar güzeli Zeynoş hanım...İlk doğduğunda onu epeycene kıskandı,Kuzeyi. Kuzeyi severken onu da kırmamaya çalıştık. Ama gerçekten dengeyi tutturmak çok zor.
23 Şubat 2009 Pazartesi
BİR ÖNERİ
KİRAZ ÇEKİRDEKLİ YASTIK
Bebeklerin gaz sancılarını almak için su torbasına nazaran çok daha güvenli ve kullanışlıdır.
Mikrodalgada veya fırında kolayca ısıtılabilir ve sıcaklığını uzun süre muhafaza eder.
Buzlukta soğutularak, soğuk kompres olarak kullanılabilir.
Dolgusu sayesinde konulduğu bölgenin şeklini alır, sarar.
İsviçre'de de uzun yıllardır sıcak-soğuk kompres amaçlı kullanılan, Almanya menşeli kiraz çekirdeği dolgulu yastık.
Doğal, pratik ve şekil alabilen kiraz çekirdeklerinden yapılmış orjinal bir yastık.
Sıcak-soğuk kompres ya da masaj yastığı olarak kullanabilirsiniz.Örneğin bebeklerde gaz sancısına karşı sıcak masaj olarak kullanılabilir.
20-30 dakikaya kadar sıcaklığını muhafaza edebilme özelliğine sahiptir. Yavaşça ve kullanana rahatsızlık vermeden soğur.
ISITMA: Fırında maksimum 150 derecede veya mikrodalgada gücünden ve yastığın ebatından bağımsız olarak 1-3 dakikada ısıtılabilir. Öncelikle kısa süreli ısıtma önerilir.
Buzlukta 60 dakika bekletilerek soğutulur.
Bebeklerin karın sancılarını almada, yataklarını ısıtmada, hamilelerin bel ağrısı ve doğum sancılarında bel bölgesine masaj yapmada kullanılır.
Benim bir arkadaşımın yaramaz oğluşu Can kolilk bir bebekti.Doğumundan sonra 3 ay annesi Nilüfer bayağı zorlandı. Ozaman onun kullandığı benim çok hoşuma giden bir üründen bahsetmek istiyorumTheraline Kiraz Çekirdekli Yastık Detay Bilgisi
T0105 Theraline Kiraz Çekirdekli Yastık (Termofor)
T0105 Theraline Kiraz Çekirdekli Yastık (Termofor)
Mikrodalgada veya fırında kolayca ısıtılabilir ve sıcaklığını uzun süre muhafaza eder.
Buzlukta soğutularak, soğuk kompres olarak kullanılabilir.
Dolgusu sayesinde konulduğu bölgenin şeklini alır, sarar.
İsviçre'de de uzun yıllardır sıcak-soğuk kompres amaçlı kullanılan, Almanya menşeli kiraz çekirdeği dolgulu yastık.
Doğal, pratik ve şekil alabilen kiraz çekirdeklerinden yapılmış orjinal bir yastık.
Sıcak-soğuk kompres ya da masaj yastığı olarak kullanabilirsiniz.Örneğin bebeklerde gaz sancısına karşı sıcak masaj olarak kullanılabilir.
20-30 dakikaya kadar sıcaklığını muhafaza edebilme özelliğine sahiptir. Yavaşça ve kullanana rahatsızlık vermeden soğur.
ISITMA: Fırında maksimum 150 derecede veya mikrodalgada gücünden ve yastığın ebatından bağımsız olarak 1-3 dakikada ısıtılabilir. Öncelikle kısa süreli ısıtma önerilir.
Buzlukta 60 dakika bekletilerek soğutulur.
Bebeklerin karın sancılarını almada, yataklarını ısıtmada, hamilelerin bel ağrısı ve doğum sancılarında bel bölgesine masaj yapmada kullanılır.
Yastığı 40 derecede yıkayabilir iyice kuruttuktan sonra tekrar kullanabilirsiniz.
internetten buldum, tanıtım yazısını .okuyan arkadaşlara tavsiye olunur....
internetten buldum, tanıtım yazısını .okuyan arkadaşlara tavsiye olunur....
EVET, SİZ İYİ BİR ANNESİNİZ!
Anne olarak tabii ki, çocuklarımız için hep en iyiyi arzuluyoruz. Ve doğal olarak, bu "en iyi" de "bizim seçtiğimiz en iyi" olmak zorunda! Çaresiz, çocuklarımızı, kendi seçimlerimizle büyütüyoruz, çünkü onların annesi biziz! Buraya kadar, "Eee, ne var bunda?" diye düşünebilirsiniz…Fakat, çocuklarınız için en iyiyi yapmaya çalışırken, hiç düşündünüz mü sevgili anneler, biz de insanız ve hata yapabiliriz. Çünkü insan demek, bir yönüyle yetersiz (eksik) olan demek, değil mi?Çocuğumuzu beslerken, "Hadi bir kaşık daha fazla ye" diye zorlarken de; o eğlensin diye bir çocuk oyunu izlettikten sonra gözyaşları içinde, "Kırlangıç yardım ettiği için mi öldü anne?" diye sorarken de, hep önce onun için, onun iyiliği, mutluluğu, beden ve ruh sağlığı için bir şeyler yapmaya çalışmıyor muyuz? Çalışıyoruz çalışmasına elbet ama, bunu ne kadar başardığımız da hep aklımızda? Her adımımız suçluluk duymak için bir neden? Oysa, bizler anne olmadan önce böyle değildik! Böyle suçluluk duyguları, böyle vicdan ağırlığı içinde kıvranmıyorduk!Öyleyse, yine kıvranmayalım! (Nasıl becereceksek?) Çünkü, bizler, hepimiz iyi birer anneyiz; çünkü bunun için niyet ve emek gösteriyoruz. Hayat ise, bizim ona akmamızı istiyor ve sanırım biraz da akışa teslim olmak, bize de, çocuklarımıza da iyi gelecek… Bugün özenle hazırladığınız yemeği yemiyor mu? Bırakın yemesin! "İstemiyorsa yemesin" diyebildiğiniz zamanın hemen ardından, iştahının hiç bu kadar açık olmadığını, küçük dilinizi yutmuş bir şekilde izleyebilirsiniz… Kendinize güvenin, her koşulda siz iyi bir annesiniz!
Anne olarak tabii ki, çocuklarımız için hep en iyiyi arzuluyoruz. Ve doğal olarak, bu "en iyi" de "bizim seçtiğimiz en iyi" olmak zorunda! Çaresiz, çocuklarımızı, kendi seçimlerimizle büyütüyoruz, çünkü onların annesi biziz! Buraya kadar, "Eee, ne var bunda?" diye düşünebilirsiniz…Fakat, çocuklarınız için en iyiyi yapmaya çalışırken, hiç düşündünüz mü sevgili anneler, biz de insanız ve hata yapabiliriz. Çünkü insan demek, bir yönüyle yetersiz (eksik) olan demek, değil mi?Çocuğumuzu beslerken, "Hadi bir kaşık daha fazla ye" diye zorlarken de; o eğlensin diye bir çocuk oyunu izlettikten sonra gözyaşları içinde, "Kırlangıç yardım ettiği için mi öldü anne?" diye sorarken de, hep önce onun için, onun iyiliği, mutluluğu, beden ve ruh sağlığı için bir şeyler yapmaya çalışmıyor muyuz? Çalışıyoruz çalışmasına elbet ama, bunu ne kadar başardığımız da hep aklımızda? Her adımımız suçluluk duymak için bir neden? Oysa, bizler anne olmadan önce böyle değildik! Böyle suçluluk duyguları, böyle vicdan ağırlığı içinde kıvranmıyorduk!Öyleyse, yine kıvranmayalım! (Nasıl becereceksek?) Çünkü, bizler, hepimiz iyi birer anneyiz; çünkü bunun için niyet ve emek gösteriyoruz. Hayat ise, bizim ona akmamızı istiyor ve sanırım biraz da akışa teslim olmak, bize de, çocuklarımıza da iyi gelecek… Bugün özenle hazırladığınız yemeği yemiyor mu? Bırakın yemesin! "İstemiyorsa yemesin" diyebildiğiniz zamanın hemen ardından, iştahının hiç bu kadar açık olmadığını, küçük dilinizi yutmuş bir şekilde izleyebilirsiniz… Kendinize güvenin, her koşulda siz iyi bir annesiniz!
FAYDALI BİR TARİF
Mısır nişastası
Süt
Bal
Tarçın
Mısır nişastası ve sütü kaynatın.Boza kıvamına gelinceye kadar.
Bardağa aldıktan sonra içine bal ve tarçın ekleyin.
Bu tarifi kardeşimin kızı üst solnum yolu enfeksiyonu olduğu zaman doktoru tarif etmişti. Gerçekten çok yararlı ve lezzetli bir içecek. Çocuklarınız severek içer,denenmiştir.
Mısır nişastası
Süt
Bal
Tarçın
Mısır nişastası ve sütü kaynatın.Boza kıvamına gelinceye kadar.
Bardağa aldıktan sonra içine bal ve tarçın ekleyin.
Bu tarifi kardeşimin kızı üst solnum yolu enfeksiyonu olduğu zaman doktoru tarif etmişti. Gerçekten çok yararlı ve lezzetli bir içecek. Çocuklarınız severek içer,denenmiştir.
TÜP BEBEK TEDAVİSİNDE PSİKOLOJİK BOYUT
TÜP BEBEK TEDAVİSİ
PSİKOLOJİK BOYUT
Kısırlık ile mücadele sürecinde genel olarak tedavinin fiziksel yönüne odaklanılır. Oysa böyle bir problem ile uğraşan çift aynı zamanda önemli duygusal sorunlarla da yüzyüzedir.
Üreme konusunda yaşanan zorluklar çevre ile rahat paylaşılamadığından, çiftler genelde kendilerini yalnız hissederler. Aslında yalnız değildirler. Çünkü evli çiftlerin %15’i bu problemle mücadele etmektedir.
Üremeye yardımcı tedavileri kendi içinde 4 aşamaya ayırabiliriz. Her bir aşama içinde yaşanan duygular ve bu duygularla başetme yöntemleri birbirinden farklıdır. Bu aşamalar şunlardır:
Kısırlık problemini farkına varma
Değerlendirme ve teşhis
Tedavi
Tedavinin sonuçlanması
1. Kısırlık Problemini Farkına Varma
Tüm çiftler hazır hissettiklerinde hamile kalabilecekleri düşüncesindedirler. Hamile kalma girişimleri sonuçsuz kaldıkça endişelenmeye başlarlar.
Bu süreçte şu durumlar yaşanabilir:
Hamile kalma ile ilgili bir problem olabileceğini genel olarak önce kadınlar farkeder.
Erkekler, tıbbi bir değerlendirmenin gerekliliği konusunda ikna edilmek durumunda kalabilirler.
Kızgınlık, inkar, suçluluk, kendine acıma ve kıskançlık gibi duygular belirebilir.
Evlilik içi anlaşmazlıklar daha belirgin hale gelebilir.
Hayatlarını kontrol altında tutmaya alışkın çiftler için böyle bir problemle karşı karşıya kalmak çok zorlayıcı olabilir.
Başetme Yöntemleri
Böyle bir durumla karşılaşmış insanlarla tanışın ve onların deneyimlerini öğrenin. Her çiftin bu konu ile ilgili deneyimi kendine özgüdür.
Sizin ve eşinizin duyguları çok farklı olabilir. Buna hazırlıklı olun.
Doktora yardım için başvurduğunuzda kaygı, korku, rahatlama gibi duyguların iç içe geçtiği bir ruh hali içinde olursanız, buna şaşırmayın.
Böyle bir dönemde eşinizle iletişim halinde olmanız çok önemlidir. Bu her zaman kolay olmayabilir. Fakat birbirinizin desteğine en çok ihtiyaç duyduğunuz dönemdesiniz.
Yaşadığınız problem karşısında üzüntü, hayalkırıklığı, endişe ya da kızgınlık duymanız çok normaldir. Böyle duygular hissediyorsanız kendinizi eleştirmeyin. Fakat hayatınız sadece bu mesele üzerine kurulmuş gibi davranmayın. Şu anda hayatınızda yolunda giden şeyler de var. Onlara odaklanın. Sevdiğiniz şeyleri yapmaya (hobi, spor gibi) özen gösterin.
Kısırlık ile ilgili bir problemin varlığından şüphe duyuyorsanız, bu şüpheyi test etmeyi geciktirmeyin. Problem ne kadar erken teşhis edilirse, o kadar erken çözüm yoluna gidilebilir.
2. Değerlendirme ve Teşhis
Bu süreçte çiftler, niye çocuk sahibi olamadıklarına yönelik cevaplar ararlar. Bu aşama her ne kadar stresli olsa da, çiftler problemlerine bir çözüm bulmak üzere motive olmuşlardır.
Bu dönemde aşağıda sıralanan duygu ve deneyimler yaşanabilir:
Kontrol hissinin kaybı. Doktorların ve tahlillerin hayatınızı kontrol ettiği hissini yaşamak.
Vücudunuzun sizi hayalkırıklığına uğrattığını hissetmek. “Neden ben?” ya da “bunu hak edecek ne yaptım?” soruları.
Hamilelere, çocuğu olanlara ve sizin yaşadığınız sıkıntıları yaşamadan çocuk sahibi olmuş olanlara negatif duygular hissetmek.
Cinsel hayatınızın sekteye uğraması. Cinselliğin teknik ve doktor tarafından monitorize edilen bir hal alması.
Üreme konusunda yaşanan sıkıntılardan dolayı utanç hissetmek.
Gizliliğe ihtiyaç duymak. Kısırlık konusu ile ilgili testler hakkında konuşmak istememek ve arkadaş çevresinden uzaklaşmak.
Eşinizle, aile ve arkadaşlarınızla iletişimde zorlanmak.
Testlerin niteliğinden dolayı özel alanın ihlal edilmesi. Daha önce eşinizle aranızda olan şey, şimdi sizin ile doktor ve ekibi arasında.
Hamile ya da çocuklu kişiler tarafından anlaşılmadığınızı hissetmek.
Kısırlık teşhisi konduğunda şok, hissizlik ve aynı zamanda rahatlama yaşamak.
Başetme Yöntemleri
Kendinizi kısırlık hakkında bilgilendirin. Bu konuyla ilgili okuyun.
Duygularınızı eşinizle mümkün olduğunca çok paylaşın.
Birbirinizi destekleyin. Çiftlerin her biri durumla ne şekilde baş ediyor görünürse görünsün, bu, her iki taraf için de zor bir durumdur.
Depresyon ya da kaygı yaşayabilirsiniz.
Düşünce ve duygularınızla yüzleşmek için kendinize zaman ayırın. Kendinizle başbaşa kalın.
Çevrenizden destek alın. Daha önce benzer deneyim yaşamış biri ya da güvendiğiniz arkadaşlarınız size destek verebilir.
Doktor randevularına giderken eşinizle gidin. Böylece bundan sonra ne yapılacağını, izlenecek yolu iki taraf da anlamış olur.
Aklınıza takılan soruların listesini yapın ve doktor randevunuzda bunları sorun. Kulaktan dolma bilgilere güvenmeyin. Unutmayın, doktorunuzun bu konudaki ne ilk ne de son hastasısınız. Onun bu konudaki bilgi ve tecrübesine güvenin.
Değerlendirme ve teşhis süreci, bir evliliğin yaşayabileceği en zorlu sınavlardan biridir. Çiftlerin karşılıklı duygusal destek vermesi bu dönemin daha kolay atlatılmasını sağlayacaktır. Aslında birçok çift bu dönemde birbirlerine yaslanarak, eskisinden daha da güçlü bir ilişki içine girer ve evlilik bağlarını kuvvetlendirir. Kısırlık sadece “kadına” ya da sadece “erkeğe” ait bir problem değildir. Bu, “çiftin” problemidir ve hem kadın hem de erkeğin katılımı ile çözüm bulacaktır.
3. Tedavi
Bu noktada çiftler, üreme ile ilgili yaşadıkları problemin hayatlarını yönettiğini hissederler. Duygusal iniş-çıkışlar yaşarlar ve tedavinin gerekleri yüzünden yorgun ve kızgın hissedebilirler.
Tedavi sürecinde şunlar deneyimlenebilir:
Yaşanan probleme öfke duymak.
Bebeği tam garanti etmeyen bir tedaviye bu kadar zaman, enerji ve para harcamaktan dolayı duyulan kızgınlık.
Tedavinin zorluğuna duyulan kızgınlık. Tedavinin yükünü kadınların çekmesi.
Doktorlar, teknoloji ve ilaçlar tarafından kullanılıyormuş gibi hissetmek.
Kullanılan ilaçların hormonları etkilemesinden dolayı duygusal yoğunluklar yaşamak.
Hassas ve kırılgan hissetmek.
Cinsel birleşmeden uzak durma isteği (başarısızlığı hatırlattığı için).
Tedavinin finansal yükü ile ilgili kaygı duymak.
Hayatı durdurmuş olmak; kısa ya da uzun dönemli planlar yapamamak.
Kendini cezalandırıcı düşünceler: “Belki de bu bebeği hak etmiyoruz”.
Kendini suçlayıcı düşünceler: “Eğer şunu ya da bunu yapmış olsaydık, o zaman bebeğimiz olurdu”.
Tedavi süreci, tedavi alternatifleri, başarı oranları ve harcanacak para gibi konularda her şeyi öğrenme ve kontrol sahibi olma isteği.
Başetme Yöntemleri
Eşinizin her zaman sizinle aynı duyguları hissetmesini beklemeyin. Duyguları sizinle aynı zamanda hissetmesini de beklemeyin. Paylaşmak istediğinizde paylaşın ama ona bu konuda baskı yapmayın.
Limitlerinizin dolduğunu hissettiğiniz zaman, rahatlamak için yollar bulun. Öfke vb. duyguları biriktirmek sağlıksızdır.
Cinsel ilişkinizi keyifli / eğlenceli hale getirmeye çalışın. Cinselliğin tek amacı bebek yapmak değildir. İlişkideki yakınlığı korumaya çalışın.
Tedavi zorlayıcı hale gelirse, yaşamınızı tedaviyi kolaylaştırıcı şekilde organize etmeye çalışın.
Tedavinin ruh halinizde oluşturduğu kısa dönemli iniş-çıkışlar üzerinde durmayın.
Bir psikologdan duygusal destek alın.
Uzayan tedavilerde beklenen sonucu alamadığınızda, bunun için kendinizi suçlamayın. Her zaman umut olduğunu, arzulanan sonucun bazen uzun süreli çabalardan sonra geldiğini kendinize hatırlatın. Kısırlık problemi yaşamayan çiftlerde bile, hamile kalmak zaman ve üst üste denemeler gerektirebilir.
4. Tedavinin Sonuçlanması
Eğer bir çift kısırlık tedavisinin getirdiği duygusal ve fiziksel sorunlarla baş edebilirse, bundan sonra karşılarına çıkabilecek her türlü sorunla baş edebilir. Böyle bir deneyim yaşamış ve baş edilmiş olabilmek hem erkeğin hem de kadının kendine daha fazla güvenmesine ve kendindeki güce daha fazla inanmasına yardımcı olur.
Bu süreçte yaşananlar şunlar olabilir:
Hayatın her alanını kontrol edip, yönlendiremeyeceğinizi anlamak ve kabullenmek.
Eşinize karşı daha yakın hissetmek.
Süreçten yorulmuş olmak.
Başkalarının problemlerine karşı empati geliştirebilmek.
Kötü deneyimlerden iyi sonuçlar çıkabileceğini öğrenmek.
Tüm hedeflerinize ulaşmasanız bile hayatın anlamlı olabileceğini kavramak.
Artık daha fazla duygusal, fiziksel ve maddi sıkıntı ile uğraşmayacağınızı bilmenin verdiği rahatlık hissi.
Başetme Yöntemleri
Kısırlık problemini çözmüş olan çiftlerle konuşun, onların hikayelerini ve Başetme yöntemlerini dinleyin.
Bir psikologdan duygusal destek alın.
Zaman ve enerjinizi eşinize ve ilişkinize ayırın. Birlikte yapabileceğiniz aktiviteler bulun.
Tedavi sürecinde ihmal ettiğiniz arkadaş ve akrabalarınız ile yeniden görüşmeye başlayın.
Eğer tedaviniz beklediğiniz sonucu vermezse, kendinizi hazır hissettiğiniz zaman kısırlık tedavisine baştan başlamayı seçebilirsiniz. Unutmayın ki her zaman seçenekleriniz vardır. Tedavi dışındaki seçeneklerinizi doktorunuzla konuşabilirsiniz.
KLİNİK PSİKOLOG
GONCA ŞENSÖZEN
www.goncasensozen.com
PSİKOLOJİK BOYUT
Kısırlık ile mücadele sürecinde genel olarak tedavinin fiziksel yönüne odaklanılır. Oysa böyle bir problem ile uğraşan çift aynı zamanda önemli duygusal sorunlarla da yüzyüzedir.
Üreme konusunda yaşanan zorluklar çevre ile rahat paylaşılamadığından, çiftler genelde kendilerini yalnız hissederler. Aslında yalnız değildirler. Çünkü evli çiftlerin %15’i bu problemle mücadele etmektedir.
Üremeye yardımcı tedavileri kendi içinde 4 aşamaya ayırabiliriz. Her bir aşama içinde yaşanan duygular ve bu duygularla başetme yöntemleri birbirinden farklıdır. Bu aşamalar şunlardır:
Kısırlık problemini farkına varma
Değerlendirme ve teşhis
Tedavi
Tedavinin sonuçlanması
1. Kısırlık Problemini Farkına Varma
Tüm çiftler hazır hissettiklerinde hamile kalabilecekleri düşüncesindedirler. Hamile kalma girişimleri sonuçsuz kaldıkça endişelenmeye başlarlar.
Bu süreçte şu durumlar yaşanabilir:
Hamile kalma ile ilgili bir problem olabileceğini genel olarak önce kadınlar farkeder.
Erkekler, tıbbi bir değerlendirmenin gerekliliği konusunda ikna edilmek durumunda kalabilirler.
Kızgınlık, inkar, suçluluk, kendine acıma ve kıskançlık gibi duygular belirebilir.
Evlilik içi anlaşmazlıklar daha belirgin hale gelebilir.
Hayatlarını kontrol altında tutmaya alışkın çiftler için böyle bir problemle karşı karşıya kalmak çok zorlayıcı olabilir.
Başetme Yöntemleri
Böyle bir durumla karşılaşmış insanlarla tanışın ve onların deneyimlerini öğrenin. Her çiftin bu konu ile ilgili deneyimi kendine özgüdür.
Sizin ve eşinizin duyguları çok farklı olabilir. Buna hazırlıklı olun.
Doktora yardım için başvurduğunuzda kaygı, korku, rahatlama gibi duyguların iç içe geçtiği bir ruh hali içinde olursanız, buna şaşırmayın.
Böyle bir dönemde eşinizle iletişim halinde olmanız çok önemlidir. Bu her zaman kolay olmayabilir. Fakat birbirinizin desteğine en çok ihtiyaç duyduğunuz dönemdesiniz.
Yaşadığınız problem karşısında üzüntü, hayalkırıklığı, endişe ya da kızgınlık duymanız çok normaldir. Böyle duygular hissediyorsanız kendinizi eleştirmeyin. Fakat hayatınız sadece bu mesele üzerine kurulmuş gibi davranmayın. Şu anda hayatınızda yolunda giden şeyler de var. Onlara odaklanın. Sevdiğiniz şeyleri yapmaya (hobi, spor gibi) özen gösterin.
Kısırlık ile ilgili bir problemin varlığından şüphe duyuyorsanız, bu şüpheyi test etmeyi geciktirmeyin. Problem ne kadar erken teşhis edilirse, o kadar erken çözüm yoluna gidilebilir.
2. Değerlendirme ve Teşhis
Bu süreçte çiftler, niye çocuk sahibi olamadıklarına yönelik cevaplar ararlar. Bu aşama her ne kadar stresli olsa da, çiftler problemlerine bir çözüm bulmak üzere motive olmuşlardır.
Bu dönemde aşağıda sıralanan duygu ve deneyimler yaşanabilir:
Kontrol hissinin kaybı. Doktorların ve tahlillerin hayatınızı kontrol ettiği hissini yaşamak.
Vücudunuzun sizi hayalkırıklığına uğrattığını hissetmek. “Neden ben?” ya da “bunu hak edecek ne yaptım?” soruları.
Hamilelere, çocuğu olanlara ve sizin yaşadığınız sıkıntıları yaşamadan çocuk sahibi olmuş olanlara negatif duygular hissetmek.
Cinsel hayatınızın sekteye uğraması. Cinselliğin teknik ve doktor tarafından monitorize edilen bir hal alması.
Üreme konusunda yaşanan sıkıntılardan dolayı utanç hissetmek.
Gizliliğe ihtiyaç duymak. Kısırlık konusu ile ilgili testler hakkında konuşmak istememek ve arkadaş çevresinden uzaklaşmak.
Eşinizle, aile ve arkadaşlarınızla iletişimde zorlanmak.
Testlerin niteliğinden dolayı özel alanın ihlal edilmesi. Daha önce eşinizle aranızda olan şey, şimdi sizin ile doktor ve ekibi arasında.
Hamile ya da çocuklu kişiler tarafından anlaşılmadığınızı hissetmek.
Kısırlık teşhisi konduğunda şok, hissizlik ve aynı zamanda rahatlama yaşamak.
Başetme Yöntemleri
Kendinizi kısırlık hakkında bilgilendirin. Bu konuyla ilgili okuyun.
Duygularınızı eşinizle mümkün olduğunca çok paylaşın.
Birbirinizi destekleyin. Çiftlerin her biri durumla ne şekilde baş ediyor görünürse görünsün, bu, her iki taraf için de zor bir durumdur.
Depresyon ya da kaygı yaşayabilirsiniz.
Düşünce ve duygularınızla yüzleşmek için kendinize zaman ayırın. Kendinizle başbaşa kalın.
Çevrenizden destek alın. Daha önce benzer deneyim yaşamış biri ya da güvendiğiniz arkadaşlarınız size destek verebilir.
Doktor randevularına giderken eşinizle gidin. Böylece bundan sonra ne yapılacağını, izlenecek yolu iki taraf da anlamış olur.
Aklınıza takılan soruların listesini yapın ve doktor randevunuzda bunları sorun. Kulaktan dolma bilgilere güvenmeyin. Unutmayın, doktorunuzun bu konudaki ne ilk ne de son hastasısınız. Onun bu konudaki bilgi ve tecrübesine güvenin.
Değerlendirme ve teşhis süreci, bir evliliğin yaşayabileceği en zorlu sınavlardan biridir. Çiftlerin karşılıklı duygusal destek vermesi bu dönemin daha kolay atlatılmasını sağlayacaktır. Aslında birçok çift bu dönemde birbirlerine yaslanarak, eskisinden daha da güçlü bir ilişki içine girer ve evlilik bağlarını kuvvetlendirir. Kısırlık sadece “kadına” ya da sadece “erkeğe” ait bir problem değildir. Bu, “çiftin” problemidir ve hem kadın hem de erkeğin katılımı ile çözüm bulacaktır.
3. Tedavi
Bu noktada çiftler, üreme ile ilgili yaşadıkları problemin hayatlarını yönettiğini hissederler. Duygusal iniş-çıkışlar yaşarlar ve tedavinin gerekleri yüzünden yorgun ve kızgın hissedebilirler.
Tedavi sürecinde şunlar deneyimlenebilir:
Yaşanan probleme öfke duymak.
Bebeği tam garanti etmeyen bir tedaviye bu kadar zaman, enerji ve para harcamaktan dolayı duyulan kızgınlık.
Tedavinin zorluğuna duyulan kızgınlık. Tedavinin yükünü kadınların çekmesi.
Doktorlar, teknoloji ve ilaçlar tarafından kullanılıyormuş gibi hissetmek.
Kullanılan ilaçların hormonları etkilemesinden dolayı duygusal yoğunluklar yaşamak.
Hassas ve kırılgan hissetmek.
Cinsel birleşmeden uzak durma isteği (başarısızlığı hatırlattığı için).
Tedavinin finansal yükü ile ilgili kaygı duymak.
Hayatı durdurmuş olmak; kısa ya da uzun dönemli planlar yapamamak.
Kendini cezalandırıcı düşünceler: “Belki de bu bebeği hak etmiyoruz”.
Kendini suçlayıcı düşünceler: “Eğer şunu ya da bunu yapmış olsaydık, o zaman bebeğimiz olurdu”.
Tedavi süreci, tedavi alternatifleri, başarı oranları ve harcanacak para gibi konularda her şeyi öğrenme ve kontrol sahibi olma isteği.
Başetme Yöntemleri
Eşinizin her zaman sizinle aynı duyguları hissetmesini beklemeyin. Duyguları sizinle aynı zamanda hissetmesini de beklemeyin. Paylaşmak istediğinizde paylaşın ama ona bu konuda baskı yapmayın.
Limitlerinizin dolduğunu hissettiğiniz zaman, rahatlamak için yollar bulun. Öfke vb. duyguları biriktirmek sağlıksızdır.
Cinsel ilişkinizi keyifli / eğlenceli hale getirmeye çalışın. Cinselliğin tek amacı bebek yapmak değildir. İlişkideki yakınlığı korumaya çalışın.
Tedavi zorlayıcı hale gelirse, yaşamınızı tedaviyi kolaylaştırıcı şekilde organize etmeye çalışın.
Tedavinin ruh halinizde oluşturduğu kısa dönemli iniş-çıkışlar üzerinde durmayın.
Bir psikologdan duygusal destek alın.
Uzayan tedavilerde beklenen sonucu alamadığınızda, bunun için kendinizi suçlamayın. Her zaman umut olduğunu, arzulanan sonucun bazen uzun süreli çabalardan sonra geldiğini kendinize hatırlatın. Kısırlık problemi yaşamayan çiftlerde bile, hamile kalmak zaman ve üst üste denemeler gerektirebilir.
4. Tedavinin Sonuçlanması
Eğer bir çift kısırlık tedavisinin getirdiği duygusal ve fiziksel sorunlarla baş edebilirse, bundan sonra karşılarına çıkabilecek her türlü sorunla baş edebilir. Böyle bir deneyim yaşamış ve baş edilmiş olabilmek hem erkeğin hem de kadının kendine daha fazla güvenmesine ve kendindeki güce daha fazla inanmasına yardımcı olur.
Bu süreçte yaşananlar şunlar olabilir:
Hayatın her alanını kontrol edip, yönlendiremeyeceğinizi anlamak ve kabullenmek.
Eşinize karşı daha yakın hissetmek.
Süreçten yorulmuş olmak.
Başkalarının problemlerine karşı empati geliştirebilmek.
Kötü deneyimlerden iyi sonuçlar çıkabileceğini öğrenmek.
Tüm hedeflerinize ulaşmasanız bile hayatın anlamlı olabileceğini kavramak.
Artık daha fazla duygusal, fiziksel ve maddi sıkıntı ile uğraşmayacağınızı bilmenin verdiği rahatlık hissi.
Başetme Yöntemleri
Kısırlık problemini çözmüş olan çiftlerle konuşun, onların hikayelerini ve Başetme yöntemlerini dinleyin.
Bir psikologdan duygusal destek alın.
Zaman ve enerjinizi eşinize ve ilişkinize ayırın. Birlikte yapabileceğiniz aktiviteler bulun.
Tedavi sürecinde ihmal ettiğiniz arkadaş ve akrabalarınız ile yeniden görüşmeye başlayın.
Eğer tedaviniz beklediğiniz sonucu vermezse, kendinizi hazır hissettiğiniz zaman kısırlık tedavisine baştan başlamayı seçebilirsiniz. Unutmayın ki her zaman seçenekleriniz vardır. Tedavi dışındaki seçeneklerinizi doktorunuzla konuşabilirsiniz.
KLİNİK PSİKOLOG
GONCA ŞENSÖZEN
www.goncasensozen.com
loğusalık psikolojisi
LOĞUSALIK DÖNEMİ
PSİKOLOJİK BOYUT
Doğum yaptıktan sonra kadınların birçoğu duygusal iniş çıkışlar yaşar. Bir an kendilerini iyi hissederken, bunu takip eden dakikada kötü hissedebilirler. Ruh halindeki bu dalgalanma genel olarak doğumdan sonraki günlerde başlar ve loğusalık süresince –ki bu süre ilk 6 haftadır- devam edebilir. Bu süreçte şu sıkıntılar yaşanabilir :
sık sık (belirgin bir sebep olmadığı halde) ağlamak
bebek uykuya dalsa bile uyumakta zorlanmak
huzursuzluk, çabuk sinirlenme
konsantrasyon güçlüğü
başağrısı
hastalanmak konusunda yoğun kaygı duymaktır.
Doğum yapan kadınların yaklaşık % 75-80’inin loğusalık döneminde böyle bir süreç yaşanır ve bu normaldir. Bu sıkıntılar genellikle, annenin bebeğe ve bebekli yaşama alışması ile ilgilidir ve adaptasyon sağlanmaya başladığı zaman söz konusu sıkıntılar geldikleri gibi ortadan kaybolurlar.
Birçok annenin aklına neden bu garip hisleri duyduğu sorusu takılmaktadır. Kendisi de her zamankinden hassas ve kırılgan olduğunu fark eder ve buna çok anlam veremez. Böyle bir dönemin yaşanmasının çeşitli sebepleri olabilir: Öncelikle, anne, dokuz ay boyunca doğum anını hayal etmiş ve bu anla ilgili heyecan yaşamıştır. Korku ve heyecan karışımı doğum deneyimini atlattıktan sonra bir gevşeme ve yavaşlama hisseder. Bu noktada bebeğin getirdiği sorumlulukların bilincine varır. İlk günlerle birlikte yeni anne, bebeğinin ne kadar bakıma muhtaç, ne kadar özen ve zaman isteyen ve özgürlüğünü ne kadar çok elinden alan bir varlık olduğunu fark eder. Bu farkındalıklara bir de bebekten kaynaklanan uykusuzluk ve yorgunluk eklenince, anne kendini iyice zayıf ve bitkin hissetmeye başlar. Bebekle baş edip edemeyeceği konusunda yoğun endişeler duyar. İşte böyle bir dönem aslında annenin, bebeği kabullenme ve yaşam şartlarını onun varlığına göre düzenleyebilme dönemidir ve kimi zaman yukarıda bahsettiğimiz semptomların yaşanmasına sebep olur. Anne, bebeğin varlığını ne kadar çabuk kabullenir ve yaşam şartlarını ne kadar çabuk bebeğin varlığına göre düzenlerse, yaşanan psikolojik sıkıntılar da o kadar çabuk ortadan kaybolur.
Loğusalık döneminin zor geçirilmesinin bir diğer nedeni sosyal desteğin azlığıdır. Bebek bakımı konusunda anneye yardım edebilecek kişilerin yokluğu, anneyi iyice kaygılı, güçsüz ve çaresiz hissettirebilir. Birilerinin (anne, abla, kayınvalide ya da eş) anneye yardımcı olması sayesinde, anne kendine zaman ayırma ve böylece kendine de bakabilme fırsatını yakalar. Bu sayede hayatının aniden ve dramatik bir şekilde değiştiği hissini daha az yaşar. Birçok yeni anne loğusalık günlerinde kendilerini “ben gibi değil” “bir başkası gibi” şeklinde algılamaktadırlar. Eski hayatları tamamen ellerinden gitmiş gibidir. Etrafındakilerin bebek bakımı konusunda anneye yardım etmesi, anneye kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmek için de zaman yaratacaktır. Böylece anne, bebeği ile ilgilenirken kendini ihmal etmemiş olur. Sağlıklı bir anne-bebek ilişkisi için, annenin kendi ihtiyaçlarını mümkün olduğunca karşılayabilmesi gerekir. Toplumda inanılan ve uygulananın aksine “önce bebek” değil “önce anne” gelmelidir. Anne iyi olmaz, iyi hissetmezse bebeğin iyi olması zaten mümkün değildir.
Burada eşe de çok önemli bir rol düşer. Böyle bir durumda yeni bebek sahibi olmuş annenin en çok ihtiyaç duyduğu şey eşinin desteğidir. Eşin, mümkün olduğunca bebek bakımında anneye yardımcı olması anneyi hem psikolojik hem de fiziksel açıdan rahatlatır. Anne, bebek bakımında yalnız olmadığını ve tüm sorumluluğun sadece kendi omuzları üzerinde olmadığını görür. Aynı zamanda kendisi annelik rolünü gerçekleştirirken, eşinin de babalık rolünü yaptığını görmek kadın ve erkeğin ilişkisine yeni bir boyut katar. Sadece eş değil aynı zamanda anne baba da olmuşlardır. Bu deneyimi ortak şekilde paylaşırlarsa, keyfine de ortak şekilde varabilirler. Böylece evlilik kararının getirdiği ortaklık bebek sahibi olmakla perçinlenir, büyür.
KLİNİK PSİKOLOG
GONCA ŞENSÖZEN
www.goncasensozen.com
PSİKOLOJİK BOYUT
Doğum yaptıktan sonra kadınların birçoğu duygusal iniş çıkışlar yaşar. Bir an kendilerini iyi hissederken, bunu takip eden dakikada kötü hissedebilirler. Ruh halindeki bu dalgalanma genel olarak doğumdan sonraki günlerde başlar ve loğusalık süresince –ki bu süre ilk 6 haftadır- devam edebilir. Bu süreçte şu sıkıntılar yaşanabilir :
sık sık (belirgin bir sebep olmadığı halde) ağlamak
bebek uykuya dalsa bile uyumakta zorlanmak
huzursuzluk, çabuk sinirlenme
konsantrasyon güçlüğü
başağrısı
hastalanmak konusunda yoğun kaygı duymaktır.
Doğum yapan kadınların yaklaşık % 75-80’inin loğusalık döneminde böyle bir süreç yaşanır ve bu normaldir. Bu sıkıntılar genellikle, annenin bebeğe ve bebekli yaşama alışması ile ilgilidir ve adaptasyon sağlanmaya başladığı zaman söz konusu sıkıntılar geldikleri gibi ortadan kaybolurlar.
Birçok annenin aklına neden bu garip hisleri duyduğu sorusu takılmaktadır. Kendisi de her zamankinden hassas ve kırılgan olduğunu fark eder ve buna çok anlam veremez. Böyle bir dönemin yaşanmasının çeşitli sebepleri olabilir: Öncelikle, anne, dokuz ay boyunca doğum anını hayal etmiş ve bu anla ilgili heyecan yaşamıştır. Korku ve heyecan karışımı doğum deneyimini atlattıktan sonra bir gevşeme ve yavaşlama hisseder. Bu noktada bebeğin getirdiği sorumlulukların bilincine varır. İlk günlerle birlikte yeni anne, bebeğinin ne kadar bakıma muhtaç, ne kadar özen ve zaman isteyen ve özgürlüğünü ne kadar çok elinden alan bir varlık olduğunu fark eder. Bu farkındalıklara bir de bebekten kaynaklanan uykusuzluk ve yorgunluk eklenince, anne kendini iyice zayıf ve bitkin hissetmeye başlar. Bebekle baş edip edemeyeceği konusunda yoğun endişeler duyar. İşte böyle bir dönem aslında annenin, bebeği kabullenme ve yaşam şartlarını onun varlığına göre düzenleyebilme dönemidir ve kimi zaman yukarıda bahsettiğimiz semptomların yaşanmasına sebep olur. Anne, bebeğin varlığını ne kadar çabuk kabullenir ve yaşam şartlarını ne kadar çabuk bebeğin varlığına göre düzenlerse, yaşanan psikolojik sıkıntılar da o kadar çabuk ortadan kaybolur.
Loğusalık döneminin zor geçirilmesinin bir diğer nedeni sosyal desteğin azlığıdır. Bebek bakımı konusunda anneye yardım edebilecek kişilerin yokluğu, anneyi iyice kaygılı, güçsüz ve çaresiz hissettirebilir. Birilerinin (anne, abla, kayınvalide ya da eş) anneye yardımcı olması sayesinde, anne kendine zaman ayırma ve böylece kendine de bakabilme fırsatını yakalar. Bu sayede hayatının aniden ve dramatik bir şekilde değiştiği hissini daha az yaşar. Birçok yeni anne loğusalık günlerinde kendilerini “ben gibi değil” “bir başkası gibi” şeklinde algılamaktadırlar. Eski hayatları tamamen ellerinden gitmiş gibidir. Etrafındakilerin bebek bakımı konusunda anneye yardım etmesi, anneye kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmek için de zaman yaratacaktır. Böylece anne, bebeği ile ilgilenirken kendini ihmal etmemiş olur. Sağlıklı bir anne-bebek ilişkisi için, annenin kendi ihtiyaçlarını mümkün olduğunca karşılayabilmesi gerekir. Toplumda inanılan ve uygulananın aksine “önce bebek” değil “önce anne” gelmelidir. Anne iyi olmaz, iyi hissetmezse bebeğin iyi olması zaten mümkün değildir.
Burada eşe de çok önemli bir rol düşer. Böyle bir durumda yeni bebek sahibi olmuş annenin en çok ihtiyaç duyduğu şey eşinin desteğidir. Eşin, mümkün olduğunca bebek bakımında anneye yardımcı olması anneyi hem psikolojik hem de fiziksel açıdan rahatlatır. Anne, bebek bakımında yalnız olmadığını ve tüm sorumluluğun sadece kendi omuzları üzerinde olmadığını görür. Aynı zamanda kendisi annelik rolünü gerçekleştirirken, eşinin de babalık rolünü yaptığını görmek kadın ve erkeğin ilişkisine yeni bir boyut katar. Sadece eş değil aynı zamanda anne baba da olmuşlardır. Bu deneyimi ortak şekilde paylaşırlarsa, keyfine de ortak şekilde varabilirler. Böylece evlilik kararının getirdiği ortaklık bebek sahibi olmakla perçinlenir, büyür.
KLİNİK PSİKOLOG
GONCA ŞENSÖZEN
www.goncasensozen.com
DÜŞÜKLER VE YARATTIĞI PSİKOLOJİ
DÜŞÜKLER / TEKRARLAYAN DÜŞÜKLER
PSİKOLOJİK BOYUT
Düşükler, tüm gebeliklerin yaklaşık %10-20’sinde görülür. Yani, her 5 gebeden yaklaşık biri düşük yapmaktadır. Bu düşüklerin de %80’i ilk trimester içinde, gebelik 13. haftaya ulaşmadan gerçekleşmektedir.
Düşüğü ya da ölü doğumu deneyimlememiş bir kişinin, yaşanan acıyı kavraması zor olabilir. Bazen kadın doğum doktorları dahi düşük gerçekleştiğinde kadının ya da çiftin nasıl bir kayıp duygusu ile karşı karşıya kaldığını görmezden gelme eğiliminde olabilirler.
Oysa ki durum bu kadar basit değildir. Düşük yapan kadın birçok şeyi aynı anda kaybettiğini hisseder:
Gebeliğin kaybı
Bebeğin kaybı
Geleceğe ait ümitlerin / hayallerin kaybı
Beden üzerindeki kontrol hissinin kaybı (bedenimizin umduğumuz gibi çalışmadığını görmek)
Sağlıklı ve normal olduğunu hissetmenin kaybı
Tüm bunlara eklenen bir durum da “bende yanlış olan / yanlış giden ne var?” sorusunu sormak ve bunun cevapsız kalmasına katlanmak zorunda kalmaktır. Çünkü çoğu zaman bunun belirgin bir cevabı yoktur.
Düşükler ve ölü doğumlar evlilik ilişkisinde çiftlerin birbirinden uzaklaşmasına sebep olabilir. Bu durum daha çok çatışma çözümü konusunda sorun yaşayan çiftlerde olmaktadır. İletişim kurabilen çiftlerde ilişkiye zarar veren bir etkisi olmak zorunda değildir.
Düşük ya da ölü doğum hangi haftada gerçekleşirse gerçekleşsin, çift, ama özellikle de kadın, büyük bir kayıp duygusu yaşar; en azından üreme kapasitesi ile ilgili bir kayıp hissi duyar. Bu durum bir “üreme travması”dır aslında ve her kayıpta olduğu gibi “yas” duygusu uyandırır.
Ve mutlaka bu kaybın yasını tutmak gerekir…
Düşüklerde, hissedilen kayıp ve duyulan acı son derece gerçektir. Bebek sadece doğduğunda, kucağa alındığında hissedilen bir varlık değildir çünkü. Onun varolmaya başladığını bilmek, onun tasarımını yapmak, bebeği gerçek kılmıştır zaten.
Duyulan yas son derece sağlıklı ve gerçektir.
BİRESYEL SEANSLAR
Varolan durumun / problemin psikolog ile birebir görüşüldüğü seanslardır. Gerekli olan durumlarda seanslara eş de dahil olur. Seans sıklığı haftada bir kezdir. Seansların kaç hafta süreceğini önceden bilmek mümkün değildir. Hastanın getirdiği problem yoğunluğuna göre süre değişken olacaktır.
KLİNİK PSİKOLOG
GONCA ŞENSÖZEN
www.goncasensozen.com
PSİKOLOJİK BOYUT
Düşükler, tüm gebeliklerin yaklaşık %10-20’sinde görülür. Yani, her 5 gebeden yaklaşık biri düşük yapmaktadır. Bu düşüklerin de %80’i ilk trimester içinde, gebelik 13. haftaya ulaşmadan gerçekleşmektedir.
Düşüğü ya da ölü doğumu deneyimlememiş bir kişinin, yaşanan acıyı kavraması zor olabilir. Bazen kadın doğum doktorları dahi düşük gerçekleştiğinde kadının ya da çiftin nasıl bir kayıp duygusu ile karşı karşıya kaldığını görmezden gelme eğiliminde olabilirler.
Oysa ki durum bu kadar basit değildir. Düşük yapan kadın birçok şeyi aynı anda kaybettiğini hisseder:
Gebeliğin kaybı
Bebeğin kaybı
Geleceğe ait ümitlerin / hayallerin kaybı
Beden üzerindeki kontrol hissinin kaybı (bedenimizin umduğumuz gibi çalışmadığını görmek)
Sağlıklı ve normal olduğunu hissetmenin kaybı
Tüm bunlara eklenen bir durum da “bende yanlış olan / yanlış giden ne var?” sorusunu sormak ve bunun cevapsız kalmasına katlanmak zorunda kalmaktır. Çünkü çoğu zaman bunun belirgin bir cevabı yoktur.
Düşükler ve ölü doğumlar evlilik ilişkisinde çiftlerin birbirinden uzaklaşmasına sebep olabilir. Bu durum daha çok çatışma çözümü konusunda sorun yaşayan çiftlerde olmaktadır. İletişim kurabilen çiftlerde ilişkiye zarar veren bir etkisi olmak zorunda değildir.
Düşük ya da ölü doğum hangi haftada gerçekleşirse gerçekleşsin, çift, ama özellikle de kadın, büyük bir kayıp duygusu yaşar; en azından üreme kapasitesi ile ilgili bir kayıp hissi duyar. Bu durum bir “üreme travması”dır aslında ve her kayıpta olduğu gibi “yas” duygusu uyandırır.
Ve mutlaka bu kaybın yasını tutmak gerekir…
Düşüklerde, hissedilen kayıp ve duyulan acı son derece gerçektir. Bebek sadece doğduğunda, kucağa alındığında hissedilen bir varlık değildir çünkü. Onun varolmaya başladığını bilmek, onun tasarımını yapmak, bebeği gerçek kılmıştır zaten.
Duyulan yas son derece sağlıklı ve gerçektir.
BİRESYEL SEANSLAR
Varolan durumun / problemin psikolog ile birebir görüşüldüğü seanslardır. Gerekli olan durumlarda seanslara eş de dahil olur. Seans sıklığı haftada bir kezdir. Seansların kaç hafta süreceğini önceden bilmek mümkün değildir. Hastanın getirdiği problem yoğunluğuna göre süre değişken olacaktır.
KLİNİK PSİKOLOG
GONCA ŞENSÖZEN
www.goncasensozen.com
HAMİLELİK DÖNEMİNDE PSİKOLOJİK BOYUT
HAMİLELİK DÖNEMİ
PSİKOLOJİK BOYUT
Hamilelik kendi içinde bir değişim dönemidir. Aileye yeni katılacak olan bireye ve çiftin yeni rolüne (anne-baba) hazırlanılan bir süreçtir. Eğer çift ilk kez çocuk sahibi oluyorsa, bu dönem evli olmaktan, evli ve çocuklu olmaya atılan bir adımdır. Çiftler anne-baba olarak yeni sosyal rollerine bu süreçte hazırlanıyorlar. Tüm bu değişimlerden hem anne hem de baba adayları etkilenir. Baba adaylarından farklı olarak, anne adayları hamilelik sürecinde önemli fizyolojik değişimler yaşarlar. Bu değişimler de, onların psikolojilerini direkt olarak etkiler.
Anne Adaylarının Yaşadığı Psikolojik Değişimler Şunlardır:
1.Duygusal iniş-çıkışları: Anne adaylarının aniden parlaması, normalde ağlamadığı şeylere ağlaması, alınganlık göstermesi, bir iyi bir kötü hissetmesi gibi durumlardır. Etrafındaki insanlar tarafından bu durum kolay anlaşılamayabilir. Tüm bunlar anne adaylarının vücudundaki değişimlere hormon seviyesine, vücut ağırlığı ve şekline verdiği tepkilerdir.
2.Yeni bir beden: Hamilelikte alınan kilolarla birlikte kadının beden imajı da değişir. Normalde giydiği kıyafetleri giyemez. Gözüne pek de estetik gelmeyen birkaç hamilelik kıyafetini sıraya koyarak giyer. Normalde çok sık gideceği bir ortama çok daha içine sinmeyen bir kıyafetle ve kendini şişman hissederek gitmek zorundadır. Anne olacağı için tam bir kadındır ama görüntüsünden dolayı seksi, çekici ya da “dişi” hissetmez.
Kadının yeni bedenini, kilolarını, şişen yüzünü, elini, ayağını kabul etmesi kolay olmayabilir. Bir daha eski bedenine geri dönememe korkuları yaşayabilirler.
3.Cinsel hayatın ilişkilerdeki yeri: Kadının değişen vücut imajını kabullenmemesi cinsellikten kaçmasına yol açabilir. Kendini şişman, ya da daha az dişi bulan kadın, partnerinin, onu çekici bulmayacağı endişesi taşıyacağından cinsel hayattan uzak durmaya çalışabilir. Cinsel hayatı sekteye uğratabilecek bir diğer konu, cinsellik yaşamının bebeğe bir zarar verip vermeyeceğidir. Birçok çift bu konu sebeple cinsel aktivitelerini durdurmaya ya da azaltma yoluna giderler. Bu konuda endişelenmek yerine, jinekologlarının önerilerini dinlemek yerinde olacaktır.
4.Yaşam şekli değişir: Hamilelik kadının yaşam şeklinin de değiştiği bir dönemdir. Eskisi kadar yoğun ve yorucu şekilde çalışamaz. Hareketleri çok daha kısıtlı olacaktır. Uyurken bile istediği pozisyonda yatamaz. Bu değişiklikler kimi anne adaylarında çökkün ruh haline ve kaygıya yol açabilir. Özellikle bebek büyüdükçe, anne adayı işini istediği gibi yapamamaktan şikayetçi olacaktır.
5.Uyku düzeninin bozulması: Hamilelik, özellikle de son ayları, uyku düzeninin bozulduğu, anne adayının sık sık uyandığı, istediği pozisyonda yatamadığı bir dönemdir. Uykusunda bu sebepten yorgunluk, gerginlik, irritasyon hisleri yaşayabilirler.
6.Beni ne bekliyor? Belirsizlik....: Hamilelikte en çok kaygı yaratan konu doğacak olan bebek hakkında yaşanan belirsizliktir. Nasıl bir doğum olacak? Bebek sağlıklı olacak mı? Ben nasıl bir anne olacağım? gibi sorular anne adayının aklında döner durur. Bebek doğmadan bu tip sorular tam olarak cevaplanamadığı için hamilelik dönemi çok yoğun kaygıların ve de depresyonun yaşanılabileceği bir dönemdir. Bu durum, anne adayının kişilik yapısına göre şekil alır. Normalde kuruntulu bir kadın, hamilelik döneminde yaşanan bir takım belirsizliklerden dolayı daha da kaygılı hale gelebilir. Diğer bir önemli kaygı kaynağı daha önce yaşanan düşüklerdir. Eğer anne adayı daha önce bir düşük yaşadıysa, şimdiki bebeğin sağlığı ile ilgili yoğun kaygıları ya da yerli yersiz suçluluk duyguları taşıyabilir. Bebeğe zarar vermemek adına kendini aşırı kontrol altında tutmaya çalışıp, dönemi biraz daha zorlaştırabilir. (örneğin; “hiç merdiven çıkmamalıyım” gibi)
7.Kendini güçlü hissetmek: Anneliği deneyimlemeye hazır birçok kadının, hamileliğinin özellikle 2. trimester aşamasında yaşadığı önemli bir duygu, kendisini güçlü, kendine güvenir ve iç huzurunun yüksek şekilde hissetmesidir. 2. trimesterde vücut imajı henüz değişmemiştir ve anne adayı, dünyaya bir çocuk getirebiliyor olmanın gücünü, bütünlüğünü ve güzelliğini hisseder.
8.Konsantrasyon düşüklüğü: Anne adayının odağı bebek ve hamilelik süreci olduğunda, ilgilendiği diğer meseleler (iş, arkadaş, ilişkileri) daha ikincil düzeyde kalabilir. Çalışan anne adayı işine daha az ilgi duyabilir ve motivasyonu, yaşadığı fiziksel zorlanmalar yüzünden de, daha düşük olabilir. Bu durum da yaptığı işe konsantre olmasını güçleştirebilir.
Bu Değişikliklerle Başa Çıkmanın Yolları
- Hamilelik döneminde yaşanan fizyolojik değişimler ve bunların etkileri konusunda tıbbi bilgiler almak ve her dönemde anne adayını neyin beklediğini bilmek
- Diğer hamile ya da yeni doğum yapmış annelerle görüşmek, onlarla deneyimlerini paylaşmak
- Anne adayının kendi alie çevresinde (anne, kardeş, eş) destek alması. Kendi annesinin hamileliği nasıl geçirdiğini anlatması.
- Annenin Değişen Vücut İmajının Kabullenmesi
-Anne-baba adaylarını kendi kaygılarını açıkça konuşmaları, paylaşmaları. Kaygılar ortadan kalkmasa bile paylaşmak çiftleri rahatlatacaktır.
-Baba adayının, anne adayının yaşadığı psikolojik değişimlerinin önemli bir bölümünün fizyolojik kaynaklı olduğunu unutmaması. Duygu değişimleri ve hassasiyet konusunda eşine anlayışlı olması.
-Bebekle birlikte hayatlarının nasıl olacağının çift tarafından hayal edilmesi, konuşulması, anne-baba rollerinin belirginleştirilmesi.
-Hiçbir anne-babanın mükemmel olmadığının, her anne-baba’nın acemilik devri yaşadığının, her anne-baba’nın hata yaptığının çiftler tarafından sık sık hatırlanmaması.
Tüm değişimlerine rağmen hamilelik çok özel bir dönem. İçerde büyüyen bebeğin kalp sesini duymak, ultrasondaki görüntüsünde parmağını emdiğini fark etmek çok büyüleyici. Bu yüzden 9 ay sürecek bu dönemin neden keyfi çıkmasın?
KLİNİK PSİKOLOG
GONCA ŞENSÖZEN
www.goncasensozen.com
PSİKOLOJİK BOYUT
Hamilelik kendi içinde bir değişim dönemidir. Aileye yeni katılacak olan bireye ve çiftin yeni rolüne (anne-baba) hazırlanılan bir süreçtir. Eğer çift ilk kez çocuk sahibi oluyorsa, bu dönem evli olmaktan, evli ve çocuklu olmaya atılan bir adımdır. Çiftler anne-baba olarak yeni sosyal rollerine bu süreçte hazırlanıyorlar. Tüm bu değişimlerden hem anne hem de baba adayları etkilenir. Baba adaylarından farklı olarak, anne adayları hamilelik sürecinde önemli fizyolojik değişimler yaşarlar. Bu değişimler de, onların psikolojilerini direkt olarak etkiler.
Anne Adaylarının Yaşadığı Psikolojik Değişimler Şunlardır:
1.Duygusal iniş-çıkışları: Anne adaylarının aniden parlaması, normalde ağlamadığı şeylere ağlaması, alınganlık göstermesi, bir iyi bir kötü hissetmesi gibi durumlardır. Etrafındaki insanlar tarafından bu durum kolay anlaşılamayabilir. Tüm bunlar anne adaylarının vücudundaki değişimlere hormon seviyesine, vücut ağırlığı ve şekline verdiği tepkilerdir.
2.Yeni bir beden: Hamilelikte alınan kilolarla birlikte kadının beden imajı da değişir. Normalde giydiği kıyafetleri giyemez. Gözüne pek de estetik gelmeyen birkaç hamilelik kıyafetini sıraya koyarak giyer. Normalde çok sık gideceği bir ortama çok daha içine sinmeyen bir kıyafetle ve kendini şişman hissederek gitmek zorundadır. Anne olacağı için tam bir kadındır ama görüntüsünden dolayı seksi, çekici ya da “dişi” hissetmez.
Kadının yeni bedenini, kilolarını, şişen yüzünü, elini, ayağını kabul etmesi kolay olmayabilir. Bir daha eski bedenine geri dönememe korkuları yaşayabilirler.
3.Cinsel hayatın ilişkilerdeki yeri: Kadının değişen vücut imajını kabullenmemesi cinsellikten kaçmasına yol açabilir. Kendini şişman, ya da daha az dişi bulan kadın, partnerinin, onu çekici bulmayacağı endişesi taşıyacağından cinsel hayattan uzak durmaya çalışabilir. Cinsel hayatı sekteye uğratabilecek bir diğer konu, cinsellik yaşamının bebeğe bir zarar verip vermeyeceğidir. Birçok çift bu konu sebeple cinsel aktivitelerini durdurmaya ya da azaltma yoluna giderler. Bu konuda endişelenmek yerine, jinekologlarının önerilerini dinlemek yerinde olacaktır.
4.Yaşam şekli değişir: Hamilelik kadının yaşam şeklinin de değiştiği bir dönemdir. Eskisi kadar yoğun ve yorucu şekilde çalışamaz. Hareketleri çok daha kısıtlı olacaktır. Uyurken bile istediği pozisyonda yatamaz. Bu değişiklikler kimi anne adaylarında çökkün ruh haline ve kaygıya yol açabilir. Özellikle bebek büyüdükçe, anne adayı işini istediği gibi yapamamaktan şikayetçi olacaktır.
5.Uyku düzeninin bozulması: Hamilelik, özellikle de son ayları, uyku düzeninin bozulduğu, anne adayının sık sık uyandığı, istediği pozisyonda yatamadığı bir dönemdir. Uykusunda bu sebepten yorgunluk, gerginlik, irritasyon hisleri yaşayabilirler.
6.Beni ne bekliyor? Belirsizlik....: Hamilelikte en çok kaygı yaratan konu doğacak olan bebek hakkında yaşanan belirsizliktir. Nasıl bir doğum olacak? Bebek sağlıklı olacak mı? Ben nasıl bir anne olacağım? gibi sorular anne adayının aklında döner durur. Bebek doğmadan bu tip sorular tam olarak cevaplanamadığı için hamilelik dönemi çok yoğun kaygıların ve de depresyonun yaşanılabileceği bir dönemdir. Bu durum, anne adayının kişilik yapısına göre şekil alır. Normalde kuruntulu bir kadın, hamilelik döneminde yaşanan bir takım belirsizliklerden dolayı daha da kaygılı hale gelebilir. Diğer bir önemli kaygı kaynağı daha önce yaşanan düşüklerdir. Eğer anne adayı daha önce bir düşük yaşadıysa, şimdiki bebeğin sağlığı ile ilgili yoğun kaygıları ya da yerli yersiz suçluluk duyguları taşıyabilir. Bebeğe zarar vermemek adına kendini aşırı kontrol altında tutmaya çalışıp, dönemi biraz daha zorlaştırabilir. (örneğin; “hiç merdiven çıkmamalıyım” gibi)
7.Kendini güçlü hissetmek: Anneliği deneyimlemeye hazır birçok kadının, hamileliğinin özellikle 2. trimester aşamasında yaşadığı önemli bir duygu, kendisini güçlü, kendine güvenir ve iç huzurunun yüksek şekilde hissetmesidir. 2. trimesterde vücut imajı henüz değişmemiştir ve anne adayı, dünyaya bir çocuk getirebiliyor olmanın gücünü, bütünlüğünü ve güzelliğini hisseder.
8.Konsantrasyon düşüklüğü: Anne adayının odağı bebek ve hamilelik süreci olduğunda, ilgilendiği diğer meseleler (iş, arkadaş, ilişkileri) daha ikincil düzeyde kalabilir. Çalışan anne adayı işine daha az ilgi duyabilir ve motivasyonu, yaşadığı fiziksel zorlanmalar yüzünden de, daha düşük olabilir. Bu durum da yaptığı işe konsantre olmasını güçleştirebilir.
Bu Değişikliklerle Başa Çıkmanın Yolları
- Hamilelik döneminde yaşanan fizyolojik değişimler ve bunların etkileri konusunda tıbbi bilgiler almak ve her dönemde anne adayını neyin beklediğini bilmek
- Diğer hamile ya da yeni doğum yapmış annelerle görüşmek, onlarla deneyimlerini paylaşmak
- Anne adayının kendi alie çevresinde (anne, kardeş, eş) destek alması. Kendi annesinin hamileliği nasıl geçirdiğini anlatması.
- Annenin Değişen Vücut İmajının Kabullenmesi
-Anne-baba adaylarını kendi kaygılarını açıkça konuşmaları, paylaşmaları. Kaygılar ortadan kalkmasa bile paylaşmak çiftleri rahatlatacaktır.
-Baba adayının, anne adayının yaşadığı psikolojik değişimlerinin önemli bir bölümünün fizyolojik kaynaklı olduğunu unutmaması. Duygu değişimleri ve hassasiyet konusunda eşine anlayışlı olması.
-Bebekle birlikte hayatlarının nasıl olacağının çift tarafından hayal edilmesi, konuşulması, anne-baba rollerinin belirginleştirilmesi.
-Hiçbir anne-babanın mükemmel olmadığının, her anne-baba’nın acemilik devri yaşadığının, her anne-baba’nın hata yaptığının çiftler tarafından sık sık hatırlanmaması.
Tüm değişimlerine rağmen hamilelik çok özel bir dönem. İçerde büyüyen bebeğin kalp sesini duymak, ultrasondaki görüntüsünde parmağını emdiğini fark etmek çok büyüleyici. Bu yüzden 9 ay sürecek bu dönemin neden keyfi çıkmasın?
KLİNİK PSİKOLOG
GONCA ŞENSÖZEN
www.goncasensozen.com
22 Şubat 2009 Pazar
Bebeğinizin bezini değiştirirken dikkat edilecekler
Bebek Bezi Nasıl Değiştirilir ?
Nasıl bebek bezi değiştirilir bilgileri eğer kendi kendinize "bu şeritler arkada olmalı, değil mi ? " sorduysanız tam sizin için. Bu bilgiler sadece atılabilir bebek bezi kullanan ya da kullanmayı düşünen ebeveynler içindir.
Nasıl Yapılır:
1- Bez değiştirmek için ihtiyacınız olan herşeyi yanınızda olduğundan emin olun.
2- Bebeğinizi alt değiştireceğiniz yüzeye sırtüstü yatırın. Eğer alt değiştirme masası kullanıyorsanız, güvenlik kemerlerini bağlamanız önerilir.
3- Bezin yapışkan şeritlerini açın. Ayakbileklerinden nazikçe kavrayıp kaldırarak, bebeğinizin poposunu bezin üzerinden kaldırın. Eğer o sırada çok bağırsak hareketi varsa bezin üst yukarı kısmını aşağı kısma doğru nazikçe silmek için kullanabilirsiniz. Eğer bir kız bebeğin altını değiştiriyorsanız enfeksiyonu önlemek için herzaman önden arkaya doğru sildiğinizden emin olun.
4- Bezi bebeğin altından çekin ve ulaşamayacağı bir yere koyun.
5- Eğer bebeğiniz yenidoğan ise bebeğin altını, ılık su ve pamuk ya da ıslak bebek mendilleri ile temizleyebilirsiniz. Bebek 2 aylık olana kadar özellikle alkollü bebek mendilleri isilik ve tahrişe sebep olabilir.
6- Kullandığınız ıslak mendili, kirli bezin üstüne koyun.
7- Bebeğinizin altına, şeritlerin bebğin poposunun altındaki bölüme gelecek şekilde yerleştiğinden emin olarak temiz bir bez koyun. Birçok bebek bezinde, bezin önünü gösteren renli işaret ya da şekiller bulunmakta.
8- Bezi bağlamadan önce doktorunuzun pişik için önerdiği merhem ya da kremi uygulayın. Bezi bebeğin altına yerleştirdikten sonra kremi sürmek, zaman zaman temizlenmesi zor olan kremin alt değiştirdiğiniz yüzeye bulaşmasını engelleyecektir.
9 - Bezin üst kısmını bebeğin göbeğine doğru çekerek ve şeritleri açıp yapıştıracağınız alana doğru çekerek yeni bezi kapatın. Eğer özel olarak yenidoğan bezi kullanmıyorsanız, göbekbağının tahriş olmasını engellemek için bezin üst kısmını aşağı doğru kıvırdığınızdan emin olun.
10- Yapışkan şeritleri çevresine sararak kirli bezi kaldırın eğer isterseniz bir torbanın içine de koyabilirsiniz.
11- Ellerinizi ve alt değiştirdiğiniz yüzeyi yıkayın. Özellikle çocuğunuz hastaysa, tekrar bulaşmasını önlemek için bu çok önemlidir.
İpuçları:
1-İyileşmekte olan bir sünnet için bakım yapıyorsanız doktorunuzun talimatlarını izleyin.
2- Bezi çok sıkı bağlamamaya dikkat edin. Sızıntıları önlemek isteyeceksiniz ama çok sıkı bir bez bebeğinizin midesine baskı yapacağından kusmaya sebep olacaktır. Bu özellikle beslenmelerden sonra geçerlidir.
3- Eğer bebeğinizde birkaç boyunca geçmeyen bir pişik olursa veya acı çeker gibi gözüküyorsa ve cildinde kızarıklık ve yara görünümü varsa hemen doktorunuzla görüşün.
4- Eğer alt değiştirme masası kullanıyorsanız herzaman emniyet kemerlerini bağladığınızdan emin olun. Kemerler bağlıyken bile hiçbir zaman çocuğunuzu yüksek bir yerdeyken yalnız bırakmayın.
5- Bazı ebeveynler alt değiştirme masası kullanmaktan hoşlanmazlar. Buna alternatif olarak yerde alt değiştirme yastıklarından kullanabilirsiniz. Bunlar kolaylıkla yatak ya da kanapelerin altına saklanabilirler ve alt değiştirme malzemeleriniz içinde yakınınızda dekoratif bir sepet tutabilirsiniz.
İhtiyacınız olanlar
Bebek bezi
Pamuk topları ya da ıslak bebek mendilleri
Pişik için krem ya da merhem
İsteğe bağlı olarak bebek losyonu
Eğer ıslak mendil kullanmıyorsanız ılık su
KAYNAK: How To How to Change a Diaper ?
Nasıl bebek bezi değiştirilir bilgileri eğer kendi kendinize "bu şeritler arkada olmalı, değil mi ? " sorduysanız tam sizin için. Bu bilgiler sadece atılabilir bebek bezi kullanan ya da kullanmayı düşünen ebeveynler içindir.
Nasıl Yapılır:
1- Bez değiştirmek için ihtiyacınız olan herşeyi yanınızda olduğundan emin olun.
2- Bebeğinizi alt değiştireceğiniz yüzeye sırtüstü yatırın. Eğer alt değiştirme masası kullanıyorsanız, güvenlik kemerlerini bağlamanız önerilir.
3- Bezin yapışkan şeritlerini açın. Ayakbileklerinden nazikçe kavrayıp kaldırarak, bebeğinizin poposunu bezin üzerinden kaldırın. Eğer o sırada çok bağırsak hareketi varsa bezin üst yukarı kısmını aşağı kısma doğru nazikçe silmek için kullanabilirsiniz. Eğer bir kız bebeğin altını değiştiriyorsanız enfeksiyonu önlemek için herzaman önden arkaya doğru sildiğinizden emin olun.
4- Bezi bebeğin altından çekin ve ulaşamayacağı bir yere koyun.
5- Eğer bebeğiniz yenidoğan ise bebeğin altını, ılık su ve pamuk ya da ıslak bebek mendilleri ile temizleyebilirsiniz. Bebek 2 aylık olana kadar özellikle alkollü bebek mendilleri isilik ve tahrişe sebep olabilir.
6- Kullandığınız ıslak mendili, kirli bezin üstüne koyun.
7- Bebeğinizin altına, şeritlerin bebğin poposunun altındaki bölüme gelecek şekilde yerleştiğinden emin olarak temiz bir bez koyun. Birçok bebek bezinde, bezin önünü gösteren renli işaret ya da şekiller bulunmakta.
8- Bezi bağlamadan önce doktorunuzun pişik için önerdiği merhem ya da kremi uygulayın. Bezi bebeğin altına yerleştirdikten sonra kremi sürmek, zaman zaman temizlenmesi zor olan kremin alt değiştirdiğiniz yüzeye bulaşmasını engelleyecektir.
9 - Bezin üst kısmını bebeğin göbeğine doğru çekerek ve şeritleri açıp yapıştıracağınız alana doğru çekerek yeni bezi kapatın. Eğer özel olarak yenidoğan bezi kullanmıyorsanız, göbekbağının tahriş olmasını engellemek için bezin üst kısmını aşağı doğru kıvırdığınızdan emin olun.
10- Yapışkan şeritleri çevresine sararak kirli bezi kaldırın eğer isterseniz bir torbanın içine de koyabilirsiniz.
11- Ellerinizi ve alt değiştirdiğiniz yüzeyi yıkayın. Özellikle çocuğunuz hastaysa, tekrar bulaşmasını önlemek için bu çok önemlidir.
İpuçları:
1-İyileşmekte olan bir sünnet için bakım yapıyorsanız doktorunuzun talimatlarını izleyin.
2- Bezi çok sıkı bağlamamaya dikkat edin. Sızıntıları önlemek isteyeceksiniz ama çok sıkı bir bez bebeğinizin midesine baskı yapacağından kusmaya sebep olacaktır. Bu özellikle beslenmelerden sonra geçerlidir.
3- Eğer bebeğinizde birkaç boyunca geçmeyen bir pişik olursa veya acı çeker gibi gözüküyorsa ve cildinde kızarıklık ve yara görünümü varsa hemen doktorunuzla görüşün.
4- Eğer alt değiştirme masası kullanıyorsanız herzaman emniyet kemerlerini bağladığınızdan emin olun. Kemerler bağlıyken bile hiçbir zaman çocuğunuzu yüksek bir yerdeyken yalnız bırakmayın.
5- Bazı ebeveynler alt değiştirme masası kullanmaktan hoşlanmazlar. Buna alternatif olarak yerde alt değiştirme yastıklarından kullanabilirsiniz. Bunlar kolaylıkla yatak ya da kanapelerin altına saklanabilirler ve alt değiştirme malzemeleriniz içinde yakınınızda dekoratif bir sepet tutabilirsiniz.
İhtiyacınız olanlar
Bebek bezi
Pamuk topları ya da ıslak bebek mendilleri
Pişik için krem ya da merhem
İsteğe bağlı olarak bebek losyonu
Eğer ıslak mendil kullanmıyorsanız ılık su
KAYNAK: How To How to Change a Diaper ?
HASTANE SEÇİMİ
DOĞUM İÇİN HASTANE SEÇİMİ
Hastane seçerken dikkat etmeniz gerekenler:
Size önerilen hastanelerin tümünde bebek ve erişkin yoğun bakım ünitesi ve tüm çağdaş tıbbi olanaklar bulunmalıdır.Otelcilik hizmetleri hastaneler arasında oldukça farklılık göstermektedir, bu nedenle doğum yapacağınız hastaneyi gezmenizde fayda vardır. Bu esnada halihazırda boş oda varsa size gösterilecektir.Doktorunuzla muhtemel doğum tarihini konuşup,beğendiğiniz odayı rezerve ettirebilirsiniz.
Genel anestezi ile sezaryanda eşler hiçbir hastanede doğuma giremezler. Normal doğum ve epidural sezaryanda ise bazı hastaneler doğuma eşleri almazlarken, çoğunda eşler içeri alınabilmektedir. Eşler dışında diğer yakınlar hiçbir şekilde doğuma alınmamaktadır.
Doğum yapacağınız hastanenin "doktor hariç" fiyatını hem normal doğum hem de sezaryan için ayrı ayrı öğrenin. KDV dahil olup olmadığını sorun.Epidural anestezi, ağrı pompası (sezaryan sonrası ağrıları gidermede çok etkilidir ve çoğu durumda kullanılır), sezaryan esnasında doktora yardımcı olacak "asistan doktor", standart dışı oda, pakete dahil olan yatış günü sayısından daha fazla yatış süresi (pakete dahil süre bazı hastanelerde normal doğum için 1, sezaryan için 2 gün, bazılarında ise birer gün daha fazladır) ekstra ücretlendirilir.Sezaryan esnasında uygulanan ekstra prosedürler (tüplerin bağlanması, miyom veya yumurtalık kisti operasyonu ve hatta eski bir ameliyat nedbesinin düzeltilmesi bile) çoğu hastanede ayrıca ücretlendirilir.
Bazı hastaneler "bebek paketi" adı altında ekstra bir ücret talep ederler. Bu ücret çocuk doktoru muayenesi, bebeğe yapılan rutin kan incelemeleri, bebek hemşiresi bakımı ve bazı yerlerde bebeğe uygulanan kalça ultrasonunu (bu inceleme son yıllarda doğuştan kalça çıkığının erken tanısı için uygulanmaktadır, hiç bir risk faktörü olmayan bebeklere rutin olarak yapılmasının gerçekten gerekli olup olmadığı henüz tartışmalıdır. Eğer ailede doğuştan kalça çıkığı öyküsü varsa veya bebek makat gelişi ile doğmuşsa yapılması faydalı olabilir) içerir.Bebek paketi ücreti bazı hastanelerde oldukça yüksek olabilmektedir.Bebekte veya sizde beklenmedik bir sorun çıktığında yapılan incelemeler, uygulanan tedaviler ve hastanede fazladan kalınan günler ayrıca ücretlendirilir.
Onedenle mutlaka bunları seçtiğiniz hastanenin medikal muhasebe bölümünden öğrenebilirsiniz.
Hastane seçerken dikkat etmeniz gerekenler:
Size önerilen hastanelerin tümünde bebek ve erişkin yoğun bakım ünitesi ve tüm çağdaş tıbbi olanaklar bulunmalıdır.Otelcilik hizmetleri hastaneler arasında oldukça farklılık göstermektedir, bu nedenle doğum yapacağınız hastaneyi gezmenizde fayda vardır. Bu esnada halihazırda boş oda varsa size gösterilecektir.Doktorunuzla muhtemel doğum tarihini konuşup,beğendiğiniz odayı rezerve ettirebilirsiniz.
Genel anestezi ile sezaryanda eşler hiçbir hastanede doğuma giremezler. Normal doğum ve epidural sezaryanda ise bazı hastaneler doğuma eşleri almazlarken, çoğunda eşler içeri alınabilmektedir. Eşler dışında diğer yakınlar hiçbir şekilde doğuma alınmamaktadır.
Doğum yapacağınız hastanenin "doktor hariç" fiyatını hem normal doğum hem de sezaryan için ayrı ayrı öğrenin. KDV dahil olup olmadığını sorun.Epidural anestezi, ağrı pompası (sezaryan sonrası ağrıları gidermede çok etkilidir ve çoğu durumda kullanılır), sezaryan esnasında doktora yardımcı olacak "asistan doktor", standart dışı oda, pakete dahil olan yatış günü sayısından daha fazla yatış süresi (pakete dahil süre bazı hastanelerde normal doğum için 1, sezaryan için 2 gün, bazılarında ise birer gün daha fazladır) ekstra ücretlendirilir.Sezaryan esnasında uygulanan ekstra prosedürler (tüplerin bağlanması, miyom veya yumurtalık kisti operasyonu ve hatta eski bir ameliyat nedbesinin düzeltilmesi bile) çoğu hastanede ayrıca ücretlendirilir.
Bazı hastaneler "bebek paketi" adı altında ekstra bir ücret talep ederler. Bu ücret çocuk doktoru muayenesi, bebeğe yapılan rutin kan incelemeleri, bebek hemşiresi bakımı ve bazı yerlerde bebeğe uygulanan kalça ultrasonunu (bu inceleme son yıllarda doğuştan kalça çıkığının erken tanısı için uygulanmaktadır, hiç bir risk faktörü olmayan bebeklere rutin olarak yapılmasının gerçekten gerekli olup olmadığı henüz tartışmalıdır. Eğer ailede doğuştan kalça çıkığı öyküsü varsa veya bebek makat gelişi ile doğmuşsa yapılması faydalı olabilir) içerir.Bebek paketi ücreti bazı hastanelerde oldukça yüksek olabilmektedir.Bebekte veya sizde beklenmedik bir sorun çıktığında yapılan incelemeler, uygulanan tedaviler ve hastanede fazladan kalınan günler ayrıca ücretlendirilir.
Onedenle mutlaka bunları seçtiğiniz hastanenin medikal muhasebe bölümünden öğrenebilirsiniz.
21 Şubat 2009 Cumartesi
EMZİREN ANNELERİN DERDİ:SÜTÜMÜN MİKTARI YETERLİ Mİ?
Kadın vücudu mucizevi bir yaratılıştır.Eğer sağlığınız yerindeyse,vücudunuz hamileliğiniz sürecinde süt üretmek için kendini hazırlar.Bebeğinizdoğduğunda ysa , onun ihtiyaç duyduğu kadar beslemek için tüm mekanizmalar hazırdır.Ancak bazı anneler veya bebekler hazır değildir.Birçok anne emzirirken güçlğük çeker.Hastanede bebek hemşirelerin yardımına başvuran annelerde , eve gittiklerinde bazı sorunlarla karşılaşabilirler.
ilk altı hafta içinde ,bebek dünyaya , annede bebeğine alıştığı dönem yani ''post-partum döneminde, çoğunlukla bebeğin ağzının sütü rahatlıkla alacağı pozisyona yerleşmemesinden kaynaklanmış olan yetersiz süt üretimi sorunudur.Bebeğiniz doğru pozisyona yerleştirildiğinde,emmeye başladığında ,vücut annenin beynine sinyal yollar:''Bebeğin aç.Hemen iş başına koyul ve daha fazla süt üret.22Eğer bu mesaj anneye iletmezse , süt üretimiyetersiz kalacaktır.
Anne sütü alan bebeklerde ilk birkaç gün daha farklı geçer.Annenin memesinden süt gelene kadar , öncelikle kolostrum denilen ilk süt salgılanır.Bbebeğiniz bu sütten yararlanabilmesi için , ilk gün her memeden 5 dakika olmak şartıyla,olabildiğince sık ararlıkla tüm gün emzirirlmelidir.İkinci gün,her memeden 10 dakika vererek, her iki saatte bir emzirilmelidir.Üçüncü gün ise,bebeğinizi her iki memeden 15-20 dakika emerek 2.5 saatte beslenmeye başalar.Kolostrum alırken,bebeğinizin,onu içine çekmesi için çok fazla enenrji harcaması gerekir.Kolostrum çok yoğun bir süttür ve bu bebek için bir iğne deliğinden bal emmeye çalışmak gibi zor olacaktır.Özellikle doğumlarında 3 kilodan az tartılan bebekler için bu daha zordur.Ancak başlangıçta sık sık emzirerek sütünüzün daha çabuk gelmesini sağlayabiliriz.Sık emzirme ile memeniz süt dolu kalmaz, dolayısıyla kendinizirahatsız hissetmezsiniz.
Sütütnüz geldiğinde ,tek taraftan emzirin.Başaka bir deyişle bir meme boşalmadan diğeriyle emzirmeye başlamayın.Bunun nedeni;
anne sütü üç bölümden oluşur. Sütünüzü biberona sağıp,yarım saat dinlendirin.Dipte su,ortada mavimsi beyaz kısım ve en üstte ise kremamsı, yoğun ve sarımsı olduğunu göreceksiniz.Suya benzeyen kısım bebeğinizin susuzluğunu giderecek kısmı,bir emzirme seansının ilk 10 dakikasında gelen süttür. Eğer 10 dakikada meme değiştirirseniz , bebeğinizin uykusu geldiği gibi,onu sadece iki dozluk susuzluk giderici sütten vererek,bu sıvıyı takip eden daha besleyici kısımları vermemiş olurusunuz.Böylelikle 10 dakikada meeme değiştiren annelerin bebekleri yemeğin sadece çorba kısmında kalmaktadır.Ama hiçbir zaman sütün zengin, tatlı kısmını alamamaktadır.Bu bebekler her beslenmeden bir saat sonra acıkacaklardır.ilk gelen süt çok fazla miktarda laktoz içermekte , bu da bebeğinizde mide ağrısına neden olabilir.Bu bebeklerin sindirim problemi olabilir.
Anne sütünün miktarının bebeğiniz için yeterli olup-olmadığını; bebeğinizin kilo alışı ve idrr sıklığı.Eğer bebeğiniz normal kilo artışını gösteriyorsa ( ayda b600-700 gr) stünüz yeterli demektir.Diğer yöntemse, bebeğiniz günde 8-12 kez idrarını yapıyorsa bu yeterli emdiği,4-6 nın ise yeterli olmadığını ifade eder..
ilk altı hafta içinde ,bebek dünyaya , annede bebeğine alıştığı dönem yani ''post-partum döneminde, çoğunlukla bebeğin ağzının sütü rahatlıkla alacağı pozisyona yerleşmemesinden kaynaklanmış olan yetersiz süt üretimi sorunudur.Bebeğiniz doğru pozisyona yerleştirildiğinde,emmeye başladığında ,vücut annenin beynine sinyal yollar:''Bebeğin aç.Hemen iş başına koyul ve daha fazla süt üret.22Eğer bu mesaj anneye iletmezse , süt üretimiyetersiz kalacaktır.
Anne sütü alan bebeklerde ilk birkaç gün daha farklı geçer.Annenin memesinden süt gelene kadar , öncelikle kolostrum denilen ilk süt salgılanır.Bbebeğiniz bu sütten yararlanabilmesi için , ilk gün her memeden 5 dakika olmak şartıyla,olabildiğince sık ararlıkla tüm gün emzirirlmelidir.İkinci gün,her memeden 10 dakika vererek, her iki saatte bir emzirilmelidir.Üçüncü gün ise,bebeğinizi her iki memeden 15-20 dakika emerek 2.5 saatte beslenmeye başalar.Kolostrum alırken,bebeğinizin,onu içine çekmesi için çok fazla enenrji harcaması gerekir.Kolostrum çok yoğun bir süttür ve bu bebek için bir iğne deliğinden bal emmeye çalışmak gibi zor olacaktır.Özellikle doğumlarında 3 kilodan az tartılan bebekler için bu daha zordur.Ancak başlangıçta sık sık emzirerek sütünüzün daha çabuk gelmesini sağlayabiliriz.Sık emzirme ile memeniz süt dolu kalmaz, dolayısıyla kendinizirahatsız hissetmezsiniz.
Sütütnüz geldiğinde ,tek taraftan emzirin.Başaka bir deyişle bir meme boşalmadan diğeriyle emzirmeye başlamayın.Bunun nedeni;
anne sütü üç bölümden oluşur. Sütünüzü biberona sağıp,yarım saat dinlendirin.Dipte su,ortada mavimsi beyaz kısım ve en üstte ise kremamsı, yoğun ve sarımsı olduğunu göreceksiniz.Suya benzeyen kısım bebeğinizin susuzluğunu giderecek kısmı,bir emzirme seansının ilk 10 dakikasında gelen süttür. Eğer 10 dakikada meme değiştirirseniz , bebeğinizin uykusu geldiği gibi,onu sadece iki dozluk susuzluk giderici sütten vererek,bu sıvıyı takip eden daha besleyici kısımları vermemiş olurusunuz.Böylelikle 10 dakikada meeme değiştiren annelerin bebekleri yemeğin sadece çorba kısmında kalmaktadır.Ama hiçbir zaman sütün zengin, tatlı kısmını alamamaktadır.Bu bebekler her beslenmeden bir saat sonra acıkacaklardır.ilk gelen süt çok fazla miktarda laktoz içermekte , bu da bebeğinizde mide ağrısına neden olabilir.Bu bebeklerin sindirim problemi olabilir.
Anne sütünün miktarının bebeğiniz için yeterli olup-olmadığını; bebeğinizin kilo alışı ve idrr sıklığı.Eğer bebeğiniz normal kilo artışını gösteriyorsa ( ayda b600-700 gr) stünüz yeterli demektir.Diğer yöntemse, bebeğiniz günde 8-12 kez idrarını yapıyorsa bu yeterli emdiği,4-6 nın ise yeterli olmadığını ifade eder..
20 Şubat 2009 Cuma
BEBEKLER İÇİN YEMEK TARİFLERİ
BEBEKLER İÇİN YEMEK TARİFLERİ
Bu tarifler denenmiş, olup Zeynepciğim (şimdi küçük bir abla ) afiyetle bu yemekleri tatmıştır.
Sebze Çorbası
Malzemeler
1 Adet havuç
1 Adet patates
1 Adet kabak
1 Adet domates
Birkaç dal ıspanak
2 Çorba kaşığı un
125 Gr margarin
6 Su bardağı su veya etsuyu
Tuz
Hazırlanışı:Bütün sebzeleri soyup yıkadıktan sonra küp şeklinde doğrayın. 2 Su bardağı su veya etsuyunda haşlayın. Başka bir tencerede 125 gr margarini eritin ve 2 çorba kaşığı unu kavurun. Kavrulmuş unun üzerine kalan 4 bardak su veya etsuyunu ekleyip tuzunu ilave edin. Haşlamış olduğunuz sebzeleri de ilave ettikten sonra çorbayı 15 dakika kadar kaynatın ve servis yapın.
Mercimek Çorbası
Hazırlanışı:Bütün sebzeleri soyup yıkadıktan sonra küp şeklinde doğrayın. 2 Su bardağı su veya etsuyunda haşlayın. Başka bir tencerede 125 gr margarini eritin ve 2 çorba kaşığı unu kavurun. Kavrulmuş unun üzerine kalan 4 bardak su veya etsuyunu ekleyip tuzunu ilave edin. Haşlamış olduğunuz sebzeleri de ilave ettikten sonra çorbayı 15 dakika kadar kaynatın ve servis yapın.
Mercimek Çorbası
Malzemeler:
1 yemek kaşığı mercimek
1/2 havuç
1/2 patates
1 yemek kaşığı sıvı yağ
1 su bardağı su
Hazırlanışı: Bir tencereye 1 su bardağı su, 1 yemek kaşığı mercimek konur ve havuç ile patates rendelenerek ilave edilir. 1 yemek kaşığı sıvı yağ konularak pişirilir. Tel süzgeçten geçirilir.
Tarhana Çorbası
Tarhana Çorbası
Malzemeler:
1 yemek kaşığı ev yapımı tarhana
1 su bardağı su (et veya tavuk suyu olabilir)
1 tatlı kaşığı sıvı yağ
Hazırlanışı :1su bardağı su ile tarhana pişirilir. 1 tatlı kaşığı sıvı yağ ilave edilerek servis yapılır.
Elmalı – Üzümlü - Havuç Suyu
Malzemeler
3 Adet Elma
1 Adet Hvuç
1 Salkım Çekirdeksiz Üzüm
Hazırlanışı :Meyveleri iyice yıkayın. Üzümleri tanelere ayırın, elmaların saplarını ve çekirdeklerini çıkarın (kabuklarını soymayabilirsiniz) havucu da soyun. İri dilimler halinde meyva sıkacağından geçirin. İster süzerek ister süzmeden ama hiç bekletmeden bebeğinize verin.
ELMA PÜRESİ
ELMA PÜRESİ
Malzemeler:
İstediğiniz kadar elma
İstediğiniz kadar elma
Hazırlanışı:Elmaları yıkadıktan sonra, kabuklarını soyun ve dilimleyin. Dilimleri tencereye koyup, üzerini kapatacak kadar su ekleyin ve yumuşayana kadar haşlayın. Su miktarını kontrol etmeyi unutmayın. Haşlama suyunu püre için kullanmak için saklayın. Elmaları patates püresi için kullandığınız ezici ile püre haline getirirseniz daha kıvamlı olacaktır. Püreyi sulandırmak için ayırdığınız suyu kullanabilirsiniz. Kıvamını yoğunlaştırmak isterseniz tahıl türü ekleyebilirsiniz. Değişik bir tad sunmak isterseniz pürenin üzerine tarçın gezdirebilirsiniz. Eğer bebeğiniz kabız olursa, kaynattığınız suyu sebze püresi yapmak için ya da su ile karıştırarak bebeğinize içirmek için kullanabilirsiniz.
FIRINDA ELMA
Malzemeler:
İstediğiniz kadar elma
Hazırlanışı:Elmaların çekirdeğini çıkarın, kabuklarını soymadan bırakın. Çekirdeğini çıkardığınız elmaların ortasına çok az miktarda tereyağ ve tarçın ekleyin. Elmaları üzerlerini kapayacak kadar su ekleyerek bir kaba yerleştirin ve 30 – 45 dakika kadar önceden en yüksek derecede ısıtmış olduğunuz fırına koyun. Elmaların üzerindeki suyu devamlı kontrol edin. Elmalar iyice piştiğinde küçük parçalar halinde doğrayarak bebeğinizin kendi yemesi için eline verebilir ya da elma püresi halinde yedirebilirsiniz.
19 Şubat 2009 Perşembe
YENİDOĞANDA GÖBEK BAKIMI
Göbek bakımı günde en az 3 defa yapılmalıdır. Göbek kordonu idrar ya da kaka ile kirlendiğinde daha sık bakım yapılabilir. Göbek bakımı, kordonunun her tarafını göbeğin dip yuvarlak kısmından göbek kordonunun ucundaki mandala doğru %70 ‘lik alkol damlatarak yapılmalı,alkolün cilde temas etmemesi için steril kare gaz kullanılmalıdır.Daha sonra göbek kordonu steril kare gazla kurulayıp, bebek bezinin dışında kalacak şekilde bırakılır.
Göbek düşene kadar banyo yaptırılmamalıdır.Silme tarzında banyo yaptırılabilir.
Göbek kordonu düşene kadar etrafı kuru tutulmalıdır. Göbek kordonu 10-15 gün içinde düşecektir,göbek düştükten sonrada iki gün daha %70’lik alkol ile bakım yapılmaya devam edilir. Göbekte akıntı,kızarıklık,kötü koku,ateş ve kanama gibi durumlarla karşılaşılır ise doktorunuzla görüşmeniz gerekir.
Göbek düşene kadar banyo yaptırılmamalıdır.Silme tarzında banyo yaptırılabilir.
Göbek kordonu düşene kadar etrafı kuru tutulmalıdır. Göbek kordonu 10-15 gün içinde düşecektir,göbek düştükten sonrada iki gün daha %70’lik alkol ile bakım yapılmaya devam edilir. Göbekte akıntı,kızarıklık,kötü koku,ateş ve kanama gibi durumlarla karşılaşılır ise doktorunuzla görüşmeniz gerekir.
BEBEĞİMİZİ GİYDİRMEK
Bebek giysileri seçerken kullanışlı ve rahat olmasına dikkat edin, modayı ikinci plana atın. Sentetik malzemelerden yapılan giysiler bebeğin cildini tahriş edebilir. Her zaman yumuşak, kolay giydirilip çıkarılabilen ve düğme kullanılmayan giysileri tercih edilmelidir. Bebek düğmeleri yutabilir.
Bebeğin büyümesini engelleyecek giysiler kullanılmamalı, onun yerine omuz kısmı ayarlanabilen giysiler, tek parçalı belsiz tulumlar, beli elastik pantolonlar, kenarları geniş giysiler tercih edilmelidir. İlk 3-4 ay için pamuklu tulum giysiler tercih edilmelidir. 2-3 haftadan sonra zıbın yerine pamuklu atlet ya da kısa kollu badiler daha uygun olabilir. Ayaklarına mutlaka çorap, başına şapka giydirilmelidir. Kıyafetlerin etiketleri kesilmeli, bebeğin giysileri yetişkinlerinden ayrı yıkanmalı ve özel bebek deterjanları kullanılmalıdır. İlk 6 aya kadar bebek giysilerinin dikiş yerleri içten ve dıştan ütülenmelidir.
Bebeği kolaylıkla giydirebilmek için kolay giyilip çıkarılabilecek giysiler seçilmelidir. Yakası geniş olan ve boyundan geçerken zorlanmayacak, kolları bol ve az miktarda kapama gereken ler tercih edilmelidir. Kurdeleleri veya bağları olan giysiler bağcıklar bebeğin boynuna dolanabileceği için tehlikelidir.
Bebeğiniz ve sizin için giydirmeyi kolaylaştırabilecek bazı ipuçları:
Bebeğinizi yatak, karyola veya değiştirme masası gibi düz bir yüzeyde giydirin. Bebeğiniz oturabildiğinde ise kucağınızda giydirin. Bebeğe giysisini giydirirken yakasını ve boynu iyice açın. Giysiyi boyundan geçirirken mümkün olduğunca açmaya ve germeye çalışın ve kulaklarla buruna takılmasına engel olun. Bebek kafası giysinin içinde kaldığında ürküp huzursuz olabilir, bunu ‘anne neredeymiş’, ‘işte buradaymış’ gibi cümlelerle oyun haline getirin. Giysilerin kollarını giydirirken kol bölümünün içinden elinizi geçirerek bebeğinizin elini tutun ve çekin.
Giyside fermuar varsa kapatırken bebeğin cildini sıkıştırmamaya dikkat edin. Bebeğin giysilerini çıkarırken sırtını ve başını destekleyerek önce başını çıkarın. Daha sonra yakasını açın. Daha sonra yakasını açın ve yüzünden uzak tutarak kafasından sıyırın. Bebeği giydirip soyarken konuşarak oyalayın. Ne yaptığınızı, giydirdiğiniz giysinin ne renk olduğu, vücut parçalarının neler olduğu gibi konularda konuşarak bebeğinizin öğrenmesini uyarın.
Bebeği ne kadar giydirelim?
Çevrenizdeki sizi ve bebeği seven insanlar, örneğin büyükanneler yeni anneye çok güvenmezler ve bebeğin az giydirildiğini düşünürler. Oysa bebeğin fazla giydirilmesine gerek yoktur ve aşırı giyim bebeğin ısı dengesini bozar. Bebeğin ısınıp ısınmadığını anlamak için ellerini ölçü olarak almak doğru değildir. Bebeklerin elleri ve ayakları vücudunun diğer yerlerinden daha soğuktur ve bunun nedeni dolaşım sisteminin yeterince olgunlaşmamış olmasıdır. Bebeğiniz hapşırdığında üşüdüğünü düşünmeyin; güneş ışığına tepki veriyor veya burnunu temizliyor olabilir. Yabancılara değil bebeğinize kulak verin. Bebeğinizin üşüdüğünden şüpheleniyorsanız elinizin tersiyle bebeğinizin ensesini, kollarını ve giysilerin altında kalan bölgeleri kontrol edin.
Her türlü hava koşulunda ısıtılması gereken tek yer bebeğin başıdır; bebeğin başı örtülmediğinde ısı kaybı fazla olur ve çoğu bebek başında yeteri kadar saç olmadığı için üşür. Sıcak günlerde de siperli şapka takarak bebek güneşten korunmalıdır.
Soğuk havada bebeği giydirirken birkaç hafif kat giysi tek bir kalın giysi tabakasından daha iyi korur. Ayrıca sıcak yerlerde üstteki katı çıkarma imkanı olur.Deneyler çevre sıcaklığı 29 derece civarına geldiğinde vücudun sıcaklık üretimini durdurduğunu göstermektedir. Buna göre normal doğum ağırlığındaki bir bebeğin giyimi bulunduğu ortamın sıcaklığına göre çabuk değişebilir olmalıdır.Bebeğin asıl ısı kaybı başından olmaktadır. Buna göre başı korunmalıdır.Derin uykuda bebek soğuğa daha duyarlı olmaktadır. Derin uykuda bebek arada sırada kontrol edilmelidir.
Bebeğin üşüdüğünün belirtileri:
nefes alma hızı artar.
Huzursuzdur.
Bebek daha çok üşüdükçe daha sakinleşir. Ve bu halde onu sarmak içerideki soguk kiyafetlerin izolasyonuna ve bebegin daha çok üşümesine yol açar. Bu durumda bebek sicak bir ortamda soyulmali ve kiyafetleri degiştirilmelidir. Fazla sicakliginin farkinda olun.Yazın bebeklerin kıyafetlerinin pamuklu olmasına özen gösterin. Sentetik kaçının.
Eğer bebek çıplak iken mutluysa ortam müsaitse bırakın çıplak kalsın. Dışarıda ise güneşten koruyun.
Bebeğin büyümesini engelleyecek giysiler kullanılmamalı, onun yerine omuz kısmı ayarlanabilen giysiler, tek parçalı belsiz tulumlar, beli elastik pantolonlar, kenarları geniş giysiler tercih edilmelidir. İlk 3-4 ay için pamuklu tulum giysiler tercih edilmelidir. 2-3 haftadan sonra zıbın yerine pamuklu atlet ya da kısa kollu badiler daha uygun olabilir. Ayaklarına mutlaka çorap, başına şapka giydirilmelidir. Kıyafetlerin etiketleri kesilmeli, bebeğin giysileri yetişkinlerinden ayrı yıkanmalı ve özel bebek deterjanları kullanılmalıdır. İlk 6 aya kadar bebek giysilerinin dikiş yerleri içten ve dıştan ütülenmelidir.
Bebeği kolaylıkla giydirebilmek için kolay giyilip çıkarılabilecek giysiler seçilmelidir. Yakası geniş olan ve boyundan geçerken zorlanmayacak, kolları bol ve az miktarda kapama gereken ler tercih edilmelidir. Kurdeleleri veya bağları olan giysiler bağcıklar bebeğin boynuna dolanabileceği için tehlikelidir.
Bebeğiniz ve sizin için giydirmeyi kolaylaştırabilecek bazı ipuçları:
Bebeğinizi yatak, karyola veya değiştirme masası gibi düz bir yüzeyde giydirin. Bebeğiniz oturabildiğinde ise kucağınızda giydirin. Bebeğe giysisini giydirirken yakasını ve boynu iyice açın. Giysiyi boyundan geçirirken mümkün olduğunca açmaya ve germeye çalışın ve kulaklarla buruna takılmasına engel olun. Bebek kafası giysinin içinde kaldığında ürküp huzursuz olabilir, bunu ‘anne neredeymiş’, ‘işte buradaymış’ gibi cümlelerle oyun haline getirin. Giysilerin kollarını giydirirken kol bölümünün içinden elinizi geçirerek bebeğinizin elini tutun ve çekin.
Giyside fermuar varsa kapatırken bebeğin cildini sıkıştırmamaya dikkat edin. Bebeğin giysilerini çıkarırken sırtını ve başını destekleyerek önce başını çıkarın. Daha sonra yakasını açın. Daha sonra yakasını açın ve yüzünden uzak tutarak kafasından sıyırın. Bebeği giydirip soyarken konuşarak oyalayın. Ne yaptığınızı, giydirdiğiniz giysinin ne renk olduğu, vücut parçalarının neler olduğu gibi konularda konuşarak bebeğinizin öğrenmesini uyarın.
Bebeği ne kadar giydirelim?
Çevrenizdeki sizi ve bebeği seven insanlar, örneğin büyükanneler yeni anneye çok güvenmezler ve bebeğin az giydirildiğini düşünürler. Oysa bebeğin fazla giydirilmesine gerek yoktur ve aşırı giyim bebeğin ısı dengesini bozar. Bebeğin ısınıp ısınmadığını anlamak için ellerini ölçü olarak almak doğru değildir. Bebeklerin elleri ve ayakları vücudunun diğer yerlerinden daha soğuktur ve bunun nedeni dolaşım sisteminin yeterince olgunlaşmamış olmasıdır. Bebeğiniz hapşırdığında üşüdüğünü düşünmeyin; güneş ışığına tepki veriyor veya burnunu temizliyor olabilir. Yabancılara değil bebeğinize kulak verin. Bebeğinizin üşüdüğünden şüpheleniyorsanız elinizin tersiyle bebeğinizin ensesini, kollarını ve giysilerin altında kalan bölgeleri kontrol edin.
Her türlü hava koşulunda ısıtılması gereken tek yer bebeğin başıdır; bebeğin başı örtülmediğinde ısı kaybı fazla olur ve çoğu bebek başında yeteri kadar saç olmadığı için üşür. Sıcak günlerde de siperli şapka takarak bebek güneşten korunmalıdır.
Soğuk havada bebeği giydirirken birkaç hafif kat giysi tek bir kalın giysi tabakasından daha iyi korur. Ayrıca sıcak yerlerde üstteki katı çıkarma imkanı olur.Deneyler çevre sıcaklığı 29 derece civarına geldiğinde vücudun sıcaklık üretimini durdurduğunu göstermektedir. Buna göre normal doğum ağırlığındaki bir bebeğin giyimi bulunduğu ortamın sıcaklığına göre çabuk değişebilir olmalıdır.Bebeğin asıl ısı kaybı başından olmaktadır. Buna göre başı korunmalıdır.Derin uykuda bebek soğuğa daha duyarlı olmaktadır. Derin uykuda bebek arada sırada kontrol edilmelidir.
Bebeğin üşüdüğünün belirtileri:
nefes alma hızı artar.
Huzursuzdur.
Bebek daha çok üşüdükçe daha sakinleşir. Ve bu halde onu sarmak içerideki soguk kiyafetlerin izolasyonuna ve bebegin daha çok üşümesine yol açar. Bu durumda bebek sicak bir ortamda soyulmali ve kiyafetleri degiştirilmelidir. Fazla sicakliginin farkinda olun.Yazın bebeklerin kıyafetlerinin pamuklu olmasına özen gösterin. Sentetik kaçının.
Eğer bebek çıplak iken mutluysa ortam müsaitse bırakın çıplak kalsın. Dışarıda ise güneşten koruyun.
18 Şubat 2009 Çarşamba
BEBEĞİNİZ AĞLARKEN SAKİNLEŞTİRMENİN PÜF NOKTALARI
Bebeğiniz ağlıyor ve siz onu sakinleştiremiyorsanız; aklınızdan kendinize bir kontrol listesi oluşturun.en son bebeğinizi ne zaman doyurdunuz?Eğer 3 saat önce ise bebeğiniz belki de acıkmıştır.Bezini kontrol edin. Bezini kirletmediyse onu bulunduğu ortamdan uzaklaştırın.....
BEBEĞİNİZ SAKİNLEŞTİRMENİN PÜF NOKTALARI:
*Ona emmesiçin birşey verin! Bebeğinizi emzirin,biberon verin veya diş kaşıyıcı verin...
*Bebeğinizi hareket ettirin!Bebeğinizi sallayabilirsiniz. Bebek arabasıyla ya da otomobille gezdirin.En güzeli bebeğinizle dans etmeyi deneyin...
*Bebeğinize masaj yapın!Bebeğinizin karnını ovabilirsiniz. Karnının üzerine yatırıp, sırtını sıvazlayabilirisiniz.Bebeğinizin gazı varsa o da çıkabilir ve bebeğiniz rahatlar...
*Bebeğinize yakın olun! ona sarılmanız bile bazen onu rahatlatabilir.Bebeğiniize sarılıp, karanlık bir odaya gidin, onunla konuşun,ninni söyleyin.Bebeğinize sarıldığınızda ,bebeğiniz sizin kalp atışını duyması onu rahatlatabilir.
*Bebeğinizi yalnız bırakmayı deneyin!Anlattığımız şeyler bebeğiniizi rahatlatmadıysa, onu yatağına yatırıp ışığı kapatarak başında bekleyin ve sakinleşip uyuduğunu görebilirsiniz.
BEBEĞİNİZ SAKİNLEŞTİRMENİN PÜF NOKTALARI:
*Ona emmesiçin birşey verin! Bebeğinizi emzirin,biberon verin veya diş kaşıyıcı verin...
*Bebeğinizi hareket ettirin!Bebeğinizi sallayabilirsiniz. Bebek arabasıyla ya da otomobille gezdirin.En güzeli bebeğinizle dans etmeyi deneyin...
*Bebeğinize masaj yapın!Bebeğinizin karnını ovabilirsiniz. Karnının üzerine yatırıp, sırtını sıvazlayabilirisiniz.Bebeğinizin gazı varsa o da çıkabilir ve bebeğiniz rahatlar...
*Bebeğinize yakın olun! ona sarılmanız bile bazen onu rahatlatabilir.Bebeğiniize sarılıp, karanlık bir odaya gidin, onunla konuşun,ninni söyleyin.Bebeğinize sarıldığınızda ,bebeğiniz sizin kalp atışını duyması onu rahatlatabilir.
*Bebeğinizi yalnız bırakmayı deneyin!Anlattığımız şeyler bebeğiniizi rahatlatmadıysa, onu yatağına yatırıp ışığı kapatarak başında bekleyin ve sakinleşip uyuduğunu görebilirsiniz.
Doğuma hazırlık kursu ( hamile kursu)
Merhabalar,
Hamile eğitimiyle ilgili kursumuzun içeriğinde değişiklikler yaptık. Sizlerle bunu paylaşmak istiyorum.
Doğuma -anneliğe hazırlık kursunun içeriği;
*Kadın üreme organlarının anatomisi
*Gebeliğin oluşum hikayesi
*Bebek oluşurken anne-babanın psikolojisi,
*Hamilelik süresince dikkat edilmesi gereken hususlar,
*Hamilelikte beslenme ve gündelik yaşam,
*Hafta-hafta hamilelik,
*Anne karnında bebeğin gelişimi,takibi,
*Gebelikte tarama testleri ve amniosentez,
*Babaların doğum planı,
*Doğum öncesi nefes,rahatlama egzersizleri,
*Hamilelik sırasında yoga ve diğer egzersizler,
*Doğum çeşitleri ve doğumun fizyolojisi,
*Doğum sırasındaki anestezi çeşitleri,ağrısız doğum,
*Doğuma hazırlık,
*Loğusalık dönmei,(fizyolojik ve psikolojik yönden)
*Doğum sonrası egzersiz,
*Emzirme ve anne sütü,
*yenidoğan bakımı;
-göbek bakımı,
-yenidoğan sarılığı,
-babağin altının değiştirilmesi,
-bebeği tutuma ve taşıma,
-bebeği giydirme,
-yenidoğan refleksleri,
-bebeğin yıkanması,
-bebeğin gazının çıkarılması,
-bebek için rahatlatma masajı,
-babağin aşıları,
-bebeğin uyku düzeni,
-bebeğin tırnaklarının kesilmesi ve bakımı,
-bebeğin ağlaması ve onu sakinleştirmenin püf noktaları,
*0-6 ay anne - bebek ilişkisinin önemi:dünya ile ilk ilişki ve bağlanma,
*çalışan annenin işe dönmesi,
*doğum sonrası Anne-bebek paylaşım toplantısı 8 bebekler 8 haftalık olduğu dönemde,katılımcılarla ortak karar verilecek)
kursumuzun içeriği bu....
Bu bloğumda kursumuzda anlattığım konuları sizlerle de paylaşıyorum..... yorumlarınızı da bekliyorum......
Hamile eğitimiyle ilgili kursumuzun içeriğinde değişiklikler yaptık. Sizlerle bunu paylaşmak istiyorum.
Doğuma -anneliğe hazırlık kursunun içeriği;
*Kadın üreme organlarının anatomisi
*Gebeliğin oluşum hikayesi
*Bebek oluşurken anne-babanın psikolojisi,
*Hamilelik süresince dikkat edilmesi gereken hususlar,
*Hamilelikte beslenme ve gündelik yaşam,
*Hafta-hafta hamilelik,
*Anne karnında bebeğin gelişimi,takibi,
*Gebelikte tarama testleri ve amniosentez,
*Babaların doğum planı,
*Doğum öncesi nefes,rahatlama egzersizleri,
*Hamilelik sırasında yoga ve diğer egzersizler,
*Doğum çeşitleri ve doğumun fizyolojisi,
*Doğum sırasındaki anestezi çeşitleri,ağrısız doğum,
*Doğuma hazırlık,
*Loğusalık dönmei,(fizyolojik ve psikolojik yönden)
*Doğum sonrası egzersiz,
*Emzirme ve anne sütü,
*yenidoğan bakımı;
-göbek bakımı,
-yenidoğan sarılığı,
-babağin altının değiştirilmesi,
-bebeği tutuma ve taşıma,
-bebeği giydirme,
-yenidoğan refleksleri,
-bebeğin yıkanması,
-bebeğin gazının çıkarılması,
-bebek için rahatlatma masajı,
-babağin aşıları,
-bebeğin uyku düzeni,
-bebeğin tırnaklarının kesilmesi ve bakımı,
-bebeğin ağlaması ve onu sakinleştirmenin püf noktaları,
*0-6 ay anne - bebek ilişkisinin önemi:dünya ile ilk ilişki ve bağlanma,
*çalışan annenin işe dönmesi,
*doğum sonrası Anne-bebek paylaşım toplantısı 8 bebekler 8 haftalık olduğu dönemde,katılımcılarla ortak karar verilecek)
kursumuzun içeriği bu....
Bu bloğumda kursumuzda anlattığım konuları sizlerle de paylaşıyorum..... yorumlarınızı da bekliyorum......
Etiketler:
annelik,
bebek,
DOĞUM,
hamilelik,
hamilelik kursu
17 Şubat 2009 Salı
BEBEK VE UYKU
Bebeğinizi melek gibi uyurken izlemek kadar huzur verici ne olabilir ki? Hem bebeğiniz hem de kendiniz için sağlıklı bir uyku düzenini nasıl kurabilirsiniz?
Bebeğiniz nerede uyuyacak?
İlk aylarda bebeğinizi yakınınızda uyutmak isteyebilirsiniz. Hem sık beslenmesi gerektiğinden hem de gözünüzün önünde olması endişelerinizi azaltacağından bu en akılcı yoldur.
Sepet: Her yere taşıyabileceğiniz bir bebek sepeti ilk aylar için tercih edilebilir.
Bebek Yatağı:Yada tercihiniz bir bebek yatağı olabilir, ilk aylarda yatağınızın yanına koyabilir daha sonra bebek odasına taşıyabilirsiniz. Önceleri bebeğiniz içinde küçücük kalabilir ama hızla yatağı dolduracaktır. İki-üç yaşına gelip artık sığmayana kadar bu yatağı kullanabilirsiniz.
Kendi Yatağınız: Bebeğinizi kendi yatağınızda da yatırabilirsiniz. Özellikle emziren anneler için bu gece beslenmesini kolaylaştıracak, eşinize de bebeğiyle yakınlaşma fırsatı yaratacaktır. Fakat çok yorgunken, alkollüyken veya uyku verici ilaç kullanırken bebeğinizi yatağınıza almak riskli olabilir. Yatak örtüleri ve yastıklarınızın bebeğinizin üzerini örtmemesine de dikkat etmelisiniz.
Yatak takımı seçerken:
Bebeğinizin döşeğinin yatağa uygun boyda, sert ve kolay temizlenir olması gerekir.
Üç- dört tane koton çarşaf ve üç-dört tane koton battaniye bulundurun.
Bebeğin uyurken hava almasını engelleyebilecek yorgan, yastık, yatak örtüsü gibi aksesuarları bebek uyurken yatakta bulundurmayın.
Ne tarafa yatırmalı?
Bebeğinizi sırt üstü ayakları yatağının veya sepetinin ayak ucuna gelecek şekilde yatırın böylece battaniyenin altına doğru kayamayacaktır.
Odanın çok sıcak olmamasına dikkat edin, uyurken oda sıcaklığını 18-20 derece dolayında tutmaya çalışın.
Battaniyeyi omuz seviyesinde döşeğin altına, bebeğin yüzünü örtemeyecek şekilde sıkıştırın.
Nasıl uyutmalı?
Bebeğinizin doğru uyku alışkanlıklarını şimdiden edinmesi ileride karşılaşabileceğiniz uyku problemlerinin birçoğunu önleyecektir. İlk aylardan bebekler günün çoğunu uykuda geçirir, uykuya kendi kendine geçmeyi bu dönemde öğretmeye başlayabilirsiniz.
Emerken uykuya dalarsa omzunuza alıp sırtını sıvazlayarak yavaşça uyandırın
Uykulu halde fakat uykuya dalmadan önce yatağına yatırın
Üstünü örtüp kendi kendine uykuya geçmesini bekleyin. Böylece ileride gece uykusu bölündüğünde uykulu halde yatağında olması uykuya geçmesi için yeterli olacak; uyuyabilmek için emmeye veya sallanmaya ihtiyacı olmayacaktır.
Ne kadar uyumalı?
Bebeğinizin dinlenmek ve büyümek için yeterli süre uyuması gereklidir ama her bebeğin uyku düzeni farklıdır. Bebeğiniz huzurluysa ve büyüyorsa uyku saatlerini diğer bebeklerle karşılaştırıp, endişelenmeniz gereksizdir. Yenidoğan bir bebek genellikle günün 17 saatini uykuda geçirir (gündüz 8 saat, gece 9 saat kadar). İki aylık bir bebekte bu 3-4 saat gündüz, 12 saat gece olmak üzere 15-16 saate iner.
Bebeğiniz nerede uyuyacak?
İlk aylarda bebeğinizi yakınınızda uyutmak isteyebilirsiniz. Hem sık beslenmesi gerektiğinden hem de gözünüzün önünde olması endişelerinizi azaltacağından bu en akılcı yoldur.
Sepet: Her yere taşıyabileceğiniz bir bebek sepeti ilk aylar için tercih edilebilir.
Bebek Yatağı:Yada tercihiniz bir bebek yatağı olabilir, ilk aylarda yatağınızın yanına koyabilir daha sonra bebek odasına taşıyabilirsiniz. Önceleri bebeğiniz içinde küçücük kalabilir ama hızla yatağı dolduracaktır. İki-üç yaşına gelip artık sığmayana kadar bu yatağı kullanabilirsiniz.
Kendi Yatağınız: Bebeğinizi kendi yatağınızda da yatırabilirsiniz. Özellikle emziren anneler için bu gece beslenmesini kolaylaştıracak, eşinize de bebeğiyle yakınlaşma fırsatı yaratacaktır. Fakat çok yorgunken, alkollüyken veya uyku verici ilaç kullanırken bebeğinizi yatağınıza almak riskli olabilir. Yatak örtüleri ve yastıklarınızın bebeğinizin üzerini örtmemesine de dikkat etmelisiniz.
Yatak takımı seçerken:
Bebeğinizin döşeğinin yatağa uygun boyda, sert ve kolay temizlenir olması gerekir.
Üç- dört tane koton çarşaf ve üç-dört tane koton battaniye bulundurun.
Bebeğin uyurken hava almasını engelleyebilecek yorgan, yastık, yatak örtüsü gibi aksesuarları bebek uyurken yatakta bulundurmayın.
Ne tarafa yatırmalı?
Bebeğinizi sırt üstü ayakları yatağının veya sepetinin ayak ucuna gelecek şekilde yatırın böylece battaniyenin altına doğru kayamayacaktır.
Odanın çok sıcak olmamasına dikkat edin, uyurken oda sıcaklığını 18-20 derece dolayında tutmaya çalışın.
Battaniyeyi omuz seviyesinde döşeğin altına, bebeğin yüzünü örtemeyecek şekilde sıkıştırın.
Nasıl uyutmalı?
Bebeğinizin doğru uyku alışkanlıklarını şimdiden edinmesi ileride karşılaşabileceğiniz uyku problemlerinin birçoğunu önleyecektir. İlk aylardan bebekler günün çoğunu uykuda geçirir, uykuya kendi kendine geçmeyi bu dönemde öğretmeye başlayabilirsiniz.
Emerken uykuya dalarsa omzunuza alıp sırtını sıvazlayarak yavaşça uyandırın
Uykulu halde fakat uykuya dalmadan önce yatağına yatırın
Üstünü örtüp kendi kendine uykuya geçmesini bekleyin. Böylece ileride gece uykusu bölündüğünde uykulu halde yatağında olması uykuya geçmesi için yeterli olacak; uyuyabilmek için emmeye veya sallanmaya ihtiyacı olmayacaktır.
Ne kadar uyumalı?
Bebeğinizin dinlenmek ve büyümek için yeterli süre uyuması gereklidir ama her bebeğin uyku düzeni farklıdır. Bebeğiniz huzurluysa ve büyüyorsa uyku saatlerini diğer bebeklerle karşılaştırıp, endişelenmeniz gereksizdir. Yenidoğan bir bebek genellikle günün 17 saatini uykuda geçirir (gündüz 8 saat, gece 9 saat kadar). İki aylık bir bebekte bu 3-4 saat gündüz, 12 saat gece olmak üzere 15-16 saate iner.
YENİDOĞAN SARILIĞI
Yenidoğanda cilt ve gözaklarının (sklera) sarı bir renk almasıdır. Kan bilirubin düzeylerinin yükselmesi ile oluşur. Yaşlanmış ve bozulmuş kırmızı kan hücreleri tarafından üretilen sarı pigmente bilirubin denir. Biluribin normalde karaciğer tarafından barsak sistemine verilerek atılır. Ancak karaciğer bilirubini yeterli oranda barsağa veremezse kanda birikir ve sarılık oluşur.
YENİDOĞAN SARILIĞININ SEBEPLERİ
1. Fizyolojik (normal) sarılık:
Fizyolojik sarılık vaktinde doğan bebeklerin yaklaşık % 50 sinde, erken doğan bebeklerde ise daha yüksek oranlarda görülür. İlk 24 saatten sonra, genellikle doğumdan sonraki 2.veya 3. günde ortaya çıkar. Karaciğerin henüz olgunlaşmaması ve yeterince bilirubin atamamasına bağlı olarak sarılık oluşur. Genellikle ilk bir-iki hafta içinde kendiliğinden kaybolur ve bilirubin düzeyleri zararsızdır.
2.Yetersiz anne sütü alımına bağlı sarılık:
Yetersiz anne sütü alımına bağlı olarak yenidoğanların yaklaşık % 5-10 unda gelişir. Belirtileri fizyolojik sarılığınkine benzer ancak biraz daha şiddetlidir.
3.Anne sütüne bağlı sarılık:
Anne sütü alan bebeklerin yaklaşık % 1-2 sinde görülür. Bazı annelerin sütlerinde ürettikleri özel bir inhibitör madde sebep olmaktadır. Bu madde ( enzim ) bebeğin barsaklarından normalden çok daha fazla bilirubini geri emmesine sebep olur. Bu tip sarılık doğumdan sonraki 4-7. günde başlar ; 3.-10.haftaya kadar sürebilir. Genellikle zararsızdır.
YENİDOĞAN SARILIĞININ SEBEPLERİ
1. Fizyolojik (normal) sarılık:
Fizyolojik sarılık vaktinde doğan bebeklerin yaklaşık % 50 sinde, erken doğan bebeklerde ise daha yüksek oranlarda görülür. İlk 24 saatten sonra, genellikle doğumdan sonraki 2.veya 3. günde ortaya çıkar. Karaciğerin henüz olgunlaşmaması ve yeterince bilirubin atamamasına bağlı olarak sarılık oluşur. Genellikle ilk bir-iki hafta içinde kendiliğinden kaybolur ve bilirubin düzeyleri zararsızdır.
2.Yetersiz anne sütü alımına bağlı sarılık:
Yetersiz anne sütü alımına bağlı olarak yenidoğanların yaklaşık % 5-10 unda gelişir. Belirtileri fizyolojik sarılığınkine benzer ancak biraz daha şiddetlidir.
3.Anne sütüne bağlı sarılık:
Anne sütü alan bebeklerin yaklaşık % 1-2 sinde görülür. Bazı annelerin sütlerinde ürettikleri özel bir inhibitör madde sebep olmaktadır. Bu madde ( enzim ) bebeğin barsaklarından normalden çok daha fazla bilirubini geri emmesine sebep olur. Bu tip sarılık doğumdan sonraki 4-7. günde başlar ; 3.-10.haftaya kadar sürebilir. Genellikle zararsızdır.
YENİDOĞANIN ÖZELLİKLERİ
Cilt Özelliği Doğumdan sonra deri normal renginden daha mor görülebilir. Elleri ayakları soğuk olabilir. Nefes alışı düzgün değildir ve hızlıdır. Cildi kırmızı,pürüzlü ve hassasdır.
Vücut Özelliği Kafa bedene oranla daha büyüktür ve normal doğan bebeklerde şekli doğum kanalından geçtiği için bozuk olabilir. Kafasında yumuşak kısımlar vardır.(bıngıldak) Bacakları içe doğru kıvrıktır,normaldir. Çenesinde ve burun etrafında yağ kabarcıkları olabilir. (milia) Sakral bölgede morluk olabilir(mongon lekesi)
Görme Ve İşitme Özellikleri Bebeklerin çoğunda gözyaşı 2.ayda başlar.Doğar doğmaz duyuları algılmaya başlarlar.
Genital Özellikler Anneden geçen hormonların etkisiyle kız ve erkek bebeklerin gögüslerinde şişme ve süt gelme olabilir.Gögüslere masaj yapmayın, sıkmayın.Kız bebeklerin genital organları,vajinayı örten dudakları şiştir.Ayrıca akıntı ve kanama gelebilir. Erkek bebeklerin yumurtalıklarının örten deri şiş görülebilir.6-12 ayda geçer. Erkek bebeklerin %4 ünün testisleri henüz inmemiştir.
YENİDOĞAN DAVRANIŞLARIYenidoğanda bazı refleks ve içgüdüsel davranışlar vardır. Hiçbir yaşam deneyimi ve bilgisi olmayan yenidoğanın çevresiyle uyumunu sağlar:
- Çene titremesi,
- Alt dudağın içine dönmesi,
- Hıçkırık,
- Düzensiz solunum,
- Öksürme, hapşırma,
- Esneme,
- Sesli uyuma,
- İrkilmeler,
- Ağlarken el ve kollarının titremesi,
- Ağlama, sıcaktan soğuğa ani geçişlerde ve beslenirken bebeklerde morarma olur.
Yenidoğan bakımı
Göbek Bakımı Göbek bakımı günde en az 3 defa yapılmalıdır. Göbek kordonu idrar ya da kaka ile kirlendiğinde daha sık bakım yapılabilir. Göbek bakımı, kordonunun her tarafını göbeğin dip yuvarlak kısmından göbek kordonunun ucundaki mandala doğru %70 ‘lik alkol damlatarak yapılmalı,alkolün cilde temas etmemesi için steril kare gaz kullanılmalıdır.Daha sonra göbek kordonu steril kare gazla kurulayıp, bebek bezinin dışında kalacak şekilde bırakılır. Göbek düşene kadar banyo yaptırılmamalıdır.Silme tarzında banyo yaptırılabilir.Göbek kordonu düşene kadar etrafı kuru tutulmalıdır. Göbek kordonu 10-15 gün içinde düşecektir,göbek düştükten sonrada iki gün daha %70’lik alkol ile bakım yapılmaya devam edilir. Göbekte akıntı,kızarıklık,kötü koku,ateş ve kanama gibi durumlarla karşılaşılır ise doktorunuzla görüşmeniz gerekir. Banyosu Göbek düşene kadar banyo yaptırılmamalıdır.Silme tarzında banyo yaptırılabilir. Banyosunu ,göbeği düştükten iki gün sonra yaptırabilirsiniz. Suyun sıcaklığının 36.5-37 derece,oda sıcaklığının 22-26 derece olması uygun olur. Banyo öncesi mutlaka hazırlığınızı yaptıktan sonra banyo işlemine başlayın çünkü bebekler çıplakken kendilerini güvende hissetmezler ve çok huzursuz olurlar.
BEBEĞİN GİYDİRLMESİ
Kıyafetlerini seçerken;pamuklu,yumuşak,az dikişli olmasına özen gösterin. İlk aylarda ,iç giyim için body, dış giyim için tulum tercih edilmelidir. Giysiler bebeğin hareketlerini kısıtlamayacak bollukta olmalıdır.Bebekler baş,el ve ayaklarından çok çabuk üşeyeceklerinden şapka, eldiven ve çorap mutlaka giydirilmelidir.
Göz Bakımı Bebeğinizin gözünde akıntı,çapak oluşmuşsa,steril gazlı bezi kaynamış ılık suda ıslatıp,gözümü içten dışa(burundan-kulağa doğru) doğru tek bir hareketle fazla bastırmadan silebilirsiniz. İşlemin tekrarlanması gerekirse yeni bir gazlı bez kullanılmalıdır. Gözde kızarıklık,aşırı çapaklanma ve şişlik varsa doktorunuzla görüşmeniz gerekmektedir.
Kulak Bakımı Kulaklar çok hassas olduğu için asla diplerine kadar temizlemeye çalışılmamalı , içine yabancı cisim sokulmamalıdır. Sadece kulağın arkası ve dış kulak kepçesi silinmelidir. Pamuklu çubuklar kesinlikle kullanılmamalıdır.
Burun Bakımı Serum fizyolojik damlatılarak ucu kıvrılmış peçeteyle dıştan ve ucundan temizlenir.
Ağız Bakımı Anne göğüs hijyenine dikkat etmelidir. Dil ve ağız mukozası normal görünümde ise ağız bakımına ihtiyaç yoktur. Ağız bakımı yapılacak ise kare gaz kaynamış ılımış suyla ıslatılarak ağız içi tek seferde alınmalıdır.
Deri Bakımı Yenidoğanda deri çok ince olduğundan kolayca zedelenebilir. Derinin kirli kalması nedeniyle pişikler ve deri enfeksiyonları çabuk gelişir. Çok sıcak ortamda kalan veya çok kalın giydirilen bebekler isilik olurlar. Yenidoğanda deri bütünlüğünü korumak için derinin temiz tutulması önemlidir. Kaynamış ılımış su pamuk veya kare gazlar kullanılarak baş,boyun,,gövde,ekstremite ve kıvrım yerleri silinir ve iyice kurulanır. Vücudu özellikle kıvrım yerleri bebe yağı ile yağlanır. İç çamaşırları hergün değiştirilir.
Genital Bölge Bakımı Alt değişikliği enaz 2 ay kaynamış ılımış suya batırılmış pamuklarla yapılır. Kızlarda temizlik önden arkaya doğru uygulanmalıdır. Alt temizliğinin pHı düşük sabunlarla yapılması pişik oluşumunu önler.
Gaz Çıkartma Her emme sonrası gaz çıkartılarak sağ yan tarafa yatırılmalıdır.
Not: Bebeğinizle ilgili yapacağınız her işlem öncesi ve sonrası mutlaka ellerinizi yıkayın
Vücut Özelliği Kafa bedene oranla daha büyüktür ve normal doğan bebeklerde şekli doğum kanalından geçtiği için bozuk olabilir. Kafasında yumuşak kısımlar vardır.(bıngıldak) Bacakları içe doğru kıvrıktır,normaldir. Çenesinde ve burun etrafında yağ kabarcıkları olabilir. (milia) Sakral bölgede morluk olabilir(mongon lekesi)
Görme Ve İşitme Özellikleri Bebeklerin çoğunda gözyaşı 2.ayda başlar.Doğar doğmaz duyuları algılmaya başlarlar.
Genital Özellikler Anneden geçen hormonların etkisiyle kız ve erkek bebeklerin gögüslerinde şişme ve süt gelme olabilir.Gögüslere masaj yapmayın, sıkmayın.Kız bebeklerin genital organları,vajinayı örten dudakları şiştir.Ayrıca akıntı ve kanama gelebilir. Erkek bebeklerin yumurtalıklarının örten deri şiş görülebilir.6-12 ayda geçer. Erkek bebeklerin %4 ünün testisleri henüz inmemiştir.
YENİDOĞAN DAVRANIŞLARIYenidoğanda bazı refleks ve içgüdüsel davranışlar vardır. Hiçbir yaşam deneyimi ve bilgisi olmayan yenidoğanın çevresiyle uyumunu sağlar:
- Çene titremesi,
- Alt dudağın içine dönmesi,
- Hıçkırık,
- Düzensiz solunum,
- Öksürme, hapşırma,
- Esneme,
- Sesli uyuma,
- İrkilmeler,
- Ağlarken el ve kollarının titremesi,
- Ağlama, sıcaktan soğuğa ani geçişlerde ve beslenirken bebeklerde morarma olur.
Yenidoğan bakımı
Göbek Bakımı Göbek bakımı günde en az 3 defa yapılmalıdır. Göbek kordonu idrar ya da kaka ile kirlendiğinde daha sık bakım yapılabilir. Göbek bakımı, kordonunun her tarafını göbeğin dip yuvarlak kısmından göbek kordonunun ucundaki mandala doğru %70 ‘lik alkol damlatarak yapılmalı,alkolün cilde temas etmemesi için steril kare gaz kullanılmalıdır.Daha sonra göbek kordonu steril kare gazla kurulayıp, bebek bezinin dışında kalacak şekilde bırakılır. Göbek düşene kadar banyo yaptırılmamalıdır.Silme tarzında banyo yaptırılabilir.Göbek kordonu düşene kadar etrafı kuru tutulmalıdır. Göbek kordonu 10-15 gün içinde düşecektir,göbek düştükten sonrada iki gün daha %70’lik alkol ile bakım yapılmaya devam edilir. Göbekte akıntı,kızarıklık,kötü koku,ateş ve kanama gibi durumlarla karşılaşılır ise doktorunuzla görüşmeniz gerekir. Banyosu Göbek düşene kadar banyo yaptırılmamalıdır.Silme tarzında banyo yaptırılabilir. Banyosunu ,göbeği düştükten iki gün sonra yaptırabilirsiniz. Suyun sıcaklığının 36.5-37 derece,oda sıcaklığının 22-26 derece olması uygun olur. Banyo öncesi mutlaka hazırlığınızı yaptıktan sonra banyo işlemine başlayın çünkü bebekler çıplakken kendilerini güvende hissetmezler ve çok huzursuz olurlar.
BEBEĞİN GİYDİRLMESİ
Kıyafetlerini seçerken;pamuklu,yumuşak,az dikişli olmasına özen gösterin. İlk aylarda ,iç giyim için body, dış giyim için tulum tercih edilmelidir. Giysiler bebeğin hareketlerini kısıtlamayacak bollukta olmalıdır.Bebekler baş,el ve ayaklarından çok çabuk üşeyeceklerinden şapka, eldiven ve çorap mutlaka giydirilmelidir.
Göz Bakımı Bebeğinizin gözünde akıntı,çapak oluşmuşsa,steril gazlı bezi kaynamış ılık suda ıslatıp,gözümü içten dışa(burundan-kulağa doğru) doğru tek bir hareketle fazla bastırmadan silebilirsiniz. İşlemin tekrarlanması gerekirse yeni bir gazlı bez kullanılmalıdır. Gözde kızarıklık,aşırı çapaklanma ve şişlik varsa doktorunuzla görüşmeniz gerekmektedir.
Kulak Bakımı Kulaklar çok hassas olduğu için asla diplerine kadar temizlemeye çalışılmamalı , içine yabancı cisim sokulmamalıdır. Sadece kulağın arkası ve dış kulak kepçesi silinmelidir. Pamuklu çubuklar kesinlikle kullanılmamalıdır.
Burun Bakımı Serum fizyolojik damlatılarak ucu kıvrılmış peçeteyle dıştan ve ucundan temizlenir.
Ağız Bakımı Anne göğüs hijyenine dikkat etmelidir. Dil ve ağız mukozası normal görünümde ise ağız bakımına ihtiyaç yoktur. Ağız bakımı yapılacak ise kare gaz kaynamış ılımış suyla ıslatılarak ağız içi tek seferde alınmalıdır.
Deri Bakımı Yenidoğanda deri çok ince olduğundan kolayca zedelenebilir. Derinin kirli kalması nedeniyle pişikler ve deri enfeksiyonları çabuk gelişir. Çok sıcak ortamda kalan veya çok kalın giydirilen bebekler isilik olurlar. Yenidoğanda deri bütünlüğünü korumak için derinin temiz tutulması önemlidir. Kaynamış ılımış su pamuk veya kare gazlar kullanılarak baş,boyun,,gövde,ekstremite ve kıvrım yerleri silinir ve iyice kurulanır. Vücudu özellikle kıvrım yerleri bebe yağı ile yağlanır. İç çamaşırları hergün değiştirilir.
Genital Bölge Bakımı Alt değişikliği enaz 2 ay kaynamış ılımış suya batırılmış pamuklarla yapılır. Kızlarda temizlik önden arkaya doğru uygulanmalıdır. Alt temizliğinin pHı düşük sabunlarla yapılması pişik oluşumunu önler.
Gaz Çıkartma Her emme sonrası gaz çıkartılarak sağ yan tarafa yatırılmalıdır.
Not: Bebeğinizle ilgili yapacağınız her işlem öncesi ve sonrası mutlaka ellerinizi yıkayın
YENİDOĞAN BEBEKTEKİ ALIŞILMADIK ANCAK NORMAL OLAN DURUMLAR
YENİ DOĞAN BEBEKTEKİ ALIŞILMADIK ANCAK NORMAL OLAN DURUMLAR:
Deri:Yeni doğanın derisini rengi pembe-kırmızıdır. Bu derinin inceliğinden kaynaklanmaktadır.
Renk değişimi: Bebeğin kan dolaşımı henüz çok düzenli olmadığından elleri ve ayakları mavi-mor görünebilir.
Noktalar(spot):Genellikle burun çevresinde görülen beyaz noktalar henüz tam olarak çalışmayan ter bezlerinden kaynaklanmaktadır. Bu birkaç hafta kalabilir. Yine yüzde kırmazı plakalar halinde olan döküntüye “toksik eritem” olarak adlandırılır ve tedavi gerekmeden kendiliğinden düzelir.
Mavi yamalar:Bunlar mongol lekeleri olarak ta bilinir ve deri altında mavi pigmenti n geçici birikiminden kaynaklanır.
Soyulma:İlk günlerde bebeğin derisi soyulabilir. Bu özellikle avuç içi ve ayaklarda görülür. Bu hafif nemlendiriciler ile çözümlenebilir.
Saç:Bebeklerin saç miktarı çok farklı olabilir. Ama genellikle doğum sırasındaki saçlar dökülür. Vücuttaki siyah tüyler ise zamanla dökülür.
Konak (saçlı derideki kepek benzeri birikim) :Bu da deri soyulmasının bir türüdür ve temizlikle bir ilgisi yoktur
BAŞ:Bebeğin başı doğum sırasındaki travmalara uygun olarak değişik bir şekilde görülebilir. Bu kafanın hasarlandığı anlamına gelmez
Bıngıldaklar:Bunlar henüz kafa kemiklerinin birleşmedigi yerlerdir. Bingildaklar saglam bir zar ile kaplidirlar ve normal temas ile hasar görmezler. Bazen nabiz atişi şeklinde bingildakta hareketlenme olabilir. Bu tamamen normal bir durumdur. Eğer bıngıldak içeri basık görünüyorsa bebeğin nispeten susuz kaldığının bir bulgusu olabilir. Eğer bıngıldak dışarı doğru çıkık ve bebek ağlamıyorsa, bu bir hastalık göstergesi olabilir ve doktora görünmek gereklidir.
GÖZLER Şaşılık:İlk günlerde olan şaşılık normaldir. Bebek gözlerini hareket ettirirler. Ak onları kontrol edinceye kadar gözleri kayabilir. Bu durum 6. Ayda düzelir. Ancak sabit bir şaşılık varsa doktora görünmek gereklidir.
KULAKLAR Akıntı: Kulak yolu kendi ürettiği balmumu benzeri bir salgıyla kendi kendini temizler. Ancak bu salgı ile iltihap akıntısının karıştırılmaması önemlidir.
Ağız:Bebeğin dili altındaki doku nedeniyle erişkinlere göre daha hareketsizdir. Bu dilin hareket etmediği kanaatini doğurabilir. Bu zamanla düzelir. Ve gerçekten bağlı dil olarak adlandırılan durum az görülen bir durumdur. İlk yaş günüde dil tamamen hareket etmelidir.
Üst dudaktaki kabarcıklar:Bunlar emme sonucunda oluşan kabarciklardir ve bebek emdigi sürece görülebilirler.
Beyaz dil:Yalnızca anne sütüyle beslenen bebeklerin dilinin beyaz olması normal bir durumdur.Sıvı dolu keseler:bunlar damakta görülebilen zararsız kistlerdir.
Memeler: Yeni doğan kız ve erkek bebeklerde memelerin şişkin olması hormonlara bağlı bir durumdur ve doğumdan 3-5 gün içinde belli olurlar. Bazen az miktarda süt benzeri salgı da gelebilir. Bunun kesinlikle sıkılmaması gereklidir.
KARIN Karın fıtığı: Göbek deliğine yakın ve bebek ağladığında belli olan bir şişkinlik normal değildir. Ancak bu durum yaygındır. Bunların az bir kısmında cerrahi müdahaleye ihtiyaç duyulur ve çoğu 1 yıl içinde kendiliğinden geçer.
Cinsel organlar:Erkek ve kız bebeklerin cinsel organları hormonlar etkisiyle büyük görünebilir. Cinsel organlarda kızarıklık, şekil değişiklikleri bulunabilir bunlar ilk muayene sırasında doktor tarafından kontrol edilecektir ancak bu sırada merak edilen her şey doktora sorulmalıdır.
İnmemiş testis: Erkek çocukların testisleri karın içinde gelişir ve torbaya doğum öncesinde inerler. Eğer ilk muayene sırasında doktor torba içinde testisleri hissetmezse bu her zaman inmemiş testis anlamına gelmez testisler hareketli-retraktil- de olabilirler. Eğer testis gerçekten inmemişse gerekli tıbbi müdahale zaman içinde yapılacaktır.Kapalı sünnet derisi-fimozis:Yeni doğanların sünnet derisi genellikle sıkıdır. Sünnet derisi geri çekilemez çünkü bu yaşta elastik değildir.
Katran renkli dışkı:Mekonyum: bu siyah-yeşil renkte yapişkan olan dişki bebegin ilk dişkisidir. Ilk gün bu dişkinin gelmemesi doktora söylenmelidir.
Dışkıda kan:Nadiren bebeğin dışkısında kan görülebilir. Bu doğum sırasında olan kanamanın yutulmasından kaynaklanmaktadır. Ancak bezin doktora gösterilmesi gerekebilir.Kırmızı idrar:Çok erken gelen idrar kırmızı renkli ürat kristalleri içerebilir. Benzer şekilde bezin doktora gerekebilir.
Sık idrar: Bebeğiniz 24 saat içinde 30 kereye kadar idrar yapabilir. Anormal olan 4-6 saat boyunca idrarını yapmamasıdır.
Vajinal kanama:Kız bebeklerde çok az miktarda vajinal kanama görülebilir, bu annenin hormonlarından kaynaklanmaktadır.
Vajinal akıntı: Berrak veya beyaz renkli bir vajinal akıntı normaldir ve birkaç gün içinde kesilir.
Burun akıntısı: Az miktarda burun akıntısı normaldir ve bebeğin soğuk aldığı anlamına gelmez.
Gözyaşi:Bir çok bebek 4-6 haftalık oluncaya kadar gözyaşı dökmeden ağlarlar. Bu da normaldir.
Terleme:Bebeklerin ısıyı alıp kaybettikleri yerleri başlarıdır. Bazı bebeklerin boyunlarında da terleme olabilir.Kusma:beslendikten sonra bir miktar kusma normaldir.
Deri:Yeni doğanın derisini rengi pembe-kırmızıdır. Bu derinin inceliğinden kaynaklanmaktadır.
Renk değişimi: Bebeğin kan dolaşımı henüz çok düzenli olmadığından elleri ve ayakları mavi-mor görünebilir.
Noktalar(spot):Genellikle burun çevresinde görülen beyaz noktalar henüz tam olarak çalışmayan ter bezlerinden kaynaklanmaktadır. Bu birkaç hafta kalabilir. Yine yüzde kırmazı plakalar halinde olan döküntüye “toksik eritem” olarak adlandırılır ve tedavi gerekmeden kendiliğinden düzelir.
Mavi yamalar:Bunlar mongol lekeleri olarak ta bilinir ve deri altında mavi pigmenti n geçici birikiminden kaynaklanır.
Soyulma:İlk günlerde bebeğin derisi soyulabilir. Bu özellikle avuç içi ve ayaklarda görülür. Bu hafif nemlendiriciler ile çözümlenebilir.
Saç:Bebeklerin saç miktarı çok farklı olabilir. Ama genellikle doğum sırasındaki saçlar dökülür. Vücuttaki siyah tüyler ise zamanla dökülür.
Konak (saçlı derideki kepek benzeri birikim) :Bu da deri soyulmasının bir türüdür ve temizlikle bir ilgisi yoktur
BAŞ:Bebeğin başı doğum sırasındaki travmalara uygun olarak değişik bir şekilde görülebilir. Bu kafanın hasarlandığı anlamına gelmez
Bıngıldaklar:Bunlar henüz kafa kemiklerinin birleşmedigi yerlerdir. Bingildaklar saglam bir zar ile kaplidirlar ve normal temas ile hasar görmezler. Bazen nabiz atişi şeklinde bingildakta hareketlenme olabilir. Bu tamamen normal bir durumdur. Eğer bıngıldak içeri basık görünüyorsa bebeğin nispeten susuz kaldığının bir bulgusu olabilir. Eğer bıngıldak dışarı doğru çıkık ve bebek ağlamıyorsa, bu bir hastalık göstergesi olabilir ve doktora görünmek gereklidir.
GÖZLER Şaşılık:İlk günlerde olan şaşılık normaldir. Bebek gözlerini hareket ettirirler. Ak onları kontrol edinceye kadar gözleri kayabilir. Bu durum 6. Ayda düzelir. Ancak sabit bir şaşılık varsa doktora görünmek gereklidir.
KULAKLAR Akıntı: Kulak yolu kendi ürettiği balmumu benzeri bir salgıyla kendi kendini temizler. Ancak bu salgı ile iltihap akıntısının karıştırılmaması önemlidir.
Ağız:Bebeğin dili altındaki doku nedeniyle erişkinlere göre daha hareketsizdir. Bu dilin hareket etmediği kanaatini doğurabilir. Bu zamanla düzelir. Ve gerçekten bağlı dil olarak adlandırılan durum az görülen bir durumdur. İlk yaş günüde dil tamamen hareket etmelidir.
Üst dudaktaki kabarcıklar:Bunlar emme sonucunda oluşan kabarciklardir ve bebek emdigi sürece görülebilirler.
Beyaz dil:Yalnızca anne sütüyle beslenen bebeklerin dilinin beyaz olması normal bir durumdur.Sıvı dolu keseler:bunlar damakta görülebilen zararsız kistlerdir.
Memeler: Yeni doğan kız ve erkek bebeklerde memelerin şişkin olması hormonlara bağlı bir durumdur ve doğumdan 3-5 gün içinde belli olurlar. Bazen az miktarda süt benzeri salgı da gelebilir. Bunun kesinlikle sıkılmaması gereklidir.
KARIN Karın fıtığı: Göbek deliğine yakın ve bebek ağladığında belli olan bir şişkinlik normal değildir. Ancak bu durum yaygındır. Bunların az bir kısmında cerrahi müdahaleye ihtiyaç duyulur ve çoğu 1 yıl içinde kendiliğinden geçer.
Cinsel organlar:Erkek ve kız bebeklerin cinsel organları hormonlar etkisiyle büyük görünebilir. Cinsel organlarda kızarıklık, şekil değişiklikleri bulunabilir bunlar ilk muayene sırasında doktor tarafından kontrol edilecektir ancak bu sırada merak edilen her şey doktora sorulmalıdır.
İnmemiş testis: Erkek çocukların testisleri karın içinde gelişir ve torbaya doğum öncesinde inerler. Eğer ilk muayene sırasında doktor torba içinde testisleri hissetmezse bu her zaman inmemiş testis anlamına gelmez testisler hareketli-retraktil- de olabilirler. Eğer testis gerçekten inmemişse gerekli tıbbi müdahale zaman içinde yapılacaktır.Kapalı sünnet derisi-fimozis:Yeni doğanların sünnet derisi genellikle sıkıdır. Sünnet derisi geri çekilemez çünkü bu yaşta elastik değildir.
Katran renkli dışkı:Mekonyum: bu siyah-yeşil renkte yapişkan olan dişki bebegin ilk dişkisidir. Ilk gün bu dişkinin gelmemesi doktora söylenmelidir.
Dışkıda kan:Nadiren bebeğin dışkısında kan görülebilir. Bu doğum sırasında olan kanamanın yutulmasından kaynaklanmaktadır. Ancak bezin doktora gösterilmesi gerekebilir.Kırmızı idrar:Çok erken gelen idrar kırmızı renkli ürat kristalleri içerebilir. Benzer şekilde bezin doktora gerekebilir.
Sık idrar: Bebeğiniz 24 saat içinde 30 kereye kadar idrar yapabilir. Anormal olan 4-6 saat boyunca idrarını yapmamasıdır.
Vajinal kanama:Kız bebeklerde çok az miktarda vajinal kanama görülebilir, bu annenin hormonlarından kaynaklanmaktadır.
Vajinal akıntı: Berrak veya beyaz renkli bir vajinal akıntı normaldir ve birkaç gün içinde kesilir.
Burun akıntısı: Az miktarda burun akıntısı normaldir ve bebeğin soğuk aldığı anlamına gelmez.
Gözyaşi:Bir çok bebek 4-6 haftalık oluncaya kadar gözyaşı dökmeden ağlarlar. Bu da normaldir.
Terleme:Bebeklerin ısıyı alıp kaybettikleri yerleri başlarıdır. Bazı bebeklerin boyunlarında da terleme olabilir.Kusma:beslendikten sonra bir miktar kusma normaldir.
13 Şubat 2009 Cuma
aslı'nın baby-shower partisi
Sevgili Aslıcım
Perşembe günü hastanede Aslı'ya yaptığımız babyshower ( hoşgeldin bebek) partisi süperdi .Hastane şartlarında muayene odasını süsledik.İstanbul cerrahi tüp bebek bölümü olarak hepimiz Mısra bebek için aldığımız hediyeleri çok şirin bir kutuya yerleştirdik.İleride Mısra'nın oyuncaklarını koyabilir o kutuya Aslıcııım.
En güzeli Aslı'nın haberi yoktu. Onu odaya çağırdığımızda surat ifadesiydi.Menümüz de iyiydi.Annemin böreği,Fatma'nın poğaçası,Serap ve kızının yaptığı hindistan cevizli kurabiyesi,pelitten aldığımız( bizim kliniktekilerin favorisi )ekpa pasta ve zencefil organizasyonun bize hazırladığı bebek kurabiyeleri....HERŞEY SÜPERDİ...
DOĞUM
Doğum
Doğumun belirtileri
Doğumun yaklaştığını gösteren bazı belirtiler vardır. Anne adayları eğer bu belirtileri yaşıyorsa doğum yaklaşıyor demektir.
Bebeğin başının doğum kanalına yerleşmesi nedeniyle rahim yüksekliği 2-3 cm azalır. Bu durum annenin daha rahat nefes alıp vermesine, mide ve bağırsak şikayetlerinin azalmasına neden olur.
Aşağı inen rahim, idrar torbasına baskı yaptığı için de anne daha sık idrara çıkar. Bu durum ilk defa hamile olanlarda doğumdan 1-2 hafta önce, sonraki hamileliklerde doğumdan yaklaşık bir gün önce görülür.
28. haftanın sonuna doğru rahmin doğuma hazırlık için yaptığı kasılmalar sıklaşır. Bu yalancı ağrılar genellikle doğumdan birkaç gün önce başlar, sıklık, şiddet ve süre olarak düzensizdir. Bel, kasık ve karında belirli bir noktada daha fazla hissedilebilecek bu ağrılar anne dolaştığında, dinlendiğinde ya da masajla geçebilir.
Bir diğer belirti doğumdan bir iki gün önce 1-2 kg. kilo kaybının olmasıdır. Bunun sebebi ise hormon düzeylerindeki değişiklikler nedeniyle vücuttan su atılması ve iştahın azalmasıdır.
Doğumun gerçekleşeceği gün vücutta depo edilen enerjinin bir kısmı açığa çıkar, vücut bu enerjiyi doğumda kullanmak üzere saklamıştır. Bu dönemde anne kendini çok iyi ve zinde hissedebilir.
Doğumun başladığı aşağıdaki üç belirtiyle anlaşılabilir;
Sancılar
Nişan gelmesi
Suyun gelmesi
Doğumun başladığı aşağıdaki üç belirtiyle anlaşılabilir;
Sancılar
Gerçek doğum ağrıları düzenlidir, belli aralıklarla gelir ve en az 15-20 saniye sürer. Dinlenmekle ve pozisyon değiştirmekle ağrı geçmez. Masajın ve dolaşmanın da bir faydası olmaz. Bu ağrılar rahim ağzında yumuşama ve açılmaya neden olur. Sancılar başladığında düzenli gibiyse kaç dakikada bir geldiğine dikkat ederek doktora haber verilmelidir. Bu zamanda baba adayı, eşinin yanında ise saat tutarak sancıların ne kadarda bir geldiğini kontrol edebilir. Sancılar beş dakikada bire düşmemişse, en azından 45 saniye sürmüyorsa ve bu annenin ilk doğumu ise telaşlanarak hastaneye gitmeye gerek yoktur. İlk doğum yaklaşık 12-14 saat sürer ve bu sürenin çoğunu evde geçirmek anne adayı için daha rahat olabilir.
Ağrılar çok şiddetliyse, 40-60 saniye sürüyorsa ve beş dakikada bir ya da daha sık geliyorsa kasılmaların belli bir düzene girmesini beklemeye gerek olmayabilir. Çünkü bazı hamilelerde sancılar düzenli gelmeyebilir.
Ağrılar başladığında arada dinlenerek ağır ağır dolaşılabilir. Su gelmediyse ılık bir banyo alınabilir ve çok hafif bir şeyler bile yenilebilir.
Nişan gelmesi
Hamilelik boyunca kapalı olan rahim ağzında rahmi ve bebeği enfeksiyonlardan korumak amacıyla sümüksü bir tıkaç oluşur. Rahimdeki kasılmaların etkisiyle rahim ağzını tıkayan bu tıkaç düşer. Mukuslu, kanlı bir sıvının vajinadan geldiği görülür. Bu genellikle doğum sancılarından önce ya da doğumun ilk evresinde görülmekle beraber, doğumdan iki üç gün önce de görülebilir. Bu durumda düzenli ağrıların başlamasını ya da suyun gelmesini beklemek gerekebilir.
Suyun gelmesi
Bebeğin çevresindeki su kesesi gerilmelerin ve kasılmaların etkisiyle birdenbire yırtılıp içerdeki suyun bir kısmı boşalabilir. Bebeğin başı doğum yoluna girmişse gelen su miktarı çok olmayabilir. Açık sarı renkli berrak bir sıvıdır. Su geldiğinde hemen doktora haber verilmeli ve sancılar başlamamış olsa bile anne hastaneye gitmelidir çünkü enfeksiyon kapabileceğinden bebeğin 24 saat içinde doğması gerekmektedir
Doğum Başladığı Zaman ...
Herkesin doğumu kendine hastır çünkü hiç bir doğum diğerine benzemez. Birden fazla doğum yapan annelerin doğumları arasında dahi fark vardır. Onun için bu deneyim anneye özeldir. Doğumun başlamasıyla beraber yoğun bir yalnızlık duygusu yaşanabilir. Kişi sevdiklerinden uzaklaştığını, bu işi tek başına yapmak zorunda kaldığı için yalnız olduğunu düşünebilir. Anne adayı belki de çekilen tüm bu acılardan eşinin sorumlu olduğunu düşünüp ona kızabilir de. İşte o zaman, bu anı ne kadar çok beklediğini ve en kısa zamanda çocuğunu kucağına alacağını unutmamalıdır.
İlk Evre
Bu genellikle doğumun en uzun evresidir. Ağrıların başladığı andan doğumda bebeğin geçeceği yolun açılması için rahim ağzının tam olarak açılmasına (10cm.) kadar geçen süredir.
Giriş evresi :
Ağrılar başladıktan sonra rahim ağzı 3 cm. açılana kadar geçen süredir. Ağrılar düzensiz ve seyrek olabilir. Genellikle rahim ağzında saatte 1 cm. açılma olur. Doğumun başlangıç evresi birkaç saat ile birkaç gün arasında sürebilir. Anneler bu evreyi evde dinlenerek geçirebilir. Duş alabilir. Baba adayları, bu devrede eşinin en yakın yardımcısidır. Sancıların kaç dakikada bir geldiğini belirlemek için babalar saat tutabilir, eşine sarılıp yardımcı olabilir. Ona rahatlaması için masaj dahi yapabilir.
Daha sonraki evrede ise :
Daha sonraki evrede ise ağrılar 3-4 dakika gibi bir sıklıkta gelmektedir ve düzenlidir. Doktor gerekli görürse ağrı ile baş edebilmek için anne adayına ağrı kesici ilaç ya da epidural anestezi uygulayabilir. Ağrı ile baş etmede nefes almanın çok etkili bir yöntem olduğu unutulmamalı.
Anne adayları bu evrede hastaneye gittiğinde üstünü değiştirdikten sonra hemşire anne adayına doğum belirtileriyle ilgili sorular soracak, tansiyonunu, ateşini ölçecek, nabzını sayacaktır. Bebeğin pozisyonunu öğrenmek için karından muayene ya da ultrason yapılabilir, bebeğin kalp sesleri izlenebilir. Doktor gerek görürse idrar ve kan tahlili yaptırabilir. Daha sonra doktor ya da ebe vajinal muayene ile rahim ağzının ne kadar açıldığına bakar. Bu muayene belli aralıklarla, genelde iki sancı arasında yapılacaktır.
İlk evrede ve daha sonrasında sancılar geldiğinde dikkat, soluk alıp verme üzerinde toplanmaya çalışılmalı ve dinlenebilmek için sancılar arasında gevşenmelidir. Bakışlar belli bir noktada yoğunlaştırılarak, istenilen bir şey düşünülebilir, şarkı söylenebilir, inlenebilir. Her ağrının anne adayını bebeğe daha da yaklaştırdığı unutulmamalıdır. Bu yüzden gelecek ağrıları değil yaşanılan ağrı düşünülmeli, o bitene kadar soluk alıp verilmeli ve diğer sancı gelene kadar dinlenilmelidir, hatta uyunabilir bile. Bu evrede sancının en fazla olduğu anda burundan nefes alıp ağızdan verilmelidir. Nefes alırken önce karın, sonra göğüs şişirilmelidir. Derin ve yavaş nefes alıp vermeye çalışılmalıdır. Ağrı geçtiğinde normal nefes almaya devam edilmelidir.
İkinci Evre
Bu devrede rahim ağzı tam olarak, 10 cm açılmıştır ve artık anne de bebeği dışarı iterek onun çıkmasına yardımcı olabilir. Ortalama 1-2 saat sürer. Bebek hazne içinde ilerlerken kuvvetli bir ıkınma hissi duyulacaktır. Acele etmeden doktorun en çok ıkınılmasını istediği anlarda ıkınmaya çalışılmalıdır. Doktor zamanın geldiğini ve ıkınılması gerektiğini söylerse derin bir nefesle ciğerlerin tamamına hava doldurulmalıdır. Nefesi tutarak ağız kapalı bir halde vücut öne doğru büzülmeli, baş ve omuzlar yataktan kaldırılıp çene göğüse dayanacak şekilde tüm güçle makata doğru ıkınılmalıdır. Ağrı devam ettiği sürece ıkınma sürdürülmeli, ağrı geçince ıkınmayı bırakıp gevşemeye çalışılmalıdır. Sancının durduğu anlarda dinlenilirse bir sonraki ıkınma için güç toplamış olunur. Doğum sırasında dışkılama ya da idrar yapma doğaldır, bu engellenmeye çalışılmamalıdır, bu utanılacak bir durum değildir
Doğum Anı
Artık sonuna gelindi sayılabilecek bu aşamada bebeğin başı rahim ağzına iyice yaklaşarak pelvis tabanına dayanmıştır. Her sancı ve kasılma sayesinde bebek başı biraz daha ilerleyecektir. Bebeğin başı göründüğünde doktor anneden ıkınmamasını isteyebilir çünkü aniden çıkan baş doğum yolunda yırtıklara sebep olabilir.
Bebeğin başı çıkar çıkmaz doktor ya da ebe bebeğin ağzındaki salgıları steril bir gazlı bez ile siler. Bundan sonra ıkınmamak gerekir. Daha sonra doktor ya da ebe başı hafifçe aşağı çekerek omuzları da doğurtur ve hafifçe çekerek gövde ve bacakları da çıkarır. Bebek normalde bu dönemde solunum yapmaya başlar ve ağlayabilir. Nefes alıp bebeğin kalbi çalışınca göbek kordonuna ihtiyaç kalmamıştır. Kordon göbekten 10-15 cm. uzaklıktan bağlanır, 2 cm. aralıkla ikinci bir bağ konularak ikisinin arasından kesilir.
Anne doktordan bebeğini kucağına vermesini istemeli ve hemen bebeği emzirmeye başlamalıdır. Doğduğunda bebeğin vücudu yağlı bir madde ve kan ile kaplıdır. Bu nedenle bebeğin temizlenmesi ve muayene edilmesi için götürülebilir. Bebeğin rengi, solunumu, kalp atışları, hareketleri ve uyarılara karşı verdiği tepkiler değerlendirilecek, boyu, kilosu ve baş çevresi ölçülecektir.
Üçüncü Evre
Bebek dünyaya merhaba dedikten sonra rahim bir süre daha kasılmaya devam eder ve plasenta yerinden ayrılır. Hafif olarak yapılabilecek karın masajı da ayrılmaya yardımcı olabilir. Bu dönemde bebek emzirilmeye başlanırsa hem plasentanın atılması kolaylaşır hem de olabilecek emzirme sorunları en aza indirilmiş olur. Doğumdan sonra gerekiyorsa dikişler atılır ve temizlik yapılır. Anne artık nihayet dinlenebilir, eş ve sevdikleriyle bu mutluluğu paylaşabilir. Hemşireler bebeği odaya getirdiklerinde anne onu emzirmeyi deneyebilir. Bu ilk denemede hemşireler anneye yardımcı olacaklardır
Epizyotomi
Bazen bebeğin doğumunu kolaylaştırmak ve olabilecek yırtıkları önlemek için doktor vajinanın açıklığı ile anüs arasındaki deride bir kesi yapar. Vakum veya forseps kullanılan müdahaleli doğumlarda, bebeğin makattan geldiği veya doğumu yaptıran kişi yırtılmanın kaçınılmaz olduğuna karar verdiği durumlarda uygulanabilir. Deri bölgesi uyuşturulduktan sonra kesi yapılır, anne adayının kesinlikle canı acımaz. Doğumdan sonra uygun şekilde dikilir.
Doğum Yaptıktan Sonra Neler Olacak?
Doğumdan sonra annede bazı değişiklikler olacaktır ve doğum sonrası dönem her zaman rahat geçmeyebilir.
İlk iki ile altı hafta süresince adet kanaması gibi, yoğun ve kırmızı renkli kanama olabilir.
Ne yapmalı?
Hijyenik kadın bağı kullanılabilir, ancak bu bezlerin en fazla 6 saatte bir değiştirilmesi gerekmektedir. Bu kanamanın rengi pembeden kahverengiye dönüşerek birkaç hafta sonra beyaz bir akıntı halini alır. Kanama fazlalaşır, ateş çıkarsa ya da akıntı kötü kokuyorsa doktora danışılmalıdır. Emziren annelerde kanama daha kısasürebilir.
Tuvalet konusunda da sorun yaşanabilir. İlk günlerde idrara çıkarken zorlanılması normaldir ve kabızlık görülebilir.
Ne yapmalı ?
Doğumdan sonra mümkün olduğu kadar çabuk ayağa kalkıp yürümeye çalışmak bağırsak hareketlerini de hızlandıracaktır. Annenin bol su içip yediklerine de dikkat etmesi faydalı olacaktır. Annenin tuvaletini yaparken dikişlerinin açılma olasılığı düşüktür ancak hiçbir zaman tuvalette ıkınıp kendisini fazla zorlamamalıdır çünkü hemoroid oluşabilir.
Doğum sırasında doktor kesi yaptıysa dikişler ilk günlerde ağrı yapabilir. Otururken ve yürürken kesi yerinde rahatsızlık hissedilebilir. Genellikle en geç bir hafta içinde dikişler kendiliğinden düşer ve kesi yeri iyileşir.
Ne yapmalı?
Doğumdan hemen sonra pelvis kaslarını çalıştıracak hareketleri yapmak ve dikiş alanına buz torbası koymak faydalı olabilir. Ayrıca bu bölge hep temiz ve kuru tutulmalı, temizlik önden arkaya doğru yapılmalı ve tuvalet kağıdı kullanılmalıdır. Doktor temizlik için bir solüsyon önerdiyse kullanılabilir. Dikişlerde kızarıklık, ağrı ve 38 C ve üzerinde ateş olursa doktorla görüşülmelidir.
Doğumdan sonra anne kendisini iyi hissettiği an banyo yapabilir. Banyonun ilk günler ayakta duş şeklinde yapılması önerilmektedir. Sezaryan ile doğum yapıldıysa dikişler alındıktan sonra ayakta duş alınabilir.
Uzun süren hamilelik döneminden sonra vücudun eski haline dönmesi altı aydan önce mümkün olmaz.
Ne yapmalı?
Altıncı haftada doktor kontrolüne gitmek çok önemlidir çünkü bu haftadan itibaren vücut yavaş yavaş eski haline dönmeye başlamıştır, rahim gebelik öncesi büyüklüğüne döner. Doktor bu kontrolde vajinal muayene yapacak, dikişlerin durumuna bakarak rahimi muayene edecektir. Bu kontrole gidildiğinde doktora hangi doğum kontrol yönteminin seçileceği konusunda danışılabilir.
Adet görmeye başlamak ise bebeğin nasıl beslendiğine bağlıdır. Bebek emziriliyorsa adet meme verme sayısının iyice azalmasına dek gecikebilir. Bebeğe mama veriliyorsa 4-6 hafta arasında ilk adet görülebilir.
Doğumdan sonraki üç ay boyunca, bazen daha da uzun bir süre saçlar dökülür. Çünkü hamilelik boyunca hormonlar nedeniyle normalde dökülmesi gereken saçları dökülmemiştir. Bu yüzden şimdi anneye daha çok saçı dökülüyor gibi gelmesi normaldir.
Doğumdan sonra bebek emzirirken oruç tutmak sağlıklı değildir çünkü gün boyunca yeterli besin ve sıvıyı vücut alamamaktadır. Doğumdan sonra 1 ay kadar demir haplarına devam edilmelidir. Bu sayede gebelik süresince ve doğumda kan kaybedildiği için azalan demir depoları desteklenmiş olur.
Doğum sonrasında kanama bittikten sonra cinsel ilişki kurulabilir. Kanama varken ilişkiye girmek istenirse eş kondom kullanmalıdır. Haznede kuruluk hissedilirse nemlendirmek için gliserin kullanılabilir. Doğumdan sonra cinsel istekte artma ya da azalma olması normaldir. Hormonal dengenin değişmesi, yaşanılan ortamın değişmesi gibi nedenler bu artma ya da azalmadan sorumlu olabilirler. Önemli olan iki tarafın da birlikte karar vermesi, birbirine anlayış ve uyum göstermesidir. Tabii bu aşamada kadının isteyip istemediği ve durumunun nasıl olduğu en önemli konudur.
Belki de yukarıda belirtilen, annenin vücudundaki normale dönüş sürecinde yaşadıklarından daha önemlisi, annenin, bir başka deyişle “lohusa” nın kendini nasıl hissettiğidir.
Vücuttaki hormonal değişiklikler annenin ruh halini etkiler. Anne zaman zaman kendisini kötü hissedebilir, bir sebep yokken ağlayabilir, alıngan veya sinirli olabilir. Annenin çevresindekilerin hepsi bebeğe ilgi göstermektedir halbuki anneyi evde bekleyen bir çok yükümlülükler, belki başka çocuklar vardır. Hayat artık eskisinden çok farklı olacaktır. Anne kendisini şişman ve çirkin buluyor olabilir. Bütün bunlar sıkıntıyı arttırabilir. İşte burada babalar anneye destek vererek sıkıntılarını azaltabilir. Daha önce doğum yapmış arkadaşlarla da konuşulabilir. Bunlar çoğu yeni anne tarafından hissedilir ve normaldir. Hormonal değişikliklerin yol açtığı bu durumu değiştirmek elde değildir. Eğer bu sıkıntılar altı ay boyunca devam ediyorsa bir uzmana baş vurmak gerekebilir.
Anne ilk zamanlarda bebeği bir yabancı gibi görüp hayal ettiğinin bu olup olmadığı konusunda kendisini sorgulayabilir. Belki de onu yeteri kadar sevemediğini düşünüp suçluluk da duyabilir. Kendisine ve bebeğine birbirlerine alışmaları için zaman tanımaları gerekecektir.
Annenin bebeğin bakımıyla ilgili bilgileri arttıkça, onunla daha çok vakit geçirdikçe, onun ne istediğini daha iyi anlayabilir, tedirginlik azalır.
Bebekle geçirilen zamanın etkili olması için dinlenmiş olmak gerekir. İşte onun için o uyuduğu zamanlarda anne de onunla beraber uyuyarak ya da en azından dinlenerek güç toplayabilir. Ev işleri bir süre bekleyebilir. Ev işlerinde, diğer çocukların bakımında ve misafir geldiğinde babalardan veya ailedeki akrabalardan yardım istenebilir.
Babalar
Doğumun yaklaştığını ya da başladığını gösteren belirtilerle birlikte anne adayında bir enerji artışı olacaktır. Baba adayı eşinin bu enerjisini ev temizliği gibi şeylerle tüketmesini önlemeli, bu enerjisini doğuma saklamasını sağlayabilmelidir. Sancıları başladığında eşini sakinleştirmeli, saat tutarak sancıların kaç dakikada bir geldiğine bakmalıdır.
Birlikte nefes alma alıştırmaları yapabilir, eşinin beline masaj yapabilir.
Eşinin doğum yapmasını beklerken baba adayının da en az eşi kadar heyecanlı olacağı bilinmektedir. Eşine veya bebeğe bir zarar gelecek mi diye düşünüp korkabilir, hiçbir şey yapamadığı için çaresizlik yaşayabilir. Bu duygularla başa çıkabilmek için bir yakınıyla konuşabilir, onunla duygularını paylaşabilir. Yürümek de baba adayını rahatlatacaktır. Baba bebeği ilk kez gördüğünde cinsiyeti beklediğinden farklı olduğu ya da küçük ve çirkin göründüğü için hayal kırıklığı yaşıyor olabilir. Bebek beklentilerden farklıysa kendisine ve ona biraz zaman tanımalıdır. Bebek başka bebeklerle karşılaştırılmamalı ve olumsuz yorumlarda bulunmamaya özen gösterilmelidir. Bu gibi yorumlarda özellikle anne kendisini suçlu hissedebilir ve suçluluk hissedebilir. Bu gibi olumsuz duygular sonucunda da annenin sütü kesilebilir. Anneyi suçlayıcı söz ve davranışlardan kaçınmak yerinde olacaktır.
ÖNEMLİ!
Henüz ülkemizde pek yaygın olmamakla beraber baba adayları eşleriyle doğumhaneye girebilir ve bebeklerinin doğumuna tanık olabilir. Önceden doktorla konuşup doğuma girmek istediğini belirtebilir
Doğumun belirtileri
Doğumun yaklaştığını gösteren bazı belirtiler vardır. Anne adayları eğer bu belirtileri yaşıyorsa doğum yaklaşıyor demektir.
Bebeğin başının doğum kanalına yerleşmesi nedeniyle rahim yüksekliği 2-3 cm azalır. Bu durum annenin daha rahat nefes alıp vermesine, mide ve bağırsak şikayetlerinin azalmasına neden olur.
Aşağı inen rahim, idrar torbasına baskı yaptığı için de anne daha sık idrara çıkar. Bu durum ilk defa hamile olanlarda doğumdan 1-2 hafta önce, sonraki hamileliklerde doğumdan yaklaşık bir gün önce görülür.
28. haftanın sonuna doğru rahmin doğuma hazırlık için yaptığı kasılmalar sıklaşır. Bu yalancı ağrılar genellikle doğumdan birkaç gün önce başlar, sıklık, şiddet ve süre olarak düzensizdir. Bel, kasık ve karında belirli bir noktada daha fazla hissedilebilecek bu ağrılar anne dolaştığında, dinlendiğinde ya da masajla geçebilir.
Bir diğer belirti doğumdan bir iki gün önce 1-2 kg. kilo kaybının olmasıdır. Bunun sebebi ise hormon düzeylerindeki değişiklikler nedeniyle vücuttan su atılması ve iştahın azalmasıdır.
Doğumun gerçekleşeceği gün vücutta depo edilen enerjinin bir kısmı açığa çıkar, vücut bu enerjiyi doğumda kullanmak üzere saklamıştır. Bu dönemde anne kendini çok iyi ve zinde hissedebilir.
Doğumun başladığı aşağıdaki üç belirtiyle anlaşılabilir;
Sancılar
Nişan gelmesi
Suyun gelmesi
Doğumun başladığı aşağıdaki üç belirtiyle anlaşılabilir;
Sancılar
Gerçek doğum ağrıları düzenlidir, belli aralıklarla gelir ve en az 15-20 saniye sürer. Dinlenmekle ve pozisyon değiştirmekle ağrı geçmez. Masajın ve dolaşmanın da bir faydası olmaz. Bu ağrılar rahim ağzında yumuşama ve açılmaya neden olur. Sancılar başladığında düzenli gibiyse kaç dakikada bir geldiğine dikkat ederek doktora haber verilmelidir. Bu zamanda baba adayı, eşinin yanında ise saat tutarak sancıların ne kadarda bir geldiğini kontrol edebilir. Sancılar beş dakikada bire düşmemişse, en azından 45 saniye sürmüyorsa ve bu annenin ilk doğumu ise telaşlanarak hastaneye gitmeye gerek yoktur. İlk doğum yaklaşık 12-14 saat sürer ve bu sürenin çoğunu evde geçirmek anne adayı için daha rahat olabilir.
Ağrılar çok şiddetliyse, 40-60 saniye sürüyorsa ve beş dakikada bir ya da daha sık geliyorsa kasılmaların belli bir düzene girmesini beklemeye gerek olmayabilir. Çünkü bazı hamilelerde sancılar düzenli gelmeyebilir.
Ağrılar başladığında arada dinlenerek ağır ağır dolaşılabilir. Su gelmediyse ılık bir banyo alınabilir ve çok hafif bir şeyler bile yenilebilir.
Nişan gelmesi
Hamilelik boyunca kapalı olan rahim ağzında rahmi ve bebeği enfeksiyonlardan korumak amacıyla sümüksü bir tıkaç oluşur. Rahimdeki kasılmaların etkisiyle rahim ağzını tıkayan bu tıkaç düşer. Mukuslu, kanlı bir sıvının vajinadan geldiği görülür. Bu genellikle doğum sancılarından önce ya da doğumun ilk evresinde görülmekle beraber, doğumdan iki üç gün önce de görülebilir. Bu durumda düzenli ağrıların başlamasını ya da suyun gelmesini beklemek gerekebilir.
Suyun gelmesi
Bebeğin çevresindeki su kesesi gerilmelerin ve kasılmaların etkisiyle birdenbire yırtılıp içerdeki suyun bir kısmı boşalabilir. Bebeğin başı doğum yoluna girmişse gelen su miktarı çok olmayabilir. Açık sarı renkli berrak bir sıvıdır. Su geldiğinde hemen doktora haber verilmeli ve sancılar başlamamış olsa bile anne hastaneye gitmelidir çünkü enfeksiyon kapabileceğinden bebeğin 24 saat içinde doğması gerekmektedir
Doğum Başladığı Zaman ...
Herkesin doğumu kendine hastır çünkü hiç bir doğum diğerine benzemez. Birden fazla doğum yapan annelerin doğumları arasında dahi fark vardır. Onun için bu deneyim anneye özeldir. Doğumun başlamasıyla beraber yoğun bir yalnızlık duygusu yaşanabilir. Kişi sevdiklerinden uzaklaştığını, bu işi tek başına yapmak zorunda kaldığı için yalnız olduğunu düşünebilir. Anne adayı belki de çekilen tüm bu acılardan eşinin sorumlu olduğunu düşünüp ona kızabilir de. İşte o zaman, bu anı ne kadar çok beklediğini ve en kısa zamanda çocuğunu kucağına alacağını unutmamalıdır.
İlk Evre
Bu genellikle doğumun en uzun evresidir. Ağrıların başladığı andan doğumda bebeğin geçeceği yolun açılması için rahim ağzının tam olarak açılmasına (10cm.) kadar geçen süredir.
Giriş evresi :
Ağrılar başladıktan sonra rahim ağzı 3 cm. açılana kadar geçen süredir. Ağrılar düzensiz ve seyrek olabilir. Genellikle rahim ağzında saatte 1 cm. açılma olur. Doğumun başlangıç evresi birkaç saat ile birkaç gün arasında sürebilir. Anneler bu evreyi evde dinlenerek geçirebilir. Duş alabilir. Baba adayları, bu devrede eşinin en yakın yardımcısidır. Sancıların kaç dakikada bir geldiğini belirlemek için babalar saat tutabilir, eşine sarılıp yardımcı olabilir. Ona rahatlaması için masaj dahi yapabilir.
Daha sonraki evrede ise :
Daha sonraki evrede ise ağrılar 3-4 dakika gibi bir sıklıkta gelmektedir ve düzenlidir. Doktor gerekli görürse ağrı ile baş edebilmek için anne adayına ağrı kesici ilaç ya da epidural anestezi uygulayabilir. Ağrı ile baş etmede nefes almanın çok etkili bir yöntem olduğu unutulmamalı.
Anne adayları bu evrede hastaneye gittiğinde üstünü değiştirdikten sonra hemşire anne adayına doğum belirtileriyle ilgili sorular soracak, tansiyonunu, ateşini ölçecek, nabzını sayacaktır. Bebeğin pozisyonunu öğrenmek için karından muayene ya da ultrason yapılabilir, bebeğin kalp sesleri izlenebilir. Doktor gerek görürse idrar ve kan tahlili yaptırabilir. Daha sonra doktor ya da ebe vajinal muayene ile rahim ağzının ne kadar açıldığına bakar. Bu muayene belli aralıklarla, genelde iki sancı arasında yapılacaktır.
İlk evrede ve daha sonrasında sancılar geldiğinde dikkat, soluk alıp verme üzerinde toplanmaya çalışılmalı ve dinlenebilmek için sancılar arasında gevşenmelidir. Bakışlar belli bir noktada yoğunlaştırılarak, istenilen bir şey düşünülebilir, şarkı söylenebilir, inlenebilir. Her ağrının anne adayını bebeğe daha da yaklaştırdığı unutulmamalıdır. Bu yüzden gelecek ağrıları değil yaşanılan ağrı düşünülmeli, o bitene kadar soluk alıp verilmeli ve diğer sancı gelene kadar dinlenilmelidir, hatta uyunabilir bile. Bu evrede sancının en fazla olduğu anda burundan nefes alıp ağızdan verilmelidir. Nefes alırken önce karın, sonra göğüs şişirilmelidir. Derin ve yavaş nefes alıp vermeye çalışılmalıdır. Ağrı geçtiğinde normal nefes almaya devam edilmelidir.
İkinci Evre
Bu devrede rahim ağzı tam olarak, 10 cm açılmıştır ve artık anne de bebeği dışarı iterek onun çıkmasına yardımcı olabilir. Ortalama 1-2 saat sürer. Bebek hazne içinde ilerlerken kuvvetli bir ıkınma hissi duyulacaktır. Acele etmeden doktorun en çok ıkınılmasını istediği anlarda ıkınmaya çalışılmalıdır. Doktor zamanın geldiğini ve ıkınılması gerektiğini söylerse derin bir nefesle ciğerlerin tamamına hava doldurulmalıdır. Nefesi tutarak ağız kapalı bir halde vücut öne doğru büzülmeli, baş ve omuzlar yataktan kaldırılıp çene göğüse dayanacak şekilde tüm güçle makata doğru ıkınılmalıdır. Ağrı devam ettiği sürece ıkınma sürdürülmeli, ağrı geçince ıkınmayı bırakıp gevşemeye çalışılmalıdır. Sancının durduğu anlarda dinlenilirse bir sonraki ıkınma için güç toplamış olunur. Doğum sırasında dışkılama ya da idrar yapma doğaldır, bu engellenmeye çalışılmamalıdır, bu utanılacak bir durum değildir
Doğum Anı
Artık sonuna gelindi sayılabilecek bu aşamada bebeğin başı rahim ağzına iyice yaklaşarak pelvis tabanına dayanmıştır. Her sancı ve kasılma sayesinde bebek başı biraz daha ilerleyecektir. Bebeğin başı göründüğünde doktor anneden ıkınmamasını isteyebilir çünkü aniden çıkan baş doğum yolunda yırtıklara sebep olabilir.
Bebeğin başı çıkar çıkmaz doktor ya da ebe bebeğin ağzındaki salgıları steril bir gazlı bez ile siler. Bundan sonra ıkınmamak gerekir. Daha sonra doktor ya da ebe başı hafifçe aşağı çekerek omuzları da doğurtur ve hafifçe çekerek gövde ve bacakları da çıkarır. Bebek normalde bu dönemde solunum yapmaya başlar ve ağlayabilir. Nefes alıp bebeğin kalbi çalışınca göbek kordonuna ihtiyaç kalmamıştır. Kordon göbekten 10-15 cm. uzaklıktan bağlanır, 2 cm. aralıkla ikinci bir bağ konularak ikisinin arasından kesilir.
Anne doktordan bebeğini kucağına vermesini istemeli ve hemen bebeği emzirmeye başlamalıdır. Doğduğunda bebeğin vücudu yağlı bir madde ve kan ile kaplıdır. Bu nedenle bebeğin temizlenmesi ve muayene edilmesi için götürülebilir. Bebeğin rengi, solunumu, kalp atışları, hareketleri ve uyarılara karşı verdiği tepkiler değerlendirilecek, boyu, kilosu ve baş çevresi ölçülecektir.
Üçüncü Evre
Bebek dünyaya merhaba dedikten sonra rahim bir süre daha kasılmaya devam eder ve plasenta yerinden ayrılır. Hafif olarak yapılabilecek karın masajı da ayrılmaya yardımcı olabilir. Bu dönemde bebek emzirilmeye başlanırsa hem plasentanın atılması kolaylaşır hem de olabilecek emzirme sorunları en aza indirilmiş olur. Doğumdan sonra gerekiyorsa dikişler atılır ve temizlik yapılır. Anne artık nihayet dinlenebilir, eş ve sevdikleriyle bu mutluluğu paylaşabilir. Hemşireler bebeği odaya getirdiklerinde anne onu emzirmeyi deneyebilir. Bu ilk denemede hemşireler anneye yardımcı olacaklardır
Epizyotomi
Bazen bebeğin doğumunu kolaylaştırmak ve olabilecek yırtıkları önlemek için doktor vajinanın açıklığı ile anüs arasındaki deride bir kesi yapar. Vakum veya forseps kullanılan müdahaleli doğumlarda, bebeğin makattan geldiği veya doğumu yaptıran kişi yırtılmanın kaçınılmaz olduğuna karar verdiği durumlarda uygulanabilir. Deri bölgesi uyuşturulduktan sonra kesi yapılır, anne adayının kesinlikle canı acımaz. Doğumdan sonra uygun şekilde dikilir.
Doğum Yaptıktan Sonra Neler Olacak?
Doğumdan sonra annede bazı değişiklikler olacaktır ve doğum sonrası dönem her zaman rahat geçmeyebilir.
İlk iki ile altı hafta süresince adet kanaması gibi, yoğun ve kırmızı renkli kanama olabilir.
Ne yapmalı?
Hijyenik kadın bağı kullanılabilir, ancak bu bezlerin en fazla 6 saatte bir değiştirilmesi gerekmektedir. Bu kanamanın rengi pembeden kahverengiye dönüşerek birkaç hafta sonra beyaz bir akıntı halini alır. Kanama fazlalaşır, ateş çıkarsa ya da akıntı kötü kokuyorsa doktora danışılmalıdır. Emziren annelerde kanama daha kısasürebilir.
Tuvalet konusunda da sorun yaşanabilir. İlk günlerde idrara çıkarken zorlanılması normaldir ve kabızlık görülebilir.
Ne yapmalı ?
Doğumdan sonra mümkün olduğu kadar çabuk ayağa kalkıp yürümeye çalışmak bağırsak hareketlerini de hızlandıracaktır. Annenin bol su içip yediklerine de dikkat etmesi faydalı olacaktır. Annenin tuvaletini yaparken dikişlerinin açılma olasılığı düşüktür ancak hiçbir zaman tuvalette ıkınıp kendisini fazla zorlamamalıdır çünkü hemoroid oluşabilir.
Doğum sırasında doktor kesi yaptıysa dikişler ilk günlerde ağrı yapabilir. Otururken ve yürürken kesi yerinde rahatsızlık hissedilebilir. Genellikle en geç bir hafta içinde dikişler kendiliğinden düşer ve kesi yeri iyileşir.
Ne yapmalı?
Doğumdan hemen sonra pelvis kaslarını çalıştıracak hareketleri yapmak ve dikiş alanına buz torbası koymak faydalı olabilir. Ayrıca bu bölge hep temiz ve kuru tutulmalı, temizlik önden arkaya doğru yapılmalı ve tuvalet kağıdı kullanılmalıdır. Doktor temizlik için bir solüsyon önerdiyse kullanılabilir. Dikişlerde kızarıklık, ağrı ve 38 C ve üzerinde ateş olursa doktorla görüşülmelidir.
Doğumdan sonra anne kendisini iyi hissettiği an banyo yapabilir. Banyonun ilk günler ayakta duş şeklinde yapılması önerilmektedir. Sezaryan ile doğum yapıldıysa dikişler alındıktan sonra ayakta duş alınabilir.
Uzun süren hamilelik döneminden sonra vücudun eski haline dönmesi altı aydan önce mümkün olmaz.
Ne yapmalı?
Altıncı haftada doktor kontrolüne gitmek çok önemlidir çünkü bu haftadan itibaren vücut yavaş yavaş eski haline dönmeye başlamıştır, rahim gebelik öncesi büyüklüğüne döner. Doktor bu kontrolde vajinal muayene yapacak, dikişlerin durumuna bakarak rahimi muayene edecektir. Bu kontrole gidildiğinde doktora hangi doğum kontrol yönteminin seçileceği konusunda danışılabilir.
Adet görmeye başlamak ise bebeğin nasıl beslendiğine bağlıdır. Bebek emziriliyorsa adet meme verme sayısının iyice azalmasına dek gecikebilir. Bebeğe mama veriliyorsa 4-6 hafta arasında ilk adet görülebilir.
Doğumdan sonraki üç ay boyunca, bazen daha da uzun bir süre saçlar dökülür. Çünkü hamilelik boyunca hormonlar nedeniyle normalde dökülmesi gereken saçları dökülmemiştir. Bu yüzden şimdi anneye daha çok saçı dökülüyor gibi gelmesi normaldir.
Doğumdan sonra bebek emzirirken oruç tutmak sağlıklı değildir çünkü gün boyunca yeterli besin ve sıvıyı vücut alamamaktadır. Doğumdan sonra 1 ay kadar demir haplarına devam edilmelidir. Bu sayede gebelik süresince ve doğumda kan kaybedildiği için azalan demir depoları desteklenmiş olur.
Doğum sonrasında kanama bittikten sonra cinsel ilişki kurulabilir. Kanama varken ilişkiye girmek istenirse eş kondom kullanmalıdır. Haznede kuruluk hissedilirse nemlendirmek için gliserin kullanılabilir. Doğumdan sonra cinsel istekte artma ya da azalma olması normaldir. Hormonal dengenin değişmesi, yaşanılan ortamın değişmesi gibi nedenler bu artma ya da azalmadan sorumlu olabilirler. Önemli olan iki tarafın da birlikte karar vermesi, birbirine anlayış ve uyum göstermesidir. Tabii bu aşamada kadının isteyip istemediği ve durumunun nasıl olduğu en önemli konudur.
Belki de yukarıda belirtilen, annenin vücudundaki normale dönüş sürecinde yaşadıklarından daha önemlisi, annenin, bir başka deyişle “lohusa” nın kendini nasıl hissettiğidir.
Vücuttaki hormonal değişiklikler annenin ruh halini etkiler. Anne zaman zaman kendisini kötü hissedebilir, bir sebep yokken ağlayabilir, alıngan veya sinirli olabilir. Annenin çevresindekilerin hepsi bebeğe ilgi göstermektedir halbuki anneyi evde bekleyen bir çok yükümlülükler, belki başka çocuklar vardır. Hayat artık eskisinden çok farklı olacaktır. Anne kendisini şişman ve çirkin buluyor olabilir. Bütün bunlar sıkıntıyı arttırabilir. İşte burada babalar anneye destek vererek sıkıntılarını azaltabilir. Daha önce doğum yapmış arkadaşlarla da konuşulabilir. Bunlar çoğu yeni anne tarafından hissedilir ve normaldir. Hormonal değişikliklerin yol açtığı bu durumu değiştirmek elde değildir. Eğer bu sıkıntılar altı ay boyunca devam ediyorsa bir uzmana baş vurmak gerekebilir.
Anne ilk zamanlarda bebeği bir yabancı gibi görüp hayal ettiğinin bu olup olmadığı konusunda kendisini sorgulayabilir. Belki de onu yeteri kadar sevemediğini düşünüp suçluluk da duyabilir. Kendisine ve bebeğine birbirlerine alışmaları için zaman tanımaları gerekecektir.
Annenin bebeğin bakımıyla ilgili bilgileri arttıkça, onunla daha çok vakit geçirdikçe, onun ne istediğini daha iyi anlayabilir, tedirginlik azalır.
Bebekle geçirilen zamanın etkili olması için dinlenmiş olmak gerekir. İşte onun için o uyuduğu zamanlarda anne de onunla beraber uyuyarak ya da en azından dinlenerek güç toplayabilir. Ev işleri bir süre bekleyebilir. Ev işlerinde, diğer çocukların bakımında ve misafir geldiğinde babalardan veya ailedeki akrabalardan yardım istenebilir.
Babalar
Doğumun yaklaştığını ya da başladığını gösteren belirtilerle birlikte anne adayında bir enerji artışı olacaktır. Baba adayı eşinin bu enerjisini ev temizliği gibi şeylerle tüketmesini önlemeli, bu enerjisini doğuma saklamasını sağlayabilmelidir. Sancıları başladığında eşini sakinleştirmeli, saat tutarak sancıların kaç dakikada bir geldiğine bakmalıdır.
Birlikte nefes alma alıştırmaları yapabilir, eşinin beline masaj yapabilir.
Eşinin doğum yapmasını beklerken baba adayının da en az eşi kadar heyecanlı olacağı bilinmektedir. Eşine veya bebeğe bir zarar gelecek mi diye düşünüp korkabilir, hiçbir şey yapamadığı için çaresizlik yaşayabilir. Bu duygularla başa çıkabilmek için bir yakınıyla konuşabilir, onunla duygularını paylaşabilir. Yürümek de baba adayını rahatlatacaktır. Baba bebeği ilk kez gördüğünde cinsiyeti beklediğinden farklı olduğu ya da küçük ve çirkin göründüğü için hayal kırıklığı yaşıyor olabilir. Bebek beklentilerden farklıysa kendisine ve ona biraz zaman tanımalıdır. Bebek başka bebeklerle karşılaştırılmamalı ve olumsuz yorumlarda bulunmamaya özen gösterilmelidir. Bu gibi yorumlarda özellikle anne kendisini suçlu hissedebilir ve suçluluk hissedebilir. Bu gibi olumsuz duygular sonucunda da annenin sütü kesilebilir. Anneyi suçlayıcı söz ve davranışlardan kaçınmak yerinde olacaktır.
ÖNEMLİ!
Henüz ülkemizde pek yaygın olmamakla beraber baba adayları eşleriyle doğumhaneye girebilir ve bebeklerinin doğumuna tanık olabilir. Önceden doktorla konuşup doğuma girmek istediğini belirtebilir
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)